22 Şubat 2018 Perşembe

BİZ TEK BİR KABİLEYİZ...



Marvel yapım, özümüzde var olan süper güçleri ete kemiğe büründürerek mucizevi  güzellikte beyazperde de bizlerle buluştururken; içimden hep söylediğim şu oluyor: öz varlığımızın güçlerini materyal dünyada nasıl tezahür ettireceğimiz bu kadar mı harika bu kadar mı keyifli bir biçimde aktarılabilir? 
Marvel in güçlü karakterlerinden birinin özgün hikayesi ile buluştuk nam-ı değer Black Panther /Kara Panter; şamanizmin doğasını o  kadar olağanüstü ışıltılar ile yansıtıyor ki her bir sahne kendi özünde bir bilgeliği ışıl ışıl ışıldıyor, içsel panterimizin gücü ile yol almamız yönünde kudretimizi uyanışa davet ediyor...
Atalarımızdan aldığımız mirasın öneminin, aile bağlarının gücünün, ölümün ve dönüşümün gücünün, kendi iç sesimiz ile buluşarak nasıl sadece kendi özümüzün rehberliğinde ilerleyeceğimizin, kuvvet ve iradenin doğa ile ahenginin nasıl var olabileceğinin ana temalar olarak vurgulandığı Kara Panter filmi süresince bilgeliğin rengarenk büyülü harmonisine kutsal panterin cesareti ile davet ediliyorsunuz...

Filmin detaylarını yorumlamaya geçmeden biraz şamanizmin özünü hatırlamamıza yardımcı olan şu mısralara göz gezdirelim mi? 
"Doğada hiçbir şey kendisi için yaşamaz.
 Nehirler kendi suyunu içemez.

Ağaçlar kendi meyvesini yiyemez.

Güneş kendisi için ısıtamaz.
Ay kendisi için parlamaz
Çiçekler kendisi için kokmaz.
Toprak kendisi için doğurmaz.
Rüzgar kendisi için esmez.
Bulutlar kendi yağmurlarında ıslanmaz.
Doğanın anayasasında ilk madde şudur;
Herşey birbiri için yaşar.
Birbiri için yaşamak doğanın kanunudur.
BEN, BİZ olduğumuz zaman BENİM
BEN, BEN olduğum için sen, SENSİN."






HİKAYENİN ÖZÜ CESARETİNDE SAKLI...

Şu an birçok insan varlığı; mevcut zamanın realitesinde, doğada bir hayvan olduğunu unutuverdi üstüne üstlük bir de doğa ile olan bağını da oldukça inceltti. Her gün çiçeklerin bizlere fısıldadığı nağmeleri, gökyüzünün her an aktardığı hikayeleri, çimenlerin fısıldadığı ipuçlarını  görmezden, dinlemezden, hissetmezden gelmeyi seçtik. Lakin zamanın bir kalitesinde tekrar doğanın dili ile konuşmaya başlıyoruz...
Benötesi psikolojinin kurucusu Stanislav Grof (MD., Ph.D.) şamanik niteliğe vasıf bir ruh sağlığı danışmanının; danışanını bütünü ile algılayabilmek adına okyanusun en derinlerine dalmayı göze alarak, danışanının haline büründüğünü ve bu şekilde danışanının deneyimlediği herşeyi bütünü ile algılayıp, içselleştirdikten sonra şifa sağladığını belirtmektedir ki, şamanist niteliklere vasıf bir danışman ruhlar alemi ile de derin bir bağ kurabileceğinden nesiller boyu aktarılan travmaları şifalandırabilcek gücü uyandırabilir. Günümüzde ise örneğin insan varlıklarının maddeye olan bağımlılıklarına yönelik  çeşitli anti-depresan niteliğindeki ilaçlar yolu ile tedavi etmeye yönelen  aslında danışanın uykuda kalma halini destekleyen ruh sağlığı alanında varlık gösteren bireyler acaba hiç bu bağımlılığa yol açan sebebin kendisini şifalandırmayı zihinsel süzgeçlerinden geçiriyorlar mı? 

Şifa alıp-verme her varlığın özünde var olan ancak bazı varlıklarda yeniden uyandırılmayı bekleyen bir potansiyeldir. Ehil bir ruh sağlığı danışmanı ile özünüze doğru yol almayı seçen her özgür  birey varoşundaki bu potansiyeli kendi zamanının kalitesinde uyandıracaktır. Her birimizin özünde bir kara panter var oluşunu sürdürmektedir...


Cesaret ve kuvvetin sembolü olan kara panter = jaguar, Aztek Tanrısı Tezcatlipoca nın vücut bulmuş halinin bir sembolü olduğu söylenegelmektedir. Ayrıca Şamanların ölümden sonra jagura dönüştüğü bilinmektedir. Şaman, yalnızca bir aynadır. Ve şaman olarak doğulur, bu vasfı ve özel öz nitelikleri sadece atalarımızdan miras alabiliriz. Şamanlar farklı bilinç boyutlarında farklı frekanslarda var olabilirler ve şifa verme yetileri de mevcuttur.

Şimdi şamanlar Dünyanın dört bir yanında davullarına aşkla vurarak sizleri alemler arası bir yolculuğa davet ediyorlar, hazır mısınız? Haydi yürüyelim hikayemizin özüne doğru cesaret adımları ile...

Hikayemizde cesaretin adımları ile yol alırken birçok deneyim tecrübe eder ve onları "iyi"--"kötü" gibi isimler aracılığı ile nitelendirmeyi seçiyoruz. Hoşumuza giden, zihnimizde tasavvur ettiğimiz oluştuğunda bu "iyi" olarak nitelendirilirken; aniden, beklenmedik ve genellikle korku, kaygı, hüzün vb. duygu hissiyatlarını mevcudiyetimizde  deneyimlediğimizde olan şey "kötü" olarak nitelendiriliyor. Halbuki her ne olmakta ise   bir anlamı mevcut ve en yüksek iyiliğimize hizmet ediyor.  Ayrıca bugün deneyim sahamıza nüfuz etmekte olan bazı nedensellikler biz daha Dünya gezegeninde ete kemiğe bürünmediğimiz zamanlardan şimdiye yansıyor olabilir. Bugün deneyimlemekte olduğunuz travmatik deneyimlerin birçoğunu atalarınızdan miras olarak almış olabilirsiniz.  Geçmişte çözümlenmemiş, ifade bulmamış duygulanımlar, daima kendisine yeni bir kahraman seçecektir. Ve o kahraman kendi zamanı geldiğinde sahnede en harikulade oyununu sergilemek üzere tüm varoluş tarafından an be an hazırlanmaktadır. 

"Geçmiş asla ölmüş değildir. Geçmiş geçmiş bile değildir." William Faulkner


SİZ NASIL BİR KRALSINIZ?



























Black Panther ın hikayesinde; insan varlığının öz sevgiden yoksun bir biçimde yaşam yolunda yol aldığında içindeki hırs, çaresizlik ve bu çaresizlikten doğan öfkenin, nefret ve intikam formuna dönüşerek özündeki yaralı çocuğu iyileştirme yönünde çaba gösterirken içindeki yaralı çocuğun haykırışlarını tüm Dünya da kaos yaratarak dindirmeye çalışan T'Challa nın (Chadwick Boseman) kuzeninin (Michael B. Jordan) kendi öz ülkesi olan Wakanda ya dönerek kral olma uğruna belki de tüm Dünya daki yaşamı tehlikeye göze atacak cesaretli adımlarına şahit olurken eş zamanlı olarak ailesel döngümüzde ifade bulmamış her duygulanımın bir gün bir özgür birey tarafından ifade bulacağı gözlerimizin önüne seriliveriyor.

Şimdi bir an için kendinizi Black Panther ın yerine koyun; babanızın vefatının ardından Wakanda gibi eşsiz doğa güzellikleri ve ruhani güçle taçlanmış bir ülke yönetimini devr alıyorsunuz. Wakandanın en önemli zenginliği her an doğa ile iletişimde olarak ruhunuzun sesinin izini kalbinizin gücü ile sürebilmeniz... Bir de vibranyum isimli doğal bir kaynakları var ki; vibranyum sayesinde tüm Dünya ülkelerine meydan okuyacak güçte bir teknoloji de yönetmekteler. Ancak vibranyumun gücünün peşinde olan iyi niyetli olmayan kişilerin dışında bir de bir zamanlar babanızın ülkesini koruma amaçlı olarak kendi öz kardeşini öldürdüğünü öğreniyorsunuz ve bir anda karşınızda sevgiden, ilgiden, hak ettiğini düşündüğü her türlü maddi manevi değerden yoksun kalmış kuzeniniz çıkageliyor ve vibranyum ile üretilen tüm teknolojik cihazların diğer Dünya ülkelerine pazarını açma yönünde davranışlar sergiliyor. Buradaki amacı; diğer Dünya ülkelerinin bu teknolojiye ihtiyaçları olduğu yönünde.Kuzeninizin asıl olarak yüreğindeki  niyetlerin;  kabul görmek, aidiyet hissetmek ve sevmek aynı zamanda sevilmek, takdir edilmek olduğunu biliyorsunuz, tüm bu kaosun içerisinde sizin özünüzdeki kral nasıl eylemler tezahür ettirmeyi seçiyor?

Her özgür birey kendi yüreğinin krallığındaki kraldır.

Güç zeki bir aklın, çevik bir iradenin ve cesur bilge bir yüreğin ellerinde her daim ehil olarak var olabilir. Paylaşmak güzeldir. Ancak paylaştığımız her bilgi, deneyim ve tecrübenin bir diğerinin yaşamndaki izdüşünün öncelikleön  görülmesi ardından eyleme geçilmesi daha makul olandır, sizce?
Bazen bizim  "yardım", "iyilik", "destek" olsun diye bir diğerinin yaşamını kolaylaştırmak adına gerçekleştireceğiniz hamle o bireyin yaşamında deneyimleyerek öğrenmesi gereken çok önemli bir bilgi açılımının önünü kesebilir. Bilgi, kalbin ışığında dönüştürülerek sunulduğunda tüm evrende ışır.
Bizim Black Panther sonunda özünde gerçekten ne gerçekleştirmesi gerektiğini uyandırıyor ve Wakanda nın bugüne değin keşfettiği bilgileri ve aynı zamanda bilgeliğini  Dünya ya sevgiyle sunarken şöyle ekliyor: "bizi ayırandan çok birleştiten şeyler çok"... ne de olsa biz tek bir kabileyiz. değil mi?

Yazıyı, Tom Shadyac ın "BEN" (I AM) isimli belgeselinde aktarılan bir hikaye ile nihayete erdirmek istiyorum:

"Bir zamanlar; binlerce yıl barış ve uyum içinde yaşamış bir yerli kabile vardı. Ve günlük rutinleri hep aynıydı. Avcılar, kabileden ayrılıp yola düşer ve döndüklerinde getirdikleri av, kabilenin tüm üyelerine eşit olarak paylaştırılırdı. Yiyecek varken kimse aç kalmazdı. Zayıflar, hastalar ve yaşlılar bile.
Bir gün en yetenekli avcı dedi ki : "Ben en iyi  avcıyım." Payıma düşenden daha çok geyik öldürüyorum. Neden avımı paylaşayım?  O günden sonra, etini yüksek bir dağdaki mağarada depolamaya başladı. Sonra diğer yetenekli avcılar da:"payımıza düşenden daha çok geyik öldürüyoruz. Avımızı kendimize saklamaya hakkımız yok mu?" Dediler. Onlar da etlerini yüksek dağlardaki mağaralarda depolamaya başladı.

Sonra kabilede daha önce hiç olmamış birşey olmaya başladı. Bazıları iyi beslenirken, diğerleri özellikle yaşlılar-zayıflar ve hastalar aç kalmaya başladı. Hatta bu durum o kadar kanıksandı ki; bazıları açlıktan ölürken bazılarının ihtiyaçlarından fazlasına sahip olması normal karşılanır oldu. 

Daha da tuhafı, kabilenin büyükleri çocuklarına bu biriktirme alışkanlığını yaymalarını 
öğretmeye başladı.

Bu hikaye geçmişte yaşandığı için değil, şu anda yaşandığı için gerçek. 
O kabile biziz. O kabile benim..."* 

* "I AM" isimli belgeselin bir bölümünden alıntıdır. Shadyac, T., 2011.


ÖZGE GENLİK
Uzman Psikolog
Vesta77 Psikolojik Dönüşüm ve Yaşam Akademisinin Kurucusu
www.vestaakademi.com