6 Kasım 2018 Salı

ARADIĞIN HERŞEY İÇİNDE SAKLI...

Yeni bir yılı daha deneyimlemeye adım adım yaklaşırken, 2019 yılının güzel titreşimlerini şimdiden duyumsamaya başladığımız bu muhteşem dönüşüm ayı boyunca yaşam sürecimizdeki pek çok maddi/manevi nitelikten arınmaya çoktan başlamışız gibi görünüyor, ne dersiniz? Üzerimize afiyet olmayan yüklerimizden arınmanın ardından Aralık ayının soğuk ve dingin rüzgarlarına yeni yıl dileklerimizi ve niyetlerimizi salıvermeye hazırlanırken birçok sıcak yuvada yılbaşı ağacı süslemeleri de eş zamanlı olarak başlıyor. Siz yılbaşı ağacınızı süslerken, nelere özen göstermeyi tercih edersiniz? Her bir süs objesini tek tek bilinçli bir şekilde bir hikaye örüntüsü oluşturacak şekilde mi süslersiniz yılbaşı ağacınızı, yoksa zihninizin akışkan rüzgarına teslim olarak biraz gelişigüzel mi süsler yerlerini bulur, hiç odağınızı bu hususa yöneltmeyi tercih etmiş miydiniz? Bu yıl süsleme seromonisinde farkındalığınızın biraz daha uyanık olacağından hiç şüphem yok :) 
Yılbaşı ağacımız özünde bizim varoluşumuzdaki yaşam ağacını sembolize etmektir. Yılbaşı ağacımıza yerleştirdiğimiz süslerimiz ise Güneş, Ay ve yıldızları temsil eder. Her yıl bilincimiz (Güneş)  nerede kök salıyor ise yansımalarını (Ay) deneyimlemek üzere bir serüvene çıkarız sonsuz ışıklı sema altında, yıldızlar rehber olurlar yüreğimizdeki sonsuz bir ışık ile buluşabilmemiz adına...
Ancak kendimize doğru ilerlediğimiz ışıklı semada bazı yollar tek başına yürünür, değil mi? Tıpkı Fındıkkıran ve Dört Diyar filmindeki Clara (Mackenzie Foy)nın annesinin kızına verdiği en anlamlı ve güzel hediyenin içeriği gibi; büyümek ve gerçeği görmek niyetinde isek aşka (en yüce gerçeklik) doğru tek başımıza yol alırız ki; kendimiz ile nasıl ilişki kurabildiğimizi gözlemlerken, etrafımızdaki herşeyin kendimizin bir yansıması olduğunu idrak edebilelim. 

Fındıkkıran ve Dört Diyar;  tatlı, heyecanlı, ışıltılı, güzellikle taçlandırılmış görkemli bir dünyaya bizleri davet ediyor, küçük bir kızın yüreğindeki bilgeliği keşfetme sürecine şahit olurken eşsiz büyüleyici güzellikteki diyarlar gerçekten var olsa nasıl olur? Sorusu zihninize bir merhaba diyerek uğruyor doğrusu...


E.T.A Hoffman'ın ölümsüz klasik masalının dahi besteci Pyotr İlyiç Chaykovski'nin eşsiz güzellikteki notaları ile harmanlanarak ünlü bale eseri Fındıkkıran'ın hikayesinin farklı bir versiyonu belki de biraz daha geniş bir vizyonu ile tanışıyoruz Fındıkkıran ve Dört Diyar filminde, klasik Fındıkkıran öyksüsünde Clara yı, kendi karlar ülkesine ardından diyarlara götüren Fındıkkıran ı seyr ederken bu kez Clara nın kendi dönüşümsel yolculuğunda Fındıkkıran onun sonsuz ışığı rolü ile büyümekte olan Clara nın yolunu ışımakta olan bir yıldızı anımsatıyor. Film sürecini analiz etmeye geri dönecek olursak şimdi gözünüzün önünde şu sahneyi canlandırmanızı rica ediyorum: 
Yeni bir yıla merhaba demeden kısa bir süre önce anneniz sonsuz ebedi yolculuğuna devam etmek üzere fiziksel realiteden ayrılmış ve size eşsiz bir yılbaşı hediyesi bırakmış. Bu hediye ne olabilir ya da siz nasıl bir hediye ile temas etmek istersiniz???
Clara ya annesi yumurta formunda kilitli bir kutu armağan olarak bırakmayı 
seçmiş. Sizce içerisinde ne olabilir bu gizemli kutunun? 
Her birimizin bildiği üzere yumurta hazır hissettiğinde içeriden varoluşsal bir güç ile kırıldığında yaşam serüveni başlar. Dışarıdan müdahale ettiğimizde o eşsiz varoluşsal gücün kendisini ifade etme biçimine müdahale etmiş oluruz ve yaşam bu nedenle pek ahenkli başlamadığı gibi sürmeyebilir de.
Clara nın yumurta biçimindeki kutusunun üzerinde bir anahtar deliği bulunmaktadır ve Clara hemen o anahtarı bulmaya doğru yola koyulur. Her birimizin altın bir iplik ile sarmalanmış bir anahtarı mevcut ve işin özünde her birimiz bizleri özgürleştirmek üzere, özümüzdeki bilgeyi uyandırmakla vazifeli o anahtarı aramıyor muyuz? Lakin anahtarı nerede aradığımız önem teşkil ediyor. Bizler de tıpkı Clara gibi önce o anahtarı o altın ipliği takip ederek dış dünyada arayışa koyulmayı seçiyoruz genellikle. Sonrasında bir fare çıkıp anahtarımızı kaptığı gibi arkasına bile bakmadan hızla bizden uzaklaşırken, bizleri de kendimiz ile bütünleştirecek ve o anahtarın en başından beri zaten özümüzde olduğunu hatırlatacak bir oyuna davet ediyor minik fareler. Clara nın hikayesinde, utangaçlığın timsali olarak nitelendirilen minik bir fare bu misyonu üstlenirken acaba bizlerin yaşam yolculuklarındaki fareler kimler ve neler olabilir, düşünelim mi? 
Yaşam Ağacının köklerini kemiren şeytan olarak sembolize edilen fareler; bizleri sonsuz yaşam döngüsünü, ebedi yaşamı fark etmemize vesile olurken eş zamanlı olarak da dünyevi karmaşanın ve albeninin tuzağına itiveren akıllarını usta bir zeka ile kullanan hayvanlar gibi görünüyorlar, sizce?

Clara anahtarının peşinden inançla giderken bambaşka bir diyara daha doğrusu diyarları keşfeder. Her daim içinde olan güzelliklerin dışa yansıması ile buluşur. Zerafetle, mükemmellikle, huzurla, aşka donatılmış bir saray. Bu sarayın  merkezinden döne döne sarmal merdivenle  uzanan dört diyar: çiçekler diyarı, kar taneleri diyarı, şekerler diyarı, eğlence diyarı. Döne döne tırmanarak bilincin farklı bir boyuta yükselen
Clara yı seyr ederken sarayın hemen hemen her köşesinde bulunan kuğu sembollerine dikkatinizi yöneltmenizi isterim; kuğudan yapılmış sandalyeler, kapı tokmakları, sarayın dış cephe süslemeleri... Güzelliğin, saflığın ve ışığın aynı zamanda ömür boyu süren tek eşlilikleri ile sadakatin sembolü kuğu kuşları.
Her birimizin özündeki saray da ışıklı bir saf güzelliği temsil eder. Dışarıdaki karmaşanın yegane amacı, gerçek anahtar ile bu sarayın kapısını açmamıza vesile olmaktır. 
Clara bir zamanlar annesinin hükümdarlığındaki bu saraya vardığında şekerler diyarının perisi (Keira Knightley) onu büyük bir sevgi ve içtenlikle tatlı tatlı karşılar. Clara ya anahtarını bulabilmesi için onu destekleyeceğini söyler. Ve eğlence diyarının perisi (Helen Mirren) ile aralarındaki savaştan bahsederken zencefil annenin (eğlence diyarının perisi) kötü kalpli bir düşman olduğuna Clara yı inandırmayı başarır. Masum Clara, şekerler diyarının perisine mutlak bir inanç ile bağlanır. Yaşamın özünde de bize sevecenlikle, uyumlu, şefkatli yaklaşan durumlardan ve kişilerden pek şüphe etmeyiz. Ancak her tatlının özünde acıyı da barındırdığını kendimize hatırlatmakta fayda var. 
Her birimizin varoluşsal dinamiğinde;  edilgen olarak dişil enerjinin görkemini yansıttığımız bir boyutumuz (Çiçekler Diyarı), disiplin, karalılık ve iç gözlem ile zamanın kalbinde iz bırakmak adına iz sürdüğümüz bir boyut (Kar Taneleri Diyarı), büyümek, yayılmak genişlemek, kendimizi geliştirerek özümüzdeki mutluluğu tatlı talı deneyimlemek istediğimiz bir boyut (Şekerler Diyarı), bilinçdışımızın temsili ifadelerini söze dönüştürmek için birazcık çocuksu bir merakla zihnimizi özgürleştireceğimiz bir boyut (Eğlence Diyarı) mevcuttur. Sır; tüm bu boyutların denge halinde özgürce akışta olmasıdır. 
Clara bunu başardı nasıl mı? Bu kısmı filmde izlemenizi öneririm küçük bir ipucu verecek olursam; yumurta formundaki gizemli kutuyu hatırlıyor musunuz? O kutu bir müzik kutusu ve eş zamanlı olarak bir ayna içeriyor. Aynalar herhangi bir şeyi olduğu gibi yansıtırlar böylelikle bilinç ve yansıması bir olur. Hakikatin özü berraklıkla ortaya çıkar. 
Belki de aynalar bizlere; aradığımız herşeyin özümüzde saklı olduğunu her an yansımaktadırlar, ne dersiniz?