7 Aralık 2013 Cumartesi

"BİR" OLMA YOLUNDAKİ YEDİ ADIM


“Değiştiremeyeceklerimizi kabullenmek için huzur, değiştirebileceklerimizi değiştirmek için cesaret ve bu ikisini ayırt etmek için bilgelik ver.” –Karl Paul Reinhold Niebuhr-

Dünya gezegeninin yaratılış serüveninde, bu gezegende can alarak var olacak her bir enerjiye Yaratıcı, “bilgelik” erdemini bahşetti. Yalnız bu bilgeyi dinleyebilmek için tek bir şart vardı: “zihin-beden-nefes” üçgeninin içerisinde “denge”li bir şekilde var olabilmek!

Zihnin efendisi olabilmek için; önce bedenin(varoluşun en somut olgusu) özüne doğru cesaretle, tıpkı dev dalgalarla var olan bir okyanusta yüzmek gibi, özgürce dalabilmek gerekiyordu.

Bedenin sınırlarını muhafaza eden en büyük üstat ise “nefes” idi. İrade ve teslimiyetin; kabul ve direncin anlaşılabilmesindeki en önemli öğretmen “nefes” idi.

Ne kadar alıp ne kadar vereceğimiz konusunda ustalaştığımızda; içimizde akışkan iyi boşluklar oluşturabildiğimizde yaşam da kendiliğinden anlam bulacak, her bir hücremizde…

Dünya gezegenindeki enerjiler, özlerinde akışkan iyi boşluklar oluşturmaya başladıklarında yavaş yavaş yaşamlarında bir mana aramaya başladılar ve sordular: “Ben kimim? Neden bu Dünya gezegeninde var oluyorum? İçimde, özümde var olan bilgeliği nasıl somut düzleme aktarabilirim?”
Yaratıcı cevap verdi: “Olmak” ile “Yapmak”—“Geçmiş” ile “Gelecek” kavramlarını “Bir” hale getirebildiğinizde orta yolu dengeyi keşfedeceksiniz ve işte o an her şeyin sadece ve sadece “şimdi” ve “burada” zemininde oluştuğunu idrak edeceksiniz.

Enerjiler sordu: “Peki nasıl ? Nereye bakmamız gerekiyor? Bizlere bir yol göster!!”
Yaratıcı: “Bedeninizi ayakta tutan ve sizleri Dünya Gezegenine kökleyen mekanizmanın içerisine temel olarak yedi adet enerji merkezi yerleştirdim. Bu yedi enerji merkezi; evrende var olan yaşam enerjisini sizlerin bedenine aktarmakla görevlidir. Ancak, bu enerji merkezlerini her biriniz görebilecek ve elle dokunabilecek yeterliliğe sahip değilsiniz. Birçoğunuz yalnızca bu enerji merkezlerini hissedebilirsiniz. Nereden başlamanız gerektiğini hisleriniz sizlere fısıldayacaktır.

Dünya gezegeninde can alarak var olan enerjiler, hayrete düşmüşlerdi.  Bedenlerinde var olan bu enerji merkezleri ile tanışmaya karar verdiler. Bu seçim ile beraber, birden bire, insan bedenindeki enerjilerden birisi; kuyruksokumunun ikinci segmentinde yoğun bir hareketlilik hissetti. Her yer kıpkırmızı olmuştu. Kırmızı renkte parlak ışınlar çıkıyordu; kuyruksokumu bölgesinden. Bir süre sonra, kalın bir ses tonu duyuldu sanki “Do” notasına benziyordu bu sesin tonu. Benim adım: “Muladhara Çakra” . Bir karınca gibi çok çalışarak sizleri Dünya Gezegeninde var eder, köklendiririm. Benimle iyi geçinir, bana iyi bakarsanız; Dünya gezegeninde sıcaklık-yakınlık hisseder ve evrenle-tüm diğer enerjiler ile iyi, olumlu, dingin ilişkiler geliştirirsiniz. Aynı zamanda benim hafızam çok kuvvetlidir; varoluşun ilk gününden bugüne kadar olan tüm kayıtlar bende saklıdır. Özünüze doğru, iç dünyanızda bir korku,güvensizlik ya da endişe hissiyatlarını duyumsarsınız bu bana iyi bakmadığınız, benim sesimi dinlemediğiniz anlamına gelir. Bir diğer anlamda Dünya Gezegeni ile olan bağınız gevşer ve kopabilir. Toprağınızın sağlıklı olmasını istiyorsanız, onu gübrelemeyi ve sulamayı, belki de en önemlisi bol sağlıklı hava ile beslemeyi her daim hatırlamalısınız.

Herkes birbirine şaşkın gözler ile bakarken; yer ve gök turuncu rengin ahengi ile dans etmeye başlamıştı bile. Tüm ihtişamı ile bir selam ve saygı duruşunun ardından, “Ben, SvadhisthanaÇakra”yım diyerek kendisini tanıttı, biraz önce konuşan “Muladhara Çakra” dan biraz daha ince bir ses tonu ile hitap ediyordu. Ben, sizlerin yaratıcı gücünüzün merkeziyim. Bir kelebek gibi pır pır uçarım, sizlere hep çoşkulu duygular duyumsatabilmek, yegane görevimdir. Ayrıca, bedeninizde sürekli olarak var olan tüm sıvılar benden sorulur. Fiziksel bedeninizdeki hiçbir sıvı (kanınız-idrarınız-teriniz-mide suyunuz-spermleriniz vb.) benden habersiz hareket edemez. Bir diğer çok önemli görevim ise; sizleri “arındırmak” tır. Bedenlerinizi ve ruhlarınızı temizler, arındırırım böylece yaşamınız daha akışkan hale dönüşür. Benim meskenim; hayatı kucakladığınız, yaşam verdiğiniz yerdir. Hayatı sevgiyle yaratabileceğinize inanıyorsanız ve diğer enerjilere yönelik sıcaklık ve sevgi hissiyatlarını hem kendi iç dünyanızda besleyip hem de verebiliyorsanız, ben sağlıklı ve işlevsel bir şekilde çalışıyorum demektir. İşte eğer ben sağlıklı isem; yaşamınız bir su gibi berrak, saf, temiz ve akışkan olacaktır.

Turuncu yer ve gök bir anda ateş kıvılcımları saçan “sarı” renk oluverdi. Selam olsun herkese; ben sizin iradenizin, kişisel gücünüzün merkezi olan “Manipura Çakra” şeklinde fısıldadı hoş tınılı bir ses. Kendi iç sesiniz ile varoluşa sunduğunuz dış sesin dengeli olmasını istiyorsanız öncelikle kendi gücünüzün farkına varıp, içinizdeki ateşi yakmayı öğrenmelisiniz. İçinizdeki ateşi canlandırdığınızda, kendinizi var olduğunuz gibi ifade ettiğinizde, tüm kainat sizinle “Bir” olacak ve sizleri tüm varoluş gücü ile destekleyecektir. Bana iyi bakmanız çok kolay; nefes alıp verdiğiniz her  an olumlu, güzel kelimeler ile beni beslemeyi başarırsanız, iç ahenginiz son nefesinize kadar yolunuza ışık olur.

Herkes duyduklarını, gördüklerini, hissettiklerini anlamlandırmaya çalışırken, “Sevin dostlarım sevin yaratılan ve yaratılmakta olan her şeyi sevin. Şefkat ve merhamet ile doldurun tüm boşluklarınızı.” Diye sözlerine başladı tüm göz alıcı ihtişamı ile yeşil renge bürünmüş olan Anahata Çakra. Ve şöyle devam etti: “Siz sevdikçe, her enerjiye şefkatle yaklaştıkça evren sizi kucaklayacak, sizinle sırlarını paylaşmaya her zamankinden daha fazla hazır bir şekilde bekleyecek. Benim tek besin kaynağım: “SEVGİ” dir. Dokunun, hissedin, her varoluşun içerisindeki “iyiliği-safkığı-temizliği” fark ederek sevgiyle bakabildiğinizde kalbiniz sevgi ile çarpacak, soluduğunuz her hava molekülü içerisinde “sevgi” bulunduracak ve yaratıcılığı hissedeceksiniz.

Anahata Çakra bir ceylan edasıyla gözden kaybolurken, yerini “ifadenin ve temiz bilginin” efendisi olan Vıshuddha Çakra ya bıraktı.
Vişhuddha’nın sesi çok uzaklardan ve bir o kadar da yakından geliyordu. Vişhuddha seslendi: “Selam olsun herkese; ifade edin kendinizi güvenle-istikrarla J En hoş, en edalı ses tonunuz ile olumlu-samimi ve en güzel sözcükleriniz ile ifade edin, kendinizi. Gücünüzü kullanın; kendinizi, hislerinizin somut düzlemde ifade bulabilmesi için özgür bırakın. Beni bir köprü olarak kullanabilirsiniz; kendinizi sevgi ve güven ile ifade etmeyi tercih ettiğiniz her an bilin ki; Yaratıcı ya bir o kadar yaklaşmaktasınız. Bilin ki; iç huzura ulaşmanın en büyük sınavı benim. Benim besin kaynağım samimiyet ve açıklık.  Ne kadar açık-net ve samimiyetle kendinizi ifade ederseniz varoluş potansiyelinizi gerçekleştirmeye bir o kadar yaklaşırsınız.
Şunu bilin ki, kendinizi ifade ederken hep kendi zemininizden ifadeler yaratırsanız, sizi desteklerim. Zihniniz ile değil, kalp ile konuşmayı seçin. Kalpten dilinize oluşturduğunuz sevgi köprüsünün basamakları güneş kadar sıcacık, okyanus kadar engin ve yıldızlar kadar parlak olsun.

Evrenle uyumlu olmak; sağlıklı olmak demektir. Sezgilerinize kulak verin. Sezgileriniz her zaman en doğru, en ışık dolu yolun rehberleridir. Rehberliği hissettiğiniz an; bir başkasının rüyasını gerçekleştirebilmek için adım atacaksınız. Çünkü o zaman, sen-ben ayrımının bittiğini fark edeceksiniz. Sen-ben yok olacak. “Sen”; “bensin”—“Ben” de “sen”im i tüm varoluşsal boyutlarınızda soluyacaksınız. Bu “Bir” olma yolundaki en önemli adımdır. Kuşkularınızı-uyumsuzluklarınızı yok ettiğiniz an, tüm varoluşunuzla teslim olduğunuzda, içsel o biricik özünüzün ışığının tüm evrene dalga dalga nasıl da asilce—bilgece tıpkı bir kuğu kuşunun su yüzeyinde süzülmesi gibi hem görecek hem de bileceksiniz; şeklinde usulca fısıldadı Ajna Çakra, mis gibi yasemin kokularının ahenginde…

İşte o an: “O, bilme haline ulaştığınız biricik anda”; “Bir” i hissedecek-görecek-bileceksiniz. Zihninizi aşıp; evrensel bakış açısına sahip olacaksınız. Sakinleşecek, yaşamınızda zaman zaman “oyuncu” belki de çoğu zaman “gözlemci” koltuğunda oturacaksınız. Benim adım: “Sahasrara”; kozmik enerjiden beslenir tamamen ruhsal enerji boyutunda var olurum. Yegane görevim; dönüştürmektir. Sizlere her türlü sorunuzun cevabını verebilirim. Ancak, bunun için sorunuzu sorarak ardından dikkatlice görmeniz, dinlemeniz ve hissetmeniz yeterli olacaktır. İşte şu an; içinizdeki bilge ile karşılaşmış bulunuyorsunuz. Sevgi ile ilmek ilmek örüldüğünüz bu gezegende sonsuzluk pınarında ışıkla ilerleyin cesurca çünkü sizler ölümsüz ruhani varlıklarsınız…

5 Ekim 2013 Cumartesi

GÖNÜL KUŞUMUZA KULAK VERİYOR MUYUZ ?


Bir kuş vardır içimizde tek ayağı üstünde durur. Gönül Kuşu’dur adı.
Biz ne hissedersek, aynısını hisseder o da.İçimizde, çok derinlerde yaşar.
Hiçbirimiz görmedik belki onu,ama biliriz orada olduğunu.
Birisi duygularımızı incittiğinde,Gönül Kuşu da incinir.
Öyle incinir ki,acıyla döner dururtek ayağının üstünde.
Ya da bizi sevdiğinde birisi,Gönül Kuşu yerinde duramaz,hoplar zıplar.
Birisi bize kızmaya görsün başını tüylerinin arasına gizler de, tortop olur Gönül Kuşu,sessiz ve üzgün.
Birisi bizi kucakladığında Gönül Kuşu büyümeye başlar.Öyle büyür ki,tümüyle kaplar içimizi.
Tıpkı böyle hissetmez miyiz kucaklandığımızda?

GÖNÜL KUŞU İÇİMİZDEBİR YERLERDE YAŞAR.
HİÇBİRİMİZ GÖRMEDİK ONUŞİMDİYE DEK,AMA BİLİRİZ ONUN ORADA OLDUĞUNU.
DOĞDUĞUMUZ AN İLK KEZ ÇIRPAR KANATLARINI.
YAŞADIĞIMIZ SÜRECE BİR KEZ BİLE TERK ETMEZ,HEP BİZİMLEDİR.
TIPKI ÖLÜNCEYE DEK SOLUDUĞUMUZ HAVA GİBİ.
Kutulardan yapılmıştır.Öyle kolayca açılmaz bu kutular;
her birinin kendi özel anahtarı vardır.
Bu kutuları yalnızca Gönül Kuşu açabilir.
Nasıl mı?Çok basit:Öteki ayağıyla.
Hissettiğimiz her şeyinbir kutusu vardır,Gönül Kuşu’ nun da birçok kutusu:
MUTLULUK KUTUSU,
KEDER KUTUSU,
KISKANÇLIK KUTUSU,
ELİNDEKİYLE YETİNME KUTUSU.
BİR KUTU UMUT,
BİR KUTU UMUTSUZLUK KUTUSU.
BİR KUTU SABIR,
BİR KUTU SABIRSIZLIK KUTUSU.
NEFRET VE SEVGİ İÇİNDE BİRER KUTUSU VARDIR,
TEMBELLİK VE AYLAKLIK İÇİNDE.
EN GİZLİ SIRLARIMIZ İÇİN
ÖZEL BİR KUTUSU VARDIR Kİ,
PEK SIK AÇILMAZ.
VE BAŞKA KUTULAR…
Bazen istemeden kıskanç olursunuz.
Bazen yardım etmek isterkeneliniz ayağınıza dolaşır.
Gönül Kuşu her zaman söyleneni yapmaz;işleri birbirine karıştırdığı da olur.
Anlayacağınız herkes farklıdır birbirinden,çünkü herkesin içindefarklı bir Gönül Kuşu bulunur.
GÖNÜL KUŞU’ MUZA KULAK VERMEMİZÇOK ÖNEMLİDİR.
BAZEN BİZE SESLENİR, AMA BİZ ONU DUYMAYIZ.
AYIP ETMİŞ OLURUZ, ÇÜNKÜ BÜTÜN İSTEDİĞİ BİZE BİZİ ANLATMAKTIR.
KUTULARINDA KAPALI KALMIŞ OLAN DUYGULARINDAN SÖZ ETMEK İSTİYORDUR BİZE.


                                                                                                                                                  Michal SNUNİT

27 Eylül 2013 Cuma

HAYATINIZI O' NUNLA YARATMAYI ÖĞRENMEK

Zihin ve beden festivalinin (Mınd Body Festıval) 3. Gününü bir türlü kaleme almak nasip olmadı doğru zaman şimdi imiş demek ki! =) Şimdi yağmur yağacak yağıyor eyvah gibi sözcüklerle güne başladık, bir gün önceki ışıl ışıl güneşin bizi tüm sevgisiyle sarıp sarmaladığı havadan eser yoktu! Güne Eralp Caner’in sunumu ile gerçekleşen “Bioterapi” Atölye Çalışması seçerek başladım.

17 yıl reklamcılık ve pazarlama sektöründe çalışan, Eralp Bey diyor ki: “ hayatım son derece rutinleşmişti, iş-ev arasında gidip gelirken gerçekten mutlu olmadığımı fark
ettim. Sürekli birilerine bir şeyi beğendirmek zorundaydım daha doğrusu iletişim ve reklamcılık sektöründe insanların algıları ile oynayarak sürekli onlara bir şeyler pazarlamak zorundasınızdır. Öyle yorulmuştum ki; insanların peşinden koşmaktan bıkmıştım. Bir gün  Allah’a dua ettim: ‘Ya Rab, bana öyle bir iş yapmayı nasip et ki; tüm insanlar benim peşimden koşsun!’. Allah duamı kabul etti, işte şimdi insanlara dokunabildiğim ve onların yaşamlarına ışık olabildiğim bir işim var!

Eralp Caner beyefendininkine benzer yaşam hikayelerini çok duyar oldum son günlerde. Özellikle bankacılık sektöründen ve pazarlama sektöründen yoğun bir göç yaşanıyor spiritüel meslek gruplarına, insan varlığı unuttuğu sorgulama sürecine geri dönüyor. Çok umut verici gelişmeler bunlar.
Atölye çalışmasında; beni şaşırtan ya da bilgi dağarcığıma yeni bir bilgi eklenmedi. Bildiğim ve deneyimlediğim şeylerin bir tekrarı oldu ancak gözlemlediğim kadarı ile katılımcıların birçoğu bu bilgiler ile henüz yeni tanışmaktaydılar. Atölye çalışmasında anlatılanları kendi bilgi dağarcığımla birleştirerek aktarmaya çalışacağım:

RUHUMUZUN VE BEDENİMİZİN EFENDİSİ : KALP

Kalp, bedenin ve ruhun merkezidir. Evet; eskiden “beyni”mizin her şeyi yönettiğini düşünürdük ancak bilim adamları bir şey olmadan çok önce kalbin, beyinden önce meydana gelecek olayı algıladığını ispatladılar. Kalp, attığı sırada büyük bir elektromanyetik alan oluşturur. Kalbin oluşturduğu bu alan, vücudun dışına yayılır, bu bir “aura” değildir. Gerçek ölçülebilir bir manyetik bir alandır. Son yapılan bilimsel araştırmalara göre; sinirlerin yüzde 90-95’i beyinden vücuda değil, vücuttan beyine bilgi taşıyor. Yani aslında; kalp beynimize, beynimizin kalbe gönderdiğinden çok daha fazla bilgi göndermektedir.

* Bu konuda örnekli ve araştırmacıların konuşmalarının yer aldığı: Tom Shadyac’in “I AM” / “BEN” isimli belgeselini izlemenizi öneriyorum.
*
*Eralp Caner ise “the living the matrix” filmini önerdi. İnternetten indirilebiliyor.

SEVGİNİN GÜCÜ ADINA!!

Kalbin en güçlü ilettiği frekans “sevgi” duygusuna ait. Sevgiden yaratılmış ölümsüz ruhani varlıklarız. Hepimiz tek bir “sevgi” kaynağından koptuk. Tüm canlılar ile biyolojik akrabalarız. Çünkü bilimsel olarak baktığınızda havanın %1’inin argon gazı adı verilen pek bir kibirli element oluşturuyor. Bu element kimseyi beğenmiyor ve dolayısı ile kimse ile tepkimeye girmiyor. Yani her nefes alıp verişinizde içinize bir zamanlar Mevlana nın soluduğu ve ciğerlerini doldurduğu havadan da bir balinanın soluduğu nefesten de , bir papatya çiçeğinin sentezlediği havadan almış oluyorsunuz. Hal böyle olunca Aborjinlerin dediği ; “tüm canlılar bizim biyolojik akrabamızdır.” Düşüncesini bir kez daha düşünün =)

NEDEN “SEVGİ”Yİ SEÇMİYORUZ?

Atölyede herkesin kolay kolay kendisini sevgi duygusunu neden seçemediğine dair 3 engel bulunduğu tartışıldı:
Güzel, sevimli hoş olan her şeyde Allah’ı, Tanrı’yı, Yaradan’ı ,Yaratıcıyı kucaklamak çok kolay peki her şeyi sevmek, her şeyi sevgiyle kucaklayabilmek biraz antrenman gerektiriyor Hepimizi bir yaratıcı yarattı, hey bu yazıyı okuyan sen! Sen ile ben aynıyız, biriz farkında mısın ? =)  

1)      Benlik (ego): işlevsel olmayan bir benlik yeni bir olgu ile karşılaştığında “yapamazsın” der. Sağlıklı işlevsel bir benlik ise: “yap ve yapamadığını gör” biçiminde seslenir. Seçim sizin, her “yapamayacağınızı” hissettiğinizde, düşündüğünüzde bilin ki zihniniz sizinle oyun oynuyor, bilincin bir adım ötesine geçin ve benlik imgenize ölümsüz bir varlık olduğunuzu ispatlayın =) Eylemde olun.
2)      Yaşam Enerjisi: yaşam enerjiniz kendinizi bildikçe ve kendiniz oldukça genişliyor ve dünya gezegenine güçlü bir biçimde kökleniyorsunuz. Bu nasıl olacak? Algınızı materyal maddi dünyadan çekip, iç dünyanıza odaklamayı başarmaya başladığınızda. Bunun yöntemi kişiye özeldir. Yoga yapmak, dua okumak, namaz kılmak, müzik dinlemek, kitap okumak veya hiçbir şey yapmadan sadece oturarak iç sesinize kulak vermek. Önemli olan Öz’e uyanmak bunu nasıl yaptığınız değil.
3)      Kendimizle olan iletişimimiz: “ben şansızım” derseniz, “şansız bir insan olursunuz” “iyi hissetmiyorum” derseniz “iyi hissetmezsiniz.” Sözlerimizin çok güçlü etkisi var özellikle kendi bedenimiz ve ruhumuz üzerinde burada Eralp Bey, çok güzel bir hususa dikkat çekti; ağzınızla kulağınız arasındaki mesafe en kısa sizin vücudunuzda. Bir sözcüğü söylediğinizde önce siz duyar ve siz etkilenirsiniz. Ağzınızdan çıkan her kelime çok değerlidir. Ne isterseniz o olur. Bu nedenle önce kendimizle güzel ve olumlu konuşmayı öğrenmeliyiz. Burada Japon bilim adamı Dr. Masaru Emoto’nun su ile ilgili yaptığı deneye değinildi ve görseller gösterildi. Mutlaka bu deneyi okumuşsunuzdur ya da görmüşsünüzdür. Duymayan-görmeyen kalmasın ! = (aşağıdaki linke tıklayınız-)

NİYETİN GÜCÜ !

Başarılı ve sağlıklı bir hayat için 7 adımda niyet:

1)      Yaratıcılık: sevdiğiniz, kalbinizin çarptığı bir konuda yaratın. Aşk ile yapabildiğiniz bir işiniz olsun.
2)      Nezaket: doğada yaşayan tüm canlıları sevin ve saygı duyun. Doğa ile uyum içerisinde olun.
3)      Sevgi: her şeyi sevin. Önce sevin sonra saygı duyun. Her baktığınız yerse, insanda, hayvanda, bitkide, canlı-cansız varlıkta Yaratıcının özü ile temas etmeye çabalayın.
4)      Güzellik: aklınızı satın ve hayranlığı satın alın.
5)      Genişletmek: yaptığınız eylemler, bütünün hayrına ve diğer canlılara olumlu katkılar sağlayacak niteliklerde olsun.
6)      Bolluk: paylaşın, elinizden geldiğince duygularınızı-düşünceleriniz-eylemlerinizi paylaşmaya çabalayın. İsteyerek gönülden yardım edin, verin. Verdiğiniz kadar alabilirsiniz. Evrenle alışveriş dengenizi kurun.
7)      Kabul: tüm bu 6 maddeyi gerçekleştirdikten sonra =) size gelenleri sevgiyle kabul edin ve şükredin.

Atölye çalışmasında, Mevlana’nın 22. Kuşak torunu ve Uluslar arası Mevlana Vakfı Başkan Yardımcısı sn. Esin Çelebi Bayrı da yer almaktaydı. Yukarıda ifade etmeye çalıştığım 7 maddenin hiçbirini yapamıyorsanız sadece hayata ve çevrenizdekilere “gülümseyin” dedi. Gülümsemek de bir zekattır =)

Henüz anne karnında 4 aylık bir bedene sahip iken ruhumuz bedene giriyor sonra harika bir hikaye başlıyor. Aslında tek hikaye; kendi içine dönebilmek-özün ile buluşabilmek…

Atölye çalışmasının ardından bir yağmur bir yağmur yağdı =) Şansımız vardı ki; kısa sürdü ve harika bir gök kuşağı selamladı bizleri.


Günün 2. Yarısında Fatoş Mira ile Bharatanatyam dansını denilmemeyi seçtim. Fatoş Mira, Hint danslarında Türkiye de yaşayan en uzman kişilerin arasında yer alıyor. İlk temel dans eğitimini Brezilya da tamamlamış. Ardından Hindistan da sadece Bharatanatyam dansı üzerine yoğun bir çalışma sürecine girmiş. Ülkemizde Sertab Erener ve Atiye gibi ses sanatçılarına bir dönem özel dans eğitimi vermiş.

Bharatanatyam dansının tarihi 5 bin yıl öncesine dayanıyor ve günümüze kadar orjinalliğini korumuş olan en eski Hint dansı olarak bilinmekte.
Bhava: mimik
Raga:müzik


Tala: ritim
Natyam: dramatik    anlamına geliyormuş. Kelimenin açılımından da anlaşılacağı üzerine; dansın içeriğinde özel müzikler eşliğinde mimiklerinizle bir dramatizasyon sergiliyorsunuz. Ayaklarınızla tuttuğunuz ritmin doğru yapılması da çok önemli.

Dansa başlamadan önce, Yaradan a yönelik kısa bir selamlama kısmı yer alıyor bunu hep birlikte yaptık. Sonra Fatoş Hoca bizlere bir Hint hikayesini dans ederek aktardı. İzlemesi çok kolay ancak göründüğü kadar kolay değil çünkü dans ederken el-bacak koordinasyonun tam bir dengede olması şart. Ayrıca yüz mimiklerinizi doğru kullanmanız gerekiyor. Belki de en zor kısmı; ellerle yapılan “mudra” hareketleri. Mudraların her birinin Yaratıca ya şükür anlamında birçok farklı anlamı var. Bizlere de birkaç “mudra” gösterdi Fatoş Hocamız ancak bazı parmaklar inatçı, doğru düzgün pek beceremedim doğrusu =)



Bu dansı, yaşamında her şeyin çabuk çabuk olmasını isteyen kişilere öneririm çünkü bu dans sabrın kalbi. Tüm bedeninizi hissederek ve aynı zamanda doğru mimikleri doğru mudraları ve doğru ritmi bir arada sergileyebilmek için sebatla ve azimle yıllarca çalışmanız gerekebilir =) 

Kısa bir Bharatanatyam dansı izlemek ister misiniz? 

Duyamadım ? =) 






Ve günün sonu "aaaa bitti mi?" pozum =) 

"İnsanlık varlığını sürdürmek istiyorsa, düşünme tarzını tamamen değiştirmeli." 
                                                                                 Albert Einstein

24 Eylül 2013 Salı

HAYATINIZIN GÜÇ MERKEZİ NEREDE ?

21 Eylül Cumartesi günü çok şükür güneşli ve sımsıcak bir hava, berrak bir gökyüzü bizleri kucaklıyordu Santralistanbul’da. Bir gün önce yapılan yoga çalışmaları işe yaramıştı sanırım =)
         
Mind & Body Festivalinin ikinci gününde çalışmalarıma Chris Chavez in “Güç Merkezli Yoga” workshop u ile başladım. Chris Chavez; Los Angeles’in en iyi 10 yoga eğitmeninden birisidir. Çalışmalarına, dünya çapında düzenlediği
yoga atölye çalışmaları ile devam etmektedir. İstanbul da Cihangir Yoga İstinye şubesinde Çarşamba akşamları yoga dersleri vermektedir. Detaylı bilgi edinmek isterseniz = www.chrischavezyoga.com  / www.cihangiryoga.com  . Chris, yoga workshop una “hayatınızın güç merkezi nerede? Ve onu nasıl kullanıyorsunuz?” sorusu ile başladı. Siz, yaşam gücünüzü nereden alıyorsunuz? Şimdi ayağa kalkın, bir süre sessiz kalın, iki ayağınız kalça seviyesinde birbirinden açık olsun ve kollarınızı yukarı kaldırın, el parmaklarınız birbirinden ayrışık olsun, gözlerinizi kapayın ve dengede kalın. Vücudunuzun hangi bölümü, dengede kalmanıza daha çok yardımcı oluyor? Buldunuz mu? Hissettiniz mi? Güzel, işte sizi dünya gezegeninde kökleyen, burada nefes alıp vermenizi sağlayan güç merkeziniz ile tanışmış bulunuyorsunuz. Benim güç merkezim; göğüs kafesimin tam ortası, sevgi enerjisi ile hayatta kalıyorum. Bedenimizde en temel 3 güç merkezi bulunuyormuş, bunlardan ilki leğen kemiklerimizin tam ortası; ikincisi, göğüs kafesimizin orta bölümü ve son olarak da boynumuza yakın olan köprücük kemiklerimizin orta kısmı. Bu güç merkezlerinden biri mutlaka daha fazla aktif olarak çalışarak bizlere yaşam enerjisi vermekteymiş. Güç merkezimizi bulduktan sonra asanalar (yoga duruşları) ile devam etti Chris. Diğer eğitmenlerimden farklı olarak, elle müdahale etmekten çekinmediğini fark ettim, gerekli gördüğünde yanınıza gelip sizin duruşunuza nazikçe müdahale ederek, sizi düzeltiyordu. Bir de belki de en hoş olanı derste bizlere ismimizle hitap etmeseydi. “Evet, Özge çok iyi çok iyi böyle devam et! =) Genel olarak klasik asanalar (yoga duruşları) ile eğitimini tamamladı Chris. Enerjisi yüksek, ses tonu eğlenceli bir eğitmen ancak benim yoga anlayışım ile çok bütünleştiremedim stilini. Yine de sabahın erken saatlerinde çok hoş bir deneyimdi.

BENZER BENZERİ İYİLEŞTİRİR…

Öğle saatlerine doğru Ayşe Tolga’nın “Aromatherapy” seminerine katıldım.


Ayşe Tolga’yı oyunculuğu ile tanıyor olsak da son 3 yıldır kendisi aromatherapy ile yakından ilgilenmekte ve kendi markası adı altında kendi ürünlerini üretmekte.  Detaylı bilgi edinmek için = www.aisha.com.tr

Neymiş şu Aromatherapy dedikleri?
Bitkilerin; köklerinden, çiçeklerinden ve yapraklarından elde edilen yağların özel bir damıtma işleminden geçtikten sonra bedensel-zihinsel-ruhsal şifa için kullanımına “aromatherapy” deniyormuş =)

Aromatherapy de kullanılan baz ve öz yağlar; kişinin sorununa göre seçilmekte. Anksiyete, stres, uyku sorunları, dolaşım sistemi bozuklukları, solunum sorunları, sindirim sistemi sorunları gibi pek çok zihinsel ve bedensel sağlık sorunun tedavisinde etken ve destekleyici bir rol üstlenmekte, aromatherapy.

*İleri klinik aromatherapy, farmakolojik olarak henüz sadece Fransa da uygulanmaktaymış.

Türkiye de Aromaterapinin Uygulanma Metotları
1-   
    Masaj: size özel olarak belirlenecek öz yağların karışımından oluşan bir bileşimle tüm vücut masajı.
2-   Aromaterapi kozmetikleri: spa ürünleri, kremler, şampuanlar vb.
3-   Solunum: mekan kokulandırılması buhar yoluyla yağların teneffüs edilmesi. Örneğin iş yerinizdeki kişilerin motivasyonunu arttırmak istiyorsunuz bunun için; sandal ağacı özü yağı ve turunçgil yağı tam size göre!
4-   Banyolar: Vücut, el, ayak oturma banyoları. Küvet ılık su ile doldurulur ve yaklaşık 5-10 ml. öz yağ banyo suyuna eklenir.
5-   Kompresler: problemin kaynağına yönelik sıcak veya soğuk.
6-   Oral: ağız, boğaz gargaraları
7-   Tropikal uygulamalar: merhem-jel ve kremler.

Migren sorununuz varsa şakaklara nane özü yağı ile masaj yapmak; depresyon sorunu için: turunçgil özü yağları; ödem sorununuz varsa; selvi ve sedir ağacı özü yağları; anksiyete sorunu için melissa ve lavanta yağı; sağlıklı bir cilt için: buğday özü yağı kullanılması Tolga’nın önerileri arasında yer almakta.


ARI VIZ VIZ VIIIIIIIIIIIIIIZZZZZZZZZZZZZZZZZZ

Günün son saatlerine doğru İngiltere’nin ilk Dharma Yoga Eğitmeni Mark Kan ın “Dharma Yoga’ya Giriş” workshop unu deneyimlemeyi seçtim. Dharma kelime anlamı olarak canlı varlığın özüne-doğal kaynağı anlamına gelmektedir. 
Dharma Yoga Atölyesine giderken; bir bütünün parçaları olduğumuzu idrak ederek yaklaşık 90 dakika geçireceğimizi düşlemiştim ki; evdeki hesap çarşıya uymadı =) Uygulamada çoğunlukla “Baş Duruşu” diğer bir adı ile “Asanaların Kralı” duruşu üzerine öylesine yoğunlaşıldı ki; işte biz böyle kalakaldık =) En öndeki beyazlar içindeki sağ bacağı havada olan kişi Mark Kan. 




Nefes tekniklerinde “arı” tekniğini uygulattı el parmaklarımızı kullanarak yüzümüzün 7 kapısını kapatarak iç sesimizle arı gibi vız vızz vızladık =) Meditasyonu da yönlendirmeli ve enerjisi yüksekti. Biraz şaşırtıcı ve eğlenceli bir deneyim oldu.

Ve günün sonu === 



"Hayatının en önemli iki günü; 
doğduğun gün ve neden doğduğunu anladığın gündür." Mark Twain 



MIND & BODY FESTIVAL 2013, 3. GÜN DENEYİMLERİM İLE DEVAM EDECEK…

23 Eylül 2013 Pazartesi

500 Gram Sağlık, 750 Gram Huzur, 1 Kilogram da “iyi” bir Karakter Alabilir Miyim? Ücreti Nedir ?


Işıltılı yazdan kalma bir İstanbul anından herkese merhaba,

Yazının başlığını ilgi çekici bulanlar ve merak edenler biraz  sebat!


20-21-22 Eylül tarihlerinde Santralistanbul,  içsel dünyamıza mükemmel bir keşif yolculuğuna çıkmamıza vesile olan MIND & BODY FESTIVAL e ev sahipliği yaptı. Festivalin temel amacı; sağlıklı olmayı seçen kişilere huzurlu ve dingin bir yaşam hakkında farkındalık oluşturmaktı.
Festival amacına ulaştı mı? Bana göre ‘evet’ ulaştı, sağlıklı yaşam yolunu seçen herkes kendince beynini, ruhunu, bedenini doyurarak ayrıldı festivalden. Hatta tadı damağımda kaldı diyebilirim J

Festivalin ilk gününde; Ray Rizzo’nun “Hafiflik: Dört Şekil” isimli yoga workshop u ile güne başlamayı seçtim. Ray; sadece bir yoga eğitmeni değil aynı zamanda
holistik bir yaşam uzmanı. Yazı yazıyor, hip-hop türünde müzik üretiyor ve aynı zamanda şifa sanatı üzerinde çalışmalar yürütmekte. Daha ne olsun ? J Genç yaşına rağmen, yaşamı özüne sindirmiş, gözlerinden ışıltı yayan olgun bir kişiliğe sahip diyebilirim bi de tabi oldukça yakışıklı.
Ray Rizzo hakkında daha detaylı bilgi için :  http://www.rayrizz.com/home.html

Workshop içeriğini kendisinin özel dizayn ettiği bir çalışma olduğu “Weightlessness Yoga”(hafiflik)  zemininde şekillendirmişti.
Önce “Güneşi Selamlama” serisi ile başladık. Güneş, yaşamın kaynağıdır. Yoga, doğanın içinde özündedir ve doğaya derin bir saygı besler. Yoga çalışmalarında “surya namaskar” güneşe selam anlamına gelmektedir. Zihni ve bedeni gevşetmek, rahatlatmak için 12 yoga pozundan oluşan bir dizidir.
Sonra ise “Jaguar Pençesi” isimli yoga serisine geçiş yaptık, çömelrek ve oturularak yapılan asanalar (yoga duruşları) ile Jaguar ın gücünü ve zerafetini hem bedensel hem de zihinsel olarak deneyimledik.
“Küba Isınması” ile nefes teknikleri sayesinde vücudumuz iyice ısınır ve esnerken derin gevşemeye geçmeye hazırlanıyorduk ki; “Yüzen Dragon” isimli yoga serisi ile yan duruşlu asanalar ile beden ve zihin birliğinin farkındalığını iyice arttırdığımız anda  meditasyon ve derin gevşeme ile “Hafiflik: Dört Şekil” workshop uygulaması sona ererken zihnimde hiçbir şey yokken, eğitmenin güçlü ve şifa dolu enerjisini hissetmemek elde değildi J Fotoğraf sırasında bir süre bekleyerek ayrılmak durumunda kaldım çünkü Sağlıklı Yaşam ve Detoks Uzmanı Gül Kaynak ın sunumu ile “Sağlıklı Beden ve Zihin İçin Detox” workshop u başlamak üzereydi.
“Ay bana bir iyi bir karakter bulun, satın alayım. Diyebiliyor musunuz?” Diyerek başladı sözlerine, Kaynak. Dışsal-nesnel dünya üzerindeki pek çok şeyi “para” karşılığında satın alabilsek de duyguları-düşünceleri ve sağlıklı bir yaşam tarzını-biçimini, iyi-güzel huylu karakterleri satın alamıyoruz ancak oluşturabiliyoruz. Nasıl? Emek vererek, çaba göstererek, akışa güvenerek. İkinci doğum pat diye oluşmuyor ! Sürecin içerisinde akmak, zaman zaman çetin dalgalarla boğuşmakla, her aldığın nefesin farkındalığında tınlamayı başararak oluyor ve kökleniyorsun bu dünya gezegenine, ÖZGE’CE J
Workshop un en önemli anlarından biri, “sevgi” duygusu ile “beslenme” üzerinde ilişkiye dikkat çektiği dakikalardı hiç şüphesiz. Her birimizin “sevgi” ye ihtiyacı var. Hem sevmeye hem de sevilmeye olan ihtiyacımızın yerini bazen besin maddeleri ile giderebiliyoruz. Böylece  bazı yiyecekler en özel anılarımız  ile beynimizde koşullanmış bir şartlanma refleksi oluşturabiliyor. Örneğin, Mc Donalds- Burger King gibi hamburgerciler çocukların doğum günleri için özel doğum günü alanları dizayn ederler mekanlarının bir bölümüne. Çocuk orada en özel anını, tüm sevdikleri ile heyecanla, mutlulukla, sevinçle kutlar. Sonra istediğiniz kadar, çocuğunuza hamburgerin zararlarından bahsedin faydası olmaz. Çünkü beyinde şöyle bir denklem oluşur:  hamburger yemek = mutluluk + heyecan + sevilmek. Şimdi sizler de odaklanın anılarınıza hangi besinler size daha yoğun haz ve mutluluk duyguları veriyor? Şekerlemeler, çikolatalar mı? Şimdi bu besinleri yerken genelde nasıl ortamlarda, kimlerle birlikte ve zihninizin ve duygularınızın odağının nerede olduğunu anımsamaya çalışın. Mesela, ben 4-5 yaşlarında iken, babam her akşam eve kinder surprise yumurta şeklinde çikolatası ile gelirdi. O yumurta şeklindeki çikolata babam demekti o zamanlar. Şimdi çikolatayı neden bu kadar sevdiğim daha net J
Sağlıklı bir beden ve zihin için aldığımız besinlerdeki kalorilerden öte bu besinlerin içerisindeki asit-baz değerleri arasındaki denge oldukça önemli. Evet alkali beslenmeden bahsediyorum, doğru bildiniz. Gül Kaynak’ a göre; vücudumuz alkali olarak yaratılmış. Sağlıklı bir insanın kanının pH ı 7.34-7.45 arasındaki bir dengedir. Kandaki pH oranı 6 olursa ölürüz. 0-14 birimlik bir cetveli gözünüzün önünde canlandırın; pH cetvelinde; 7 nötr iken Ph değeri düştükçe asidite artıyor, yükseldikçe alkali bir yapıda oluyor. Örneğin bir bardak çay ya da bir fincan kahve yaklaşık 2.3 pH değerinde yani asidik. Hayvansal proteinlerin tümü, şekerli gıdaların tümü, alkol ve her türlü ilaç asidik değerler taşırken; raw food –çiğ besinlerin alkali seviyesi oldukça yüksek. En yüksek alkali değere sahip besinler ise; turp, kabak, ıspanak, çiğ badem, karnıbahar,maydanoz ve tüm yeşilliklerde bulunmaktadır.
İçtiğiniz su ise en az 7.5 pH değerine sahip olması gerekiyor. Ve tabi suyu mümkünse cam şişede tüketmek daha sağlıklı.
“BİZLER DOĞADA BİR HAYVANIZ!” diyor Gül Kaynak. Bu nedenle; sağlıklı bir zihne ve bedene sahip olmak istiyorsak tek yapmamız gereken vücudunuza aldığınız asit-alkali dengesini korumak olduğunu anlıyoruz. Peki ya zihnimiz? Asidik ve Alkali Düşünceler ve Duygular yok mu? Mesela “aşk” oldukça alkali bir duygu iken; “endişe-kaygı” oldukça asidik. Stres-öfke—kıskançlık-nefret asidik duygular ve kendimizi daha yorgun-bitkin hissetmemize yol açarken; sevgi-merhamet-affetmek-tevekkül gibi duygular yüksek oranda alkali değere ve öneme sahipler.
Workshop un sonunda; beden-zihin nasıl “bir”se bizler-insanoğlu da doğa ile bir bütün, “bir” olduğu kaldı zihnimde…


Keyifli bir Cuma gününün sonunu Nico Luce un “Yoganın Taosu” ile getirmeye niyet ettim. Nico Luce henüz eğitmen değilmiş, 10 yıldır yoga yapmaktaymış. Asanaların içerisinde tüm zihnin ve bedeninle kalmak bir de bu enerjiyi karşı tarafa aktarabilmek 4-16 aylık bir çalışma ile olmuyor. Kişi önce kendini bulmalı sonra kendi ile bütünleşmeli en sonunda kendini bilince; bir başkasının içindeki ateşi yakacak zirveye ulaşıyorsun. Workshop da daha çok kalça açıcı asanalara odaklanılırken Nico bir yandan da “Tao Te Ching” kitabını okumayı seçmişti. O kitap okurken bize de asanaların isimlerini söylüyordu. Açıkçası beni zorlayıcı bir ders oldu. Hem asanaları yapacaksın odaklanarak şu anın içine beden-zihin-ruh üçlüsünün farkındalığını koruyarak bir de kitabı dinleyeceksin, yok artık :))) Tao ilkelerini duydum ancak dinleyemedim. Zihnimde kalan;
 “Yumuşak sertin, yavaş ise hızlının üstesinden gelir.” Lao Tzu.

Sağlıklı Beden ve Zihin için Detox: 

• Şükretmeyi Arttırın

• Sindirm Sisteminizi Tekrardan Düzenleyin

• Toksin ve Serbest Radikal Alımını Azaltın

• Kendinizi Keşfetme Yolculuğuna Çıkın

• İdeal Hayatınıza Bugün Başlayın

“Bugün hayatınızın geri kalan bölümünün ilk günü.”


Mind & Body 2013 2. Gün Deneyimlediklerim-Gözlemlediklerim devam edecek…