27 Mayıs 2020 Çarşamba

YAŞAMIN AKIŞINI DENEYİMLEMEYİ SEÇMEK

21. yüzyılın en sık söylenegelen cümlelerinden biri : "akışına bırak".
Bu cümlenin ardındaki manayı hiç merak ettiniz mi? "Akışına bırak" demek; boşvermek, o günün getirisine, kendini akan nehrin akışına, bırakıvermek midir? Tabi ki, hayır.
Akışa bırakmak; o anın realitesi ile birebir temas halinde olmayı seçerek, o anın deneyiminden ortaya çıkan duygulanımlara tanık/şahit olabilmektir. Bir başka deyim ile; mutlak kabulün gücü ile hislerin izinden ilerleme cesaretini gösterebilmektir.
Muazzam güzellikte bir dönüşüm sürecini deneyimlerken şu anda neredeyiz ve nereye doğru ilerliyoruz? Sorusunun yanıtını aşağıda yer alan yazıda özetlemeye çalıştım. Öz olarak şunu söyleyebilirim ki; travmatik bir deneyimden iyileşerek yeniden doğmanın şifresi; "bedensel hisleri" takip etmekten geçiyor. Deneyiminizin bedeninizde (bilinçdışı) ne gibi hissiyatları su yüzeyine davet ettiğini fark etmeye odağınızı yöneltmeniz işlevsel olacaktır. Çünkü asıl hikaye şimdi başlıyor, zamanın birçok boyutunda tamamlanmamış, bitmemiş meseleler uyanıyor ve  gün yüzüne çıkıyor...Bir sonraki adım;  salgının ardındaki gizli salgını şifalandırmak üzerine yeni bir yolculuğa başlamak üzere bir adım atmak olacak,  keyifli yolcuklar...


İYİLEŞİYORUZ…

Küresel boyutta deneyimlediğimiz KOVİD-19 pandemi süreci (travma süreci); insan türünün kendi içselliğine daha derin yönelmesine, varoluşsal varlığını yoğun bir şekilde araştırmasına vesile olurken;  insan bilincinde de yeni bir çağa doğru hızla ilerlerken öz bilgeliğin uyanışına yönelik  bir doğum dalgası olarak nitelendirilebilir.


Travma Nedir? 

Travma; herhangi bir varoluşsal formun, yaşamsal bütünselliğine yönelik tehdit unsuru oluşturan her türlü olgudur. 
Insan varlığının deneyimlediği her travmatik deneyim o güne değin oluşturulmuş ve kalıplaşmış tüm normal baş etme mekanizmalarını alt üst etmektedir ki; insan varlığı özüne, gerçekliğine uyanabilsin. Travmayı tanımlamak pek kolay değildir. Zira herkes aynı tepkileri, aynı sürede, aynı devamlılıkta göstermeyebilir. Örneğin deprem gibi bir doğal afet deneyimi sürecinde; bazı kişiler yoğun kaygı ve korku duygulanımı deneyimleyerek panik halinde var olurken; bazı kişilerin soğukkanlılığını koruyarak hayatı destekleyici eylemler sergiledikleri gözlemlenmektedir.Bir kişinin varoluşsal formunu alt üst eden bir deneyim, bir başka insanı üzerinde hiçbir tesir bırakmayabilir.
Travmatik bir deneyime “tepki” ile yanıt verdiğimiz sürece; olay-durum kendisini farklı formlarda yenileyecektir (ta ki bizler ana mesajı idrak edinceye değin). 
Travmatik bir deneyim insan varlığının “yanıt/cevap” üretmesini ister. Herhangi ani ve varoluşsal yaşam boyutunuzu tehdit unsuru oluşturan bir olay deneyimlediğinizde sergileyeceğiniz ilk eylem büyük bir ihtimal ile “tepki” vermek olacaktır, diğer bir deyim ile zamanın herhangi bir boyutunda öğrenilmiş bir davranış kalıbını yeniden sergilemeyi seçeceksiniz. Çünkü organizma hayatta kalabilmeyi desteklemek amaçlı bir acil durum tepkisi verecektir. Bu süreçte insan varlıklarını tepki vermeye yönlendiren unsur; hayvansal bir içgüdüdür, beynimizin en ilkel bölümü olan sürüngen beyin ve limbik sistem aktif hale gelir, bu nedenle deneyimlenen olayı o anın koşullarına bağlı değerlendirmeksizin otomatik bir tepki veririz. Bunun farkında olmak ve travmadan özgürleşmek adına; olanı olduğu gibi kabul ederek, mevcut olanın, iç dünyamızda tetiklediği, su yüzeyine çıkardığı duygu-düşünce-davranış döngülerine odağı yöneltmek, ve içsel ilişki dinamiğimizi yeniden yapılandırmaya yönelerek, yeni alışkanlıklar ve rutinler oluşturarak yaşamı farklı boyutlardan deneyimlemeye kendimizi açmak, sağlıklı olma halini destekleyecektır. Diğer bir deyim ile sürüngen beyin ile limbik sistemin zamanın bir boyutunda takılı kaldığı hikayenin ana temasını öncelikle görmek, temas etmek ve olduğu gibi kabul etmek ardından bu hikayenin ana temasını iyileştirmek, şifalandırmak adına bedeni hareket ettirmek (süürngen beyini iyileştirir) ve duygularımızı ifade etmek (limbik sistemi düzenler) beynimizin pre-frontal bölgesini aktif hale getirerek, muhakeme yeteneğine başvurmak, yanıt/cevap üretmemizi sağlayacaktır. 

TRAVMA; ÖZÜMÜZDEKİ CEVHERİN IŞIYABİLMESİ ADINA 
GÜÇLÜ BİR TETİKLEYİCİDİR…


Travma; hayatı tüm çıplaklığı ile görmemizi sağlayan, bizleri derin uykumuzdan uyandıran güçlü bir tetikleyicidir. . Her travmatik deneyim sürecinde, başta kendimiz dolayısı ile yaşam ile var olan temas sınırlarımızı yeniden yapılandırmamız için yepyeni bir fırsat yakalarız.

Travmatik deneyim; bir doğum sürecidir. Doğum; ‘iyileşmek’ demektir. Doğum psikolojisi üzerine yapılan araştırmalar göstermektedir ki; “söylenmemiş/ tezahür etmemiş  her şey sonraki nesillere aktarılmaktadır.” Bu nedenle her travmatik deneyim “iyileşme” olgusu üzerine kurguludur. 

İnsanoğlu, doğduğu an itibari ile ölüm sürecini deneyimlemeye başlar. Yaşam zemini “doğum-ölüm döngüsü” üzerine kurguludur. Bu durumda  herhangi bir travmatik deneyimde ölmekten mi korkuyoruz? Hayır. Bilinçdışımız; ölümsüz bir varlık olduğumuzun her an farkındadır, asıl korku duygusunu tetikleyen yaşamı tüm varoluşsal potansiyelimiz ile büyük bir çoşku hali içerisinde deneyimleyememenin ortaya çıkarttığı ruhsal haldir. 

Hoşumuza gitse de gitmese de, istesek de istemesek de; travma sonrası iyileşme süreci bizi kaçınılmaz olarak bedenimizin ve zihnimizin varoluşsal  derinliklerine doğru, derin bir keşif sürecine davet etmektedir. 

DIŞARIDA HER NE OLUYORSA, İÇ DÜNYAMIZIN BİR YANSIMASIDIR

Herşeyin çok büyük bir süratle gerçekleştiği, madde formunun anlamsızca  yüceltildiği, zaman kavramına esir düşmüş, istek ve arzularının tutsağı olmayı seçmiş bir insanoğlu seyr ediyorduk. Durmanın, bir soluk almanın ve öz ihtiyaçlarımızın farkında olmanın, en önemlisi Dünya adı verilen gezegende nasıl var olmayı seçtiğimizi görmenin ve duyumsamanın vakti gelmişti. Ve bu süratli süreç insanları öncelikle kendilerinden sonrasında da diğer canlı varlıklar ile olan bağını sınırlandırmıştı. Şu an deneyimlemekte olduğumuz bu “sosyal mesafe” bir anlamda kendi kendimize ne kadar çok mesafe aldığımızın açık ve somut bir göstergesi değil mi? 

SOSYAL MESAFE= BİZİM KENDİ ÖZÜMÜZ İLE KOYDUĞUMUZ 
MESAFEYİ BİZE YANSITMAKTADIR

Şimdi daha çok sezgisel duyumsamalarımıza yönelme ve biricikliğimizi keşfetme zamanıdır. Kendi geleceğimize doğru ilerlemek için geçmişin tüm enerjisini bırakmamız gerekmektedir. Böylece gerçekte kim olduğumuzu hatırlayabiliriz.

Sizi durduran şey, sizi ileri taşıyacak olandır.Sizi bu süreçte ne durduruyor? Hikayenizdeki tekrarlayan kalıpları nasıl keşfedeceksiniz? 
-Bedeninizi dinlemeyi hatırlayarak. 
Beden; bilinçdışıdır. Herşey, tüm deneyimlerin izleri, bedende kayıtlıdır. Ve beden her an kendisini ifade eder. Öncelikle, pikabınızda sürekli kendisini yenileyen melodiyi fark etmeye odağınızı yöneltin. Deneyimlediğiniz bu süreç size neyi/neleri hatırlatıyor?Bu süreçte en çok neyi/neleri vermeye ve almaya  yöneldiniz? Yaşamsal sürecinizdeki öz ihtiyaçlarınız, öncelikleriniz neler? Bu süre.te yaşamınızda değişmeyen/ aynı kalan ne(ler var? Bu soruların yanıtlarını içselliğinizde araştırmak ve yazıya dökmek kendiniz ile olan ilişki bağınızı görmenizi destekleyecektir. Ve ardından fark ettiğiniz tekrarlayan kalıplardan özgürleşmeye yönelik alan açmak, bu süreçte kendinizi yeniden tanımak adına sabırlı, inançlı, ve hislerinize hassasiyetle yaklaşmanız önemli. Beden (bilinçdışı) ile güvenli bir zeminde yeniden bir bağ oluşturmak adına yaşam serüveninizde yeni alışkanlıklar oluşturmanız, yeni rutinler yaratmanız önem arz etmektedir. Nöro bilim alanında gerçekleştirilen son araştırmalar göstermektedir ki; “birlikte ateşlenen nöronlar, birlikte bağlanırlar. Belirli bir deneyimi tekrar ettiğiniz her seferde o deneyim bir alışkanlığa dönüşür. Hatırlayalım ki; vücutlarımız/bedenlerimiz; kan dolaşımında her bir hücreyi 40 günde bir yeniler! Bu nedenle  bir alışkanlığımızı değiştirmeye emek vererek, kaderimizi yeni bir boyuttan deneyimlemeye başlamayı seçmek bizim elimizdedir!
Bu bağlamda bu süreçte; bedeni sistematik olarak düzenli ve bilinçli olarak hareket ettirmek çok önemli. Bir diğer önemli husus ise “duygu alanı açmak”, mümkün olabildiğince sizin için güvenli olan zeminlerde hissettiklerinizi paylaşmak ve bir diğerini kalben dinlemeye kendinizi şefkatle açmak, beden-zihin döngünüzü yeniden yapılandırmanız açısından oldukça faydalıdır. Hazır mısınız? İyileşmeye, özünüzdeki ışık ile bir olmaya? 




11 Mayıs 2020 Pazartesi

GÖRÜNENİN ARDINDAKİ GİZLİ SALGIN


Mevcut zamanın kalitesinde, ‘Dünya’ adı atfedilen gezegende bir formda var olmayı seçmiş her can, büyük bir itici güç ile tetikleniyor. 
Peki ne için, bu itici güç bu canlıları sıkıştıyor, sarsıyor, hapsediyor? 
Bu itici gücün tek bir nihai hedefi var: ‘İnsan varlıklarının, gerçekten ne olduklarını hatırlamaları, özlerindeki eşsiz ışığı en saf ve yalın hali ile paylaşmaları için sarsıcı nitelikte eylemler tezahür ettiriyor.


Şimdi elinize bir kalem alın ve boş beyaz bir sayfaya vehayut uygun bulduğunuz bir yere bir “spiral” şekli çizin. Spiral çizimini bitirdikten sonra elinizi hiç kaldırmadan bulunduğunuz noktadan başlangıç noktanıza dönün, lütfen. 
Başladığınız noktaya varmayı nasıl başardınız? 
Spiralde geriye doğru ilerlemeyi seçtiniz büyük ihtimalle. Evet, şu an da gerçekleştirdiğimiz tam anlamıyla bu eylem. Bilinç boyutunda ilerlemek adına geriye doğru ilerlemek gerekiyor. Lakin her geri adım, ileriye doğru bir adımdır, eş zamanlı olarak, değil mi? Örneğin, vücudunuzda ne kadar geriye doğru esner iseniz, belirli kas grupları da “denge hali”ni koruyabilmek adına ileri doğru esnerler. 



Küresel çapta deneyimlenen mevcut travma süreci, insan bilincini 
yeni bir çağa doğru tetikleyen bir doğum dalgasıdır. 





Bulunduğu mevcut noktaya çok yoğun konsantre olan insanoğlunun şimdi dalga olduğu bilincine uyanması deneyimlenmektedir. Bir eylemin birden çok açıdan aynı anda var olduğuna ilişkin görme yetileri açılmaktadır. 
Analitik psikoterapinin kurcusu psikoterapist Carl Gustav Jung’un belirttiği üzere; “hiçbir şey bilinç düzeyine acı duyumsamadan ulaşamaz.” 
Duyumsadığınız “sıkışmışlık, ne yapacağını bilememe, kaybolmuşluk, şaşkınlık, hüzün, öfke vb.” hissiyatlar biricikliğiniz, özünüz ile bir olmanız adına şu an için gereklidir. Deneyimlenen herşey ‘normal’ peki siz bu sürece “yanıt” mı üretmeyi yoksa “tepki” vermeyi mi seçiyorsunuz? Her travma süreci bizden dönüştürücü yanıtlar/cevaplar üretmemizi ister. Bu süreçte kendinizi başka açılardan görmeye açmak için öncelikle “doğum travmanız” üzerinde çalışmanızı öneriyorum.  Dünya gezegenine merhaba demeyi seçtiğiniz süreçte olan herşey sizin bilinçdışınızda kayıt halindedir. Her yeni başlangıç anında ve travma süreci deneyimlendiğinde otomatik olarak bu süreçte tamamlanmamış olan (lar) uyanır ve uyanan duyum (lar) doğrultusunda otomatik bir tepki verirsiniz, farkında olmaksızın. Ancak farkındalıkla bu sürekli kendisini yenileyen hikayeye  “dur” demek ve hikayenin içerisinde yeni bir döngü yaratmak sizin kendi elinizdedir. 

İYİLEŞMEK = DOĞUM

Bugüne değin hiç düşünce süzgecinizden;“İnsan varlıkları nasıl ve ne için doğar?” sorusu aktı mı? Bu süreç bu sorunun yanıtlarını dinlemek için verimli bir zaman kalitesi. Otomatik pilottaki beyin; belirli bir yaşa (mevcut doğum tarihinize göre) geldiğinizde toplumun sosyal normlarının da baskısı ile size evlilik akdini gerçekleştirmeye ya da ebeveyn olmaya doğru sürükleyiverir. Belki birçok insan varlığı, bu dalgaya kaptırıverir kendisini hiç düşünmeksizin; ‘ben kendimle bütünü ile yüzleşmeye (tüm gölge yönlerim ile) karşılaşmaya ve kendimi olduğum gibi kabul etmeye hazır mıyım? = evlilik süreci’; ‘bir canlının beden alma sürecine vesile olmak için alan ve zaman tutmak için hazır mıyım?’= ebeveyn olma süreci’ Şimdi kendinize samimi olun ve bu sorularının yanıtlarını içsel benliğinizde araştırın, lütfen.






İnsan varlıkları, “iyileşmek” adına doğar. Her doğum ile yüzyıllardır süregelen tek bir hikayede yer alan; aktarılmamış bilginin, söylenmemiş sözlerin, deneyimlenmemiş duyumsamaların açılması hasıl olur. 

Travma sürecine verilen tepki; insan varlığının hayatta kalabilmesi adına hafızasında kendisini süreli yenileyen bir hatıraya verilen yanıttır. O anın duyumsattığına uygun bir yanıt/cevap verebilmek için işte görünenin ardındaki gizli salgını fark etmek gerekiyor. O salgının adı:  “depresif bozukluk” Depresif bozukluk; bir uyanış sürecidir. Kendi özünüze doğma sürecidir. Bu süreç varlığın özgün doğasına uygun bir ritimde ilerler. 
Depresif bozukluk; insan varlığının sinir sisteminde henüz  hazmedilmemiş bir hikayeye sürekli takılıp kalma halidir. Sizi durduran şey, sizi ileri taşıyacak olandır. Sizi bu süreçte ne durduruyor? Hikayenizdeki tekrarlayan kalıpları nasıl keşfedeceksiniz? Bedeninizi dinlemeyi hatırlayarak. Beden; bilinçdışıdır. Herşey bedende kayıtlıdır. Ve beden her an kendisini ifade eder. Bu bağlamda; deneyimlediğimiz küresel boyuttaki travma sürecinde “depresif bozukluk ve anksiyete (kaygı) durum bozuklukları” deneyimlenen gizli salgındır. Bu salgını iyileştirmenin yolu: “öz” e doğmak. 
Öz’e doğmanın sürecinin ilk basamağı ise öncelikle pikabınızda sürekli kendisini yenileyen melodiyi fark etmek ve ardından bu tekrarlayan kalıptan özgürleşerek alan açmak ve sonrasında da  beden (bilinçdışı) ile yeniden güven zemininde bir bağ kurmaktan geçiyor. İkinci basamağı merak ediyor musunuz? 
Bunun için sizleri 16 Mayıs ta başlayacak (her Cumartesi) ve dört hafta sürecek “ÖZ’E DOĞUM” atölye çalışmasına sevgiyle beklerim. 
Program akışını  kısa özeti aşağıda yer almaktadır, daha detaylı bilgi edinmek isterseniz e-mail yazabilirsiniz:  oozgegenlik@gmail.com

MODÜL 1: Beden ile Güvenli İlişki Kurmak

“Yaşam serüvenimizin mevcut döngüsünde 
nerede ve nasıl köklenmeyi seçiyoruz? “Sorusunun yanıtlarını araştırmaya yönelik keşfe çıkarken yaşam döngümüzde sürekli tekrar eden kalıpları belirliyoruz.
Özdeşleşmeyi setiğimiz alan ve zamanı görüyoruz. 
Ve geçmişin izlerinden arınmayı araştırıyoruz.
Merkezi sinir sistemimizin çalışma yapısını hatırlama
 (Vagus siniri üzerine çalışacağız) ve bilinçli bir farkındalıkla yeni alışkanlık döngüsü yaratma.


MODÜL 2:  ÖZ MUTLULUĞU   DENEYİMLEMEK

“İçsel pusulamız bize nereye doğru yönelmemize işaret ediyor?” Sorusunun rehberliğinde öz niyetlerimizin farkına varmak.
 Yaşamımda gerçekten “ne” olmak üzerine emek veriyorum? 
Zihin yapısının çalışma sistematiğini hatırlamak. 
Beyin (özellikle amigdala ve hippocampus bölümleri üzerinde duracağız) sinir sistemi bağlantısını hatırlamak. 


MODÜL 3: ÖZ GÜCÜMÜZÜN FARKINA VARMAK!

Yaşamımızın dümenini nasıl yönetmeyi seçiyoruz?
Sezgilerimizin izinde eyleme geçmeyi hatırlamak.
Epifiz ve hipofiz bezlerinin çalışma sistematiğini keşfetmek. Hipofiz bezi üzerine çalışacağız.


MODÜL 4: “ÖZ” SESİ DİNLEMEK

 Mevcut yaşam döngümüzdeki serüvenimizde kendimizi nasıl desteklemeyi seçtiğimizi araştırmak.
Bu araştırma sürecinde öz sesimizin melodisini keşfetmek.
Kaderimizi dönüştürmek adına eyleme geçmek, yeni ufuklara doğru yol almak.




-- 




30 Nisan 2020 Perşembe

"YENİ" BİR FORMDA VAR OLMAK

"Hayatınızın en önemli iki günü; doğdunuz gün ve neden doğduğunuzu anladığınız gündür."
Mark Twain


Hiçbir şey yok olmaz ve unutulmaz. Tamamlanmamış, eyleme tezahür etmemiş herşey büyük bir tutku ile;  iyileşmek ve anlam bulmak, çözümlenmek ve en nihayetinde mutlak "bir" liğe ulaşmak üzere koşulsuz bir sevgi ile can atar. 
Bu bağlamda ölen tek birşey var olabilir o da: sonsuz yaşam döngüsünün varoluşunda yaratılan "ikilik" boyutudur. Ölüm deneyimi; "iyileşme" sürecine atılan bir adım, bir geçiştir.  
İyileşme; geçmişi bütünü ile geri kazanmaktır. İnsan varlıkları, "iyileşme" sürecini doğarak ve ölerek gerçekleştirmeyi seçmişlerdir. Her yeni doğum; söylenmemişliklerin somut formda tezahür edebilmesi adına açılmış bir alandan başka birşey değildir.

"Hayat/Yaşam; ölüm-doğum döngüsünde tezahür eden kendini hatırlama yolculuğudur."
Özge Genlik 

Ölüm-doğum döngüsünü varoluşsal olarak destekleyen, bu döngünün mayası nedir? 
:"ACI". 
"Acı" duyumsamak, Dünya gezegeninin varoluşsal mayasıdır. İnsan varlıkları, ancak "acı" hissiyatı duyumsadığında, değişim döngüsünü tetikleyerek büyük dönüşümü tezahür ettirebilirler.
Fizyolojik boyutta bir "acı" duyumsadığınızda bu size bedeninizde/vücudunuzda yolunda gitmeyen birşey olduğuna dair bir sinyaldir.  "Acı"; bir yerde ilginizi talep eden bir yara olduğunu işaret eder. Hatırlayınız ki; dikkat "algı"yı değil, "ilgi"yi takip eder. Bu cümleyi bir kez daha okumayı seçin: 
"Dikkat; 'algı'yı değil, 'ilgiyi takip eder!"

Bu sinyali takip ederek "acı" hissiyatını bir şekilde gidermeye ya da "acı" hissiyatını anlamlandırmaya emek verirsiniz. "Yara" tek bir şekilde iyileşebilir, olanı olduğu gibi kabul ederek, "acı" hissiyatının size iletmek istediği mesajı özümsediğinizde, gerçek iyileşme sağlanır. 
Aksi halde "tedavi" olursunuz ve zamanın bir boyutunda "acı" hissiyatı kendisini farklı bir formda hatırlatır. Herşey iyileşmek için zamanını bekler, zamanın kendine has ve varoluşsal forma özgü bir ritmi mevcuttur.
 Peki; size bir soru: "Zihinsel ve duygusal bedenlerinizde 'acı' duyumsadığınızda ne olur? " 
Aynı mantıkla ilerlemeyi seçerseniz şu sonuca varırsınız: "İşlevsel olmayan zihinsel yargılarım, alışkanlıklarım ve inanç kalıplarım var. Şimdi düşünce sistematiğimi yeniden inşa etme vakti! 
Zihinsel ve duygusal olarak özdeşleştiğim sınırlarım artık varoluşsal yaşam sürecimi desteklemiyor bu bağlamda yeni sınırlar yaratmalıyım!"

"Acı" hissiyatını tetikleyen en önemli unsur "travma" dır. Travma süreçleri; insan varlıklarının olgunlaşmasına destek veren en önemli zihinsel ve duygusal katalizördür. Şimdi deneyimlenen küresel boyuttaki bu travma süreci; insan varlıklarının derin bir biçimde kendilerini hatırlayabilmeleri adına bir uyanış ve dönüşüm sancısı görevini üstlenmektedir. Bu süreçte; 'korku', 'endişe', 'umutsuzluk' gibi duygulanımlar deneyimlemekte iseniz, bu sizin 'içsel bir çatışma' süreci deneyimlediğinizin bir göstergesidir. Öz benliğiniz (var olan) ile bugüne değin oluşturduğunuz sahte benliğiniz (ulaşmaya çalıştığınız) arasında var olan bu  çatışmanın çözümü: kendinizi yeniden doğurmanızdır. Hatırlayın ki; her "BE-LİR-SİZ-LİK" sürecinin belirleyicisi "SİZ" siniz. Şimdi özünüzdeki varoluşsal güç ile buluşma ve "insan" olmanın gerçeklik boyutunda nasıl bir deneyim olduğunun tadına bakma zamanıdır!

"Acılarımız en değerli yol göstericilerimizdir. 
Acının içerisine doğru yürüyebilme cesareti gösterebildiğimizde dönüşür, 
kim olduğumuzu hatırlarız."
Özge Genlik 
Haydi şimdi beraberce "öz"e doğru bir yolculuk gerçekleştirelim mi, hep beraber bir ekmek yapalım, ne dersiniz? Şimdi, birlikte, kendimizi  ekmek yapma deneyimine açıyoruz...

Şu an mevcut bulunduğumuz doğum sürecimizde malum birçoğumuz kendi ekmeğimizi kendimiz üretmeyi yeniden hatırlıyoruz. Meditatif bir süreç, öz benliğimiz ile bir olma adına derinleştiğimiz bir süreç deneyimliyoruz...
Meditasyon; zihinde hiçbir düşünce akımının olmaması hali değildir, düşüncelere bir tanık/şahit olarak yaklaşma ve olanı olduğu hali ile izlemeyi seçmektir. En yalın anlatımı ile meditasyon; kendi özümüzü görmeye başlamaktır. Ve hatırlayalım ki; herhangi bir eylem zihinde dikkati dağıtan başka birşey olmaksızın gerçekleşiyor ise bu en etkili meditasyondur. 

Şimdi yanınıza kağıt ve kalem alın isterseniz renkli boya kalemleri de olabilir, belki not almak imajine ettiklerinizi dışsallaştırmak isteyebilirsiniz. Ve hazırsanız başlıyoruz! 
Nazikçe odağınızı nefes alış-veriş ritminize yönlendirin, lütfen. 

Malzemeleri aşağıda söylüyorum ancak öncelikle kendinize ekmek hamurunuzu yoğurmayı seçeceğiniz bir kap belirleyin (zihinsel olarak gözünüzün önünde canlandırın, lütfen).

Nasıl bir kap seçtiniz?
Kabınızın niteliğini bir gözden geçirin; büyük/küçük, çok renkli/desenli/tek renk, yuvarlak/kare/dikdörtgen/, cam/melamin/plastik, ağır/hafif vb.

(Seçtiğiniz kabın niteliği, şu an nasıl bir duygu alanı açmak niyetinde olduğunuzun ve içerisinde olmayı seçtiğiniz duygu-düşünce zemininin bir metaforudur. ) 

Şimdi gelelim malzemelerimize:

*Bir tatlı kaşığı tuz, bir tatlı kaşığı şeker : yaşamınızda yüzünüzde tebessüm oluşturan ve yüreğinizi hüzünle titreten "an"ları davet edin zihninize ve bir süre (kendiniz için yeterli bir süre) bedeninizde değişen hissiyatların izini sürün, lütfen.

*Bir paket maya: yaşam serüveninizde hangi alanlarda büyümek, genişlemek, yeni tecrübelere yelken açma  niyetinde olduğunuzu gözden geçirin ve bedeninizdeki değişen hissiyatları fark edin, lütfen.

*Bir buçuk su bardağı ılık su: benliğinizin en derinlerinde var olan öz tutkularınıza nazikçe odağınızı yöneltin. Bir eylemi tezahür ettirirken nasıl bir motivasyon ile hareket etmeyi seçiyorsunuz? Örneğin bu ekmek yapma sürecinin başlangıç aşamasında zihninizde ne(ler) var, bedeninizde ne(ler) duyumsamaktasınız? Bir süre olanı farkındalıkla gözlemlemeyi seçin, lütfen. 

*Üç bardak un: şu an hiçbirşeyi değiştirmeksizin duyumsamakta olduğunuz duygularınız ile  zihninizden süzülmekte olan düşünceler arasındaki bağı gözlemleyin. Düşünceleriniz ve duygularınız nasıl bir ritimde dans ediyorlar?  Hiçbir şeyi değiştirmeksizin sadece gözlemleyin, lütfen.

Şimdi bütün malzemeyi kabınızın içerisinde, tüm malzemeler birbiri ile iyice özdeşleşinceye değin yoğurun. Sürecin en önemli kısmı bu "yoğurma" işlemi. Çünkü burada tüm malzemelere ek sadece size özgü birşey katmaktasınız hamurunuza, farkında mısınız? En önemli gücünüzü veriyorsunuz, ellerinizden hamura akan enerjinizin bir eşi benzeri daha yok. Birisi ile tokalaştığınızda sadece iki el birleşmiyor, iki kalp birbirini selamlıyor, hatırlayın! Eller, kalbimizin enerjisini akıtan en önemli beden uzvumuzdur. Bugünlerde pek kimse ile tokalaşmamamızın bir sebebi de; kalbimiz ile zihnimizin çok farklı boyutlarda var oluyor olması, olabilir mi acaba ? :)) Yüreğimizin samimiyeti ile bir olduğumuz gün kucaklaşmaya başlıyoruz nitekim hatırlayınız ki; dönüşüm kalp boyutunda tezahür eder. 
Evet dönelim yoğurma işlemimize, bu süreci nasıl bir ritimde gerçekleştirmeyi seçtiğinizi fark edin, lütfen.

Evet geldik sürecin en can alıcı kısıma! Oluşan hamurunuzun üzerini örtün ve yaklaşık kırk beş dakika boyunca mayalanmaya bırakın, lütfen.




Size bir soru; az sonra hamurumuza şekil verip fırına vereceğiz ve sonuçta bir ekmek elde edeceğiz değil mi? Ve bu sonuç için gerekli bütün eylemlerimizi tezahür ettirdikten sonra gönül rahatlığı ile hamurumuzu dinlenmesi, tüm malzemelerin iyice özdeşleşmesi için bıraktık. 
"Bırakmak" kelimesine odağınızı yöneltin lütfen. Bu kelimenin anlamı genellikle "vazgeçmek" kelimesinin manası ile birbirine karıştırılmaktadır. Bırakmak; olanı olduğu gibi kabul ederek teslimiyet bilinci ile seçimimizi gerçekleştirmek ve sonrasında akışta var olmaktır. 
Vazgeçmek ise; mevcut süreç/durumdan özgürleşerek yeni bir yolda ilerlemeyi tercih etmektir. 
Önümüzdeki kırk beş  dakika boyunca ekmek hamurunuz mayalanırken sizler de alın kağıdı kalemi elinize, sizlere daha önce yöneltmiş olduğum soruyu hatırlayın: "yaşamınızın hangi alanında büyümek, genişlemek niyetindesiniz?" bu alana doğru ilerlerken neleri bırakmak ve nelerden vazgeçmeyi seçtiğinizi analiz edin, lütfen.

Ekmeğimiz iyice mayalandı ve şekil vermeye hazırız. Tezgahınıza hafif un serpin ve tüm malzemeleri ile özdeşleşen hamurunuzu tezgahızına alın. Bugün minik ekmekler yapmayı seçelim mi?  Haydi öyle ise hamurumuzu on iki eşit parçaya dikkatle bölelim. Ve her bir parçayı tek tek yavaş yavaş açarak "ekmek" formunu verelim.

1. parçayı ayırırken, soluğunuzun ritmine davet edin odağınızı. Ve bir niyet belirtin. İlk doğum anı, niyetimizi toprakladığımız an çok mühim. Hayatı/yaşamı nasıl karşılamayı seçiyorsunuz? 

2. parçayı ayırırken; sizi diğer insan varlıklarından ayıran eş zamanlı olarak eşsiz ve benzersiz kılan niteliklerinizi düşünmeye yöneltin odağınızı. Kendinize ne kadar değer verdiğinizi ve bu değeri nasıl ışıdığınızı gözlemleyin. 

3. parçayı ayırırken; algınızı nelerin biçimlendirdiğini gözlemleyin. Nasıl bir düşünme yapısını tezahür ettiriyorsunuz? En yakın çevrenizdeki insanları düşünün, (aile üyeleri, komşularınızı arkadaşlarınız) onlarla nasıl bir iletişim tonunda ilişki kurmayı seçtiğini gözlemleyin.

4. parçayı ayırırken; büyük aile bireylerini düşünün, onlarla olan anılarıza doğru yelken açsın zihniniz, özgür bırakın düşünce akımlarınızı. Acaba büyükbabanızın babasının babası nasıl biri idi? Şimdi fizyolojik beden boyutunda hayatta olsa,  ona ne söylemek(ne(ler) sormak  istersiniz? 

5. parçayı ayırırken; yaratıcılığınızı nasıl eylemler ile tezahür etmeyi seçtiğinizi gözlemleyin. Özünüzdeki "aşk"ı nasıl ifade etmeyi seçiyorsunuz? Yaşam serüveninize neler keyif ve tatmin aromaları ile sizlere eşlik ediyor?

6. parçayı ayırırken; eşsiz niteliğinizi nerede ve nasıl hizmete sunmayı seçtiğinizi gözden geçirin. "Zayıf" olduğunu varsaydınız ya da gözlemlediğiniz yönlerinizi zihinsel merceğiniz ile bir kez daha irdeleyin ve şunu hatırlayarak "zayıf" olarak nitelendirdiğiniz yönünüz, "güçlü" yönünüzün en önemli besleyicisidir. 

7. parçayı ayırırken; birebir temas halinde olduğunuz ilişkilerinizi değerlendirin. İlişkileriniz sizi size yansıtan birer ayna vazifesi görürler. Şimdi şu anın kalitesinde aynada ne görmekte isiniz? Ve gördüğünüz şey karşısında bedeninizde ne gibi hissiyatlar duyumsamaktasınız? 

8. parçayı ayırırken; sizi kriz süreci deneyimlemeye sevk eden olay/durum/kişileri gözünüzün önüne davet edin. Ve teşekkür edin her bir sürece tek tek... Her kriz süreci sonrası yeniden doğma şansına nail oldunuz ve öz benliğinize bir adım daha yaklaşabildiniz. Her kriz süreci "büyüme ve olgunlaşmanın" en önemli tetikleyicisidir ve ancak bu şekilde özünüzdeki güçlü savaşçı ile yeniden bir olma zeminini yaratabilirsiniz. 

9. parçayı ayırırken; hayatı/yaşamı nasıl bir felsefe ile değerlendirmeyi seçtiğinizi gözlemleyin. Keşif odağınızda ne(ler) yer alıyor? Nelere, nereye doğru yaşam nehri sizi davet ediyor?

10. parçayı ayırırken; toplumun sizi nasıl gördüğünü, nasıl duyumsadığını gözlemleyin. Toplum önündeki statünüz sizin için ne anlam ifade ediyor? Bu statünüzü şu an bıraksanız nasıl hissiyatlar deneyimlersiniz? Ve "anne", "annelik" kavramlarınıza odağınızı yöneltin, ne(ler duyumsuyorsunuz? 
Anneniz ile ilişki boyutunuzu bir objeye/nesneye benzetecek olsanız bu obje/nesne ne olur? 

11. parçayı ayırırken; gelecek zaman boyutlarına ilişkin umutlarınızı, ümitlerinizi çağırın kalbinize. Kalbinizin ritmine kulak kabartın. Kalbinizin bu ritimde atmasının en önemli destekçisi/destekçileri neler olabilir?

12. parçayı ayırırken; ilahi planı düşünün, siz bu evrensel eşsiz matematiksel planın özünde nerede konumlandığınızı duyumsuyorsunuz? 
Okyanusun özündeki bir dalga olduğunuzu imgeleyin ve sadece bir dalga olarak, 'gayb' olarak nitelendirmeyi seçtiğiniz süreç deneyimleriniz ve bu süreç deneyimlerinin size nasıl ışık tutmuş olabileceğini içsel olarak değerlendirin, lütfen. 

Evet! Ekmekçiklerimiz hazır lakin otuz dakikacık daha mayalanmaya gereksinimleri var, şimdi ekmeklerinizi fırın tepsinize alın ve üzerlerini bir bez ile kapatarak mayalanmaya bırakın. 

Bu 30 dakika boyunca,  ekmekleri 12 eşit parçaya ayırırken verdiğiniz içsel yanıtları gözden geçirmek ve bu samimi yanıtların pişmesi, bir diğer deyim ile içsel/öz ateş ile gerçekliğe dönüşmesi için,  odağınızı nereye yöneltmeniz gerektiğine dair nasıl bir gereksinim duyumsadığınızı hatırlamak üzere kendinize izin verin, lütfen.Bu arada fırınınızı 225 derece önceden ısıtın!

Yaşamda 'yeni' bir formda var olabilmek için öz ateşinizi, üretme/yaratma enerjinizi büyük bir adanmışlıkla, bağlılıkla kalbinize yönelttiğiniz an, özünüzdeki sonsuz alev ile bir olduğunuzu görerek, gerçekte kim olduğunuzu/ nasıl bir form olduğunuzu hatırlıyorsunuz, değil mi?

Otuz dakikanın sonunda, ekmekçiklerinizi fırınınıza 25-30 dakika boyunca pişmek üzere bırakın, lütfen. 

Ve bu süreçte; özünüzdeki alevin odağına yönelin. Sessiziliğin özündeki sesin melodisine bırakıverin kendinizi. Ekmekçikleriniz pişti! Bakın bakalım nasıl bir koku duyumsuyorsunuz? Nasıl görünüyorlar? Artık ne un, ne tuz, ne şeker ne maya, ne de su; tek başına bir anlam ifade etmiyor gördüğünüz gibi, her biri birbiri ile özdeşleşerek bambaşka bir forma var ettiler.







Peki ya siz? Şu an nasıl kokuyorsunuz? Nasıl görünüyorsunuz? Şöyle birkaç dakika içsel olarak görün kendinizi, sonra geçin aynanın karşısına ve  gözlerinizin en derinlerine değin derin derin bakın nasıl/neden doğmayı seçtiğinizi gördünüz mü?

Gördüğünüz gibi şu an  "yeni bir sen" e hoş geldin demektesiniz, farkında mısınız?

HOŞ GELDİN!





(yukarıda yer alan  bu fotoğrafta dün akşam yaptığım pideden bir parça :))






22 Mart 2020 Pazar

"İNSAN"LIĞIN DOĞUMU




Şu an bu satırları okumaya başlamışken derin tam bir nefes alın, burun deliklerinizden burun kanalınıza ve bronşlarınıza doğru ilerleyen havanın izini sürün ve temasını gözlemleyin, ciğerlerinize dolan ve boşalan havayı hissetmeyi araştırın bir süre tüm odağınızı nazikçe nefesinize yöneltin ve şimdi tanışalım mı? Kendinizi bana tanıtınır mısınız, lütfen ? Biraz kendinizden bahsedin.

Siz gerçekte kimsiniz?

Bir topluluğa girdiğinizde kendinizi nasıl tanıtmayı seçersiniz? 
Genellikle insanlar, şu zamanın kalitesinde kendilerini; meslekleri ya da üstlenmeyi seçtikleri sosyal rolleri ile (anne-baba-kardeş vb.) beğenileri, aldıkları eğitimler, gittikleri okullar ile tanımlamayı seçmektedirler ki; kendinizi nasıl tanımlamayı seçtiğiniz bilinç boyutunuz hakkında derin bir bilgi sunmaktadır.  Kendinizi ne ile tanımlıyor iseniz bu zihninizin özdeşleştiği ve tutunduğu farkındalık boyutuna işaret eder.

“İNSAN”OLMAYI DENEYİMLEMEK 

İnsan; doğum-ölüm döngüsünde sevgi (sonsuzluk) enerjisini Dünya gezegeninde var etmek üzere bir bedenin sınırı içerisinde Tanrı’yı/Allah’ı/Yaratıcıyı/Büyük Enerjiyi deneyimlemeyi seçmiş ölümsüz bir varlıktır. 
İnsan varlığı; ölümü deneyimler,  ölüm yeni bir doğumdur. Burada net olunması gereken husus; sadece bedenin bırakıldığı gerçeğidir
Ölüm süreci yeni bir zaman ve mekan boyutuna geçiştir dolayısı ile beden ölmez sadece vakti geldiğinde artık işlevselliğini yitirdiğinde bırakılır. 
Siz, bedeniniz değilsiniz. 
Ölümün bilinmezliği insan varlıklarını ürkütse de, beden hafızaları ölüm deneyimini çok iyi bilmektedir. Mühim olan bu bilgi hazinesini açmak ve hatırlamaktır. Rahimden çıkış, Dünya gezegenindeki ilk soluğunuz da bir ölüm anıdır. Rahimdeki yaşam süreciniz sonlanır, farklı bir realitedeki süreciniz başlar. Bu açıdan yaklaşıldığında, ölüm yeni bir başlangıçtır.

“Hayat/Yaşam; ölüm-doğum döngüsünde tezahür eden, 
‘kendini hatırlama’ yolculuğudur…”

HAYATI OLDUĞU GİBİ KABULLENMEK

İlk soluğumuzda, eşsiz enerjimiz ile Dünya gezegeninde neyi, nasıl tezahür ettireceğimizi çok iyi biliyorduk ancak bize “güven” ve “koşulsuz sevgi” sunan bireylerin bizleri yetiştirme biçimleri ve çevresel uyaranlar nedeni ile kendimizin öz ışığından uzaklaştık ve yaşam gemimizin dümenini; “başarı elde etmek, hayranlık kazanmak , maddi kazanç, lüks bir ev, araba sahibi olma, iyi bir meslekte çalışma, vb.” gerçek olmayan hedeflere yöneltmeyi seçtik. Ve bu seçimlerimiz zamanımızın kısıtlı olduğu algısını besledi, bu beslenme biçimi sayesinde zihinsel düzlemde obez bireylere dönüşmemize vesile oldu (zihinsel bedende ne tezahür eder ise fizyolojik bedene de o yansır). Zihinsel hareketlerimizin kısıtlanması ile belirli sınırlar dahilinde sürekli aynı şeyleri tezahür ettiren robotlara dönüşürken giderek hislerimizden daha da uzaklaşarak üzerinde yaşadığımız canlıyı/öz evimizi  (Dünya gezegeni) hiçe sayan bireyler olarak aşırıya gidiyorduk sürekli sarı ışıklar yansa da ve “yavaşla” mesajları iletilse de kulaklar, gözler adeta mühürlenmişti. 
Artık tamamen “durma” zamanı yaklaşıyordu ve nihayet kırmızı ışık yandı!
Şimdi, sınırları yeniden inşa etme zamanıdır.
Zamanın sonsuz olduğunu deneyimliyorsunuz, zamanı sınırlı hale dönüştüren zihninizdir. Mevcut bedeninizin sınırlı bir zamanı vardır ki bu da nefes alış-veriş sayısı ile belirlidir. Sizin yani “insan”ın zaman deneyimi ise sonsuzdur. 

Gerçekte neye ihtiyacınız olduğu gerçeği ile de yüzleşmektesiniz, sahi gerçekte en çok neye gereksinimiz olduğunu keşfettiniz mi?

NEFES
Nefesin ritimsel döngüsü zemininde köklenen:  
“Koşulsuz sevgi ve öz-e-güven”

Varoluşsal tehdide yönelik ilk tepkiniz; gıda maddelerini stoklamak oldu çünkü yemek yeme ile “güven” hissiyatı arasında derin bir bağ vardır. Biliçdışınız sonsuza değin var olacağını biliyor!
Şimdi nasıl yemek yemeyi seçtiğinizi, nasıl uyuduğunuzu, kimlerle nasıl bağlar kurduğunuzu keşfetme ve yeniden “öz”ünüzle bağ kurma zamanı. Bir başka deyim ile “Öz”e doğma vakti!
Bugüne değin nasıl beslendiğinizi ve nasıl beslediğinizi seçtiğinizin ve bu seçimlerin sonuçlarını gerçekçi bir biçmde mercek altına zamanı!

SOSYAL İLETİŞİMDEN ZİHİNSEL İLETİŞİME GEÇİŞ

Farz edelim ki; “internet” de yok. O vakit, gerçekten yürekten yüreğe derin bir sevgi bağı deneyimlediğiniz insanlar ile nasıl iletişim kurmayı seçersiniz?
Fizyolojik boyuttaki temas sınırlarında bir engel var ise, başka bir boyutta farklı bir kanal açılmış olabilir mi, acaba? 
Tabi ki evet! Lütfen bu süreçte düşüncelerinizi gözlemleyin, düşüncenin gücünü keşfedin! 
Her bir düşünceniz ile yaşamınızı nasıl da yaratıyorsunuz? Farkında olun, düşünceleriniz canlı enerjiler ve iyi haber; düşüncelerinizin kontrolü size ait. 
Nasıl bir Dünya da var olmaya gereksinim duyduğunuzu hissedin bunun için biraz durmaya ve deneyime alan açmaya ihtiyacınız var. Sonrasında hissettiklerinizi, zihin tuvalinizde düşüncelerin eşsiz güçlü parlak renkleri ile bu Dünya yı resmedin!

Her birimizin bir zeminde birleştiği nihai tek bir hedefi var, o da : 
“Bütünüyle kendimiz olmak, öz eşsiz ışığımızı yansıtmak.”

Şimdi yazının başında kendinizi tanıtırken kullandığınız kelimeleri gözden geçirin ve şu sorunun yanıtını zihinsel gardırobunuzda aramayı araştrın: 
“Sizi özel, eşsiz ve değerli kılan nedir?”



DOĞUM ZAMANI 


Şu an doğum kanalındayız, ve adım adım ilerliyoruz… Her doğum eşsiz bir deneyimdir. Doğmaya ilerleyen canlı ve rahim neyi nasıl yapacaklarını çok iyi biliyorlar, bu nedenle kendiniz olmayı seçin. Gerçekleştirmeniz gereken tek şey:  varoluşsal gücünüze güvenerek teslim olmak. Güvene gereksiniminiz var ancak dışarıda “tehlike” algılıyorsunuz bu da sizi bu Dünya gezegenine ait olmayan bir duygu durumunu deneyimlemenize vesile oluyor : “korku”. Kendinizi sevgiye açın, şu an tehlike olarak algıladığınız şey; kendi öz varlığınız olduğunun, farkına varın! Artık ölmeniz ve yeniden doğmanız gerekiyor; bugüne değin geliştirdiğiniz tüm inanç kalıplarından, yargılardan, alışkanlıklardan, rutinlerden özgürleşme zamanı. Tıpkı nefesin döngüsü gibi; nefes aldınız ve doğduğunuz, nefes verdiniz ve öldünüz, nefes aldığınız an ile nefes vermeye doğru gittiğiniz süreçte kısa bir mola var aynı şekilde nefesinizi verdiğiniz an ile tekrar nefes almaya yöneldiğiniz süreçte kısa bir mola var, bunu hissedin. İşte bu kısa molalar “yaşam/hayat”ın ta kendisi! 

Günde yaklaşık 23.000 kez nefes alıp-veriyorsunuz. Bir günün içerisinde ne kadar çok doğup ölüyorsunuz değil mi? 
Her nefes verişte işlevsel olmayan havayı (karbondioksit) dışarı verirsiniz, şimdi işlevsel olmayan zihinsel kalıpları bırakma zamanı! Çünkü deneyimlediğiniz “korku” duygulanımının mesajı : “zihinsel bedeninizin işlevsel olmayan düşünce kalıplarına ve inançlara yönelik bilinçdışınızın bir mesajıdır.” 
Mesajı aldınız ve okudunuz şimdi değişik bir tepki verme zamanı! Günlük rutinlerinizde gerçekleştireceğiniz minik değişimler (birşeyi farklı yapmak), dönüşümü (var olan niteliklerinizi/ özelliklerinizi bütünüyle görebilmektir) gerçekleştirir. 

HAKİKATİNİ İFADE ET!

“Ne yapmalıyız?” Bu soru şu anın kalitesinde işlevselliğini yitirmiştir. Bu soruyu şu şekilde yeniden yapılandıralım: Birşey yapmamanın özgürlüğünü deneyimlemeye ne dersiniz? 
“Yapmak” dan “Olma” makamına doğru yol almayı deneyimlemeyi seçelim mi? 

Kriz, kaos, ortamında, panik havası dalga dalga yayılırken heybetli, güçlü bir ağaç gibi ne kadar merkezinizde kalabiliyorsunuz?
 Bu gerçekliğiniz ile kurduğunuz bağın niteliği ile doğru orantılı olarak değişkenlik gösterecektir. Daima hatırlayın;  engel ne kadar büyük ise gelen dönüşüm  bir o kadar ışıltılı gerçekleşiyor ve kaos var olmakta ise, sahnenin diğer yarısında muazzam bir düzen inşa edilmektedir. Öyle ise bu zamanı; hayatın ve kendi anlamınızı ve değerinizi değerlendirmek ve yeniden keşfetmek üzere değerlendirmek sizin seçiminizdir. 

İlk soluk; ilk bağımsızlığa eşlik eden “güven” duygusu ve bu iki temel mekanizma arasındaki “denge” yaşam/hayat adını verdiğiniz oyunun zeminini oluşturuyor.
Bu zemin yeniden inşa edilirken, “olma” makamında varoluşu deneyimlemek için:

            
              1. BAĞ OLUN

Önce kendiniz ile nasıl temas ettiğinizi gözlemleyin, kendinizi seviyor musunuz? Peki bu sevgiyi nasıl ifade etmeyi seçiyorsunuz? 
Her gün nasıl uyanıyorsunuz, göz kapaklarınız dış dünyaya nasıl aralanıyor? Güne başlarken ilk kelimeniz ne oluyor? Bedeninizde günün ilk dakikaları nasıl hissiyatlar deneyimliyorsunuz? Ve gün boyunca odağınız neleri  nasıl takip etmeyi seçiyor? Neleri dinlemeyi, neleri izlemeyi, neleri okumayı, kendinize ve diğerlerine nasıl dokunmayı seçiyorsunuz? Bu seçimlerinize bedeniniz nasıl yanıtlar oluşturuyor? Tüm bu sorularının yanıtlarını araştırmak üzere kendinizi keşfetmeye niyet edin, böylelikle kendi gerçekliğiniz ile bağınızı kuvvetlendirebilirsiniz.
Evinizde özel bir alan oluşturun ve her gün bu alanda beş dakika  (her gün bu süreyi iki dakika arttrımayı seçebilirsiniz) meditasyon uygulamayı yaşamınızın bir parçası haline getirin. 

2.NASIL NEFES ALDIĞINIZIN FARKINDA OLUN

Oksijen, en değerli besin kaynağımızdır. Sığ bir solunum, bedene oksijen alınımını kısıtlar dolayısı ile stress hormonlarının salınımında artış olur, bu da kaygılı ve gergin hissetmenize sebebiyet verir bu nedenle solunumunuzu gözlemleyin, nefes teknikleri uygulayın bu sayede derin ve yavaş nefes ritmi ile yeniden uyumlanmayı araştırın.
Hatırlayın ki; nasıl nefes alıp verdiğiniz, yaşamınızın ritmi ile sıkı bir ilişki içerisindedir. 
Nefes ritminizde gerçekleştireceğiniz minik bir değişim, yaşam ile olan ilişkinizde dönüşüme vesile olur. 

3.  KENDİNİZ OLUN

Zihninizde herhangi birşeyin nasıl yapılması gerektiğine dair bir talimat metni var, şimdi o talimat metinlerinden özgürleşme zamanı! Birşeyi tezahür ettirmenin binbir yolu, metodu, tekniği var. Mükemmel olduğunuz iki an vardır; biri ölüm diğeri doğum anıdır. Arada kalan süreç hep dengeyi sağlamak üzerine emek vermek ile sınanır. Bu nedenle her an herşeyi,  anın koşulları içerisinde en iyi şekilde tezahür ettirdiğinize emin olun! Kendinizi takdir edin. Bugüne değin gerçekleştirdiğiniz her eylemin büyük birer başarı olduğunu görün ve elinizden gelenin en iyisini yaptığınızı kabullenerek kendinize gün içerisinde sık sık sarılın ve kendinizi ödüllendirin. 

4.  OLUMLU OLMAYI SEÇMEK

Olumlu yaşam deneyimleri, olumsuz yaşam deneyimleri ile dengelenir. Bu süreçte olumsuz yaşam deneyimlerine olumlu duygulanımlar ile yanıt vermeyi seçmek sizin özgür iradenizin ışığındadır. 
Bugünden başlayarak her canlının özündeki yaratıcı ışığa odaklanmaya başlayın ve ona güzel bir kelime söylemeyi bir alışkanlığa dönüştürün. 

5. SAMİMİ BİR DOST OLUN

Önce kendiniz ile samimi bir dost olmayı deneyimleyin. Sonrasında sevdiğiniz kişileri can kulağı ile dinlemeyi tercih edeceğiniz zamanlar ve alanlar oluşturun. Biraraya geldiğinizde, sözleriniz kalbinizden akmadığı sürece, dudaklarınızın arasından da çıkmamasına özen gösterin, bu süreci özellikle gözlemleyin!

6.  SAYGILI OLUN

Hatalarınıza nasıl yaklaştığınızı gözlemleyin. Her canlı varlık hatalı davranışlar sergileme özgürlüğüne sahiptir. Bu hatalı davranışlara yönelik nasıl eylemler tezahür ettirdiğinizin farkında olun! Hatalı davranışın özünde yer alan hatırlamanız gerekenlere odağınızı yöneltin. Bu davranışal kalıbın hatırlatmak/anlatmak istediği nedir? 
Her zaman ne kadar özel olduğunuzun ve diğer tüm canlı varlıkların çok özel olduklarını hatırlayarak, saygınızı ifade etme özgürlüğünüzü kullanın.

7. “AN” da OLUN

Geçmiş ve gelecek şu anda deneyimleniyor. Tüm duyularınızı şu anın realitesine açılmaya davet edin bunu gerçekleştirmenin en kısa yolu; odağı/konsantrayonu nefes ritmine yönlendirmektir. Her ne yaşanmış ise öyle olması gerekiyordu ve yaşanacaklar da belli, tümü sizin seçiminiz! Bunun bilincinde olun, güvenin ve cesaretle yolunuzda ilerlemeyi seçin.
Birşeyler kaçırdığınızı, ya da bir olayın farklı bir şekilde tezahür edebileceğini düşünmek zamanınızı boş yere heba etmenize vesile olur. Seçimler çoktan yapıldı, size bir sır vereyim; gelecek oldukça parlak görünüyor! Canınızın/kalbinizin ritmi ile ilerlemeyi seçin!

8. SADIK OLUN

Kendi değerlerinizin bilincinde olun. Dünya siyah-beyaz bir döngüde ilerlemiyor. Sıklıkla belirsizlikle karşı karşıya kalabilirsiniz. Belirsizliğe net yanıtlar verebilmek, kendinizi ne kadar tanıdığınız ile doğru orantılıdır! Kendi kalbinizin ritmine kulak vermeye ne kadar sadık iseniz, kim olduğunuzu biliyorsunuzdur dolayısı ile bilinmezlik ve belirsizlik anlarını kendinize bir adım daha yaklaşmak adına bir fırsat olarak rahatlıkla değerlendirebilirsiniz. Duygusal esnekliğinizi arttırmak adına, farklı kültürden insanları yaşam zemininize katmayı denemeyi seçebilirsiniz, böylelikle bugüne değin oluşturduğunuz değer bilincinizi daha rahat görme adına uygun bir zemin oluşturursunuz.

9. SAĞLIKLI OLUN

Sağlık; fizyolojik, zihinsel ve tinsel beden katmanları arasındaki uyum ve ahengin sağlanmasıdır. Günlük rutinlerinizi öz ihtiyaçlarınız doğrultsunda yeniden yapılandırın. Fizyolojik bedenin sağlıklı yaş alabilmesi için bedenden toksinlerin atılması büyük önem arz etmektedir. Benzer biçimde zihinsel ve tinsel beden katmanlarınız da toksin üretirler, eğer farkına varmaz iseniz “hastalık” dediğiniz “dengede olmama hali” ile fizyolojik bedeninizde kendilerini gösterirler. Bu nedenle zihinsel ve ruhsal/tinsel bedenleriniz üzerine de bilinçli olarak çalışmanız sağlıklı olma halinizi destekleyecektir. Şimdi “yoga” uygulamaya başlamak için çok verimli bir zaman döngüsünden geçmekteyiz. Yoga nın kelime anlamı “birlik” tir. Şimdi “ben” den “biz”e dönüşme ve kaynakla “bir” olmayı deneyimleme zamanıdır, hazır mısınız? 

10. ...................................................

   Onuncu maddeyi, sizlere bırakıyorum. “Ol”ma deneyiminizi açığa çıkaracak nasıl bir deneyime ihtiyacınız olduğunu duyumsuyorsunuz? Haydi buraya ekleyin, bana da e-mail yolu ile yazarak paylaşmayı seçebilirsiniz.




İyi ki varım, İyi ki varsın, İyi ki varız!

Işık Olsun
Özge Genlik