21 Kasım 2016 Pazartesi

"HİÇ OL"...



Her varlık, ölüm-doğum döngüsündeki sonsuz yolculuğunda öz düşünce, öz duygu ve öz eylemlerinden sorumludur. Düşünceleri ve duygularını eylemler ile deneyimler. Her insan varlığı eylemlerinin sonucunu görür ve eylemlerinin tam olarak karşılığı kendisine sunulur. Hiçbir yolcunun yolunu bir diğer yolcu bilemez. Bu nedenle bir varlığın yolu ve kendisi için yapacağınız yorum size aittir. Her bir varlık Yaradanın eşsiz parçasıdır. O varlığın yerini hiçbir varlık dolduramaz dolayısı ile herşey “bir”liğe hizmet eder. Siz diğer bir varlığa acı çektirmeyi düşünüyorsanız. Sorun kendinize: kendi benliğimde neyi tam olarak kabul zeminime taşıyamıyorum ki, bu kadar acı çekiyorum?
Birisini cezalandırmak mı istiyorsunuz? Sorun kendinize: bugüne değin içselleştirerek öğrendiğim doğru’ –‘yanlış kavramları ne kadar gerçekliği yansıtıyor. Kendi benliğimi sürekli olarak cezalandırma arzum ve istediğim nereden kökleniyor ve besleniyor?” 

Her bir varlık bir amaca hizmet eder. Sınırlı bir bilinç yapısı parmağıyla işaret ederek bu yanlış”, “bu doğru” der. “Bu böyle olmalı yoksa başka türlü olamaz der.” Bir nevi “Tanrıcılık” oynar. Bilemez ki belki de “kötü” dediği “iyidir”. Veyahut “iyi” dediği “kötü”dür. Ancak bilmediğini bilmediğininin de farkında değildir.

Şu an pek de hoş olmayan olaylar mı var gündemde?  Ne kadar hoş ve muhteşem, bundan daha iyisi nasıl olabilir? Şimdi Dünya daki canlılar kendi zihin yapıları ile yüzleşiyorlar. Yüzleşme, dönüşümezemin hazırlar. Dönüşüm diyorum değişim değil. Bugüne değin “dili ehil” kullanmadığınız için sürekli değişim peşinde enerjilerinizi boş yere harcadınız. Değişim var olan birşeyi farklı bir şekilde yapmaktır. Hergün koşu eyleminde ormada  bulunuyorsunuz, artık sahil kenarında koşmayı tercih ediyorum. Eylem aynı, eylemin form sahası değişti, bu değişimdir. Veyahut elinizde bir kabak var bu kabağı dolma olarka yada mücher olarka pişirebileceğiniz gibi belki de kabak salatası yapmayı tercih edersiniz, kim bilir? Var olandan farkı formlar üretmek bunun adı değişim”dir. Dönüşüm derken; “büyümek”ten bahsediyorum. Olanı oladuğu gibi kabul ederek, tüm olanların, tüm gördüklerinin, tüm işittiklerinin, tüm hissettiklerinin kendi zihninin bir ürünü olduğunu fark etmek dönüşümün ilk adımıdır. İkinci adım bugüne kadar öğrendiğin, doğru-yanlış etiketlerini bir bir soymaktır bedeninden, zihninden ve duygularından ve en önemlisi yüreğinden ki bu son derece acı” vericidir. Acı olmadan “dönüşüm gerçekleşmez. Acı derken; ah, vah diyerek sürekli sancıyan bir yaradan bahsetmiyorum. Nefsini terbiye etmekten söz ediyorum. Kendine şiddet uygulamaktan özgürleşmek acı vericidir. Çünkü sürekli acı bedeninde “kurban” rolündesin. Sorumluluk alarak tüm varoluş potansiyelin ile bütünleşebilmek için benliğinin karanlık yönleri” ile buluşmak bu karanlıkların özündeki aydınlıkları idrak etmek durumundasın ki bu yol acı verir. İşlevsel olmayan düşünsel, duygusal, eylemsel bütün kılıflarından sıyrılmak ve çıplak kalmak
İşte bunun adı dönüşümdür. Benliğini bütünüyle keşfederek, kim olduğunu hatırlamak.
Bugüne değin bizlere hep “en iyisi ol” denildi. Okulda “başarılı olmak gibi çarpık kavramlar benliğin en derinlerine ilmek ilmek işlendi. “Başarılı ve en iyisi ol, tek ol, bir tane ol” , egosal kendini bilmeyen bir zihnin tezahürleri. 
Dünya adını verdiğimiz gezegende can bulan her bir varlık başarılıdır, bir tanedir, en iyisidir. 
Başarılı olmak için çaba harcamaya, efor sarf etmeye gerek yoktur. Adı üstünde başarılı OLmak Sadece kendin OLduğunda her an her nefesinde başarılı OLduğunu görebilirsin. 

Bunun için; iyice köklenmek gerek—bilmek gerek her ne oluyorsa en muhteşemi oluyor ki bu mutlak teslimiyet ile ÖZgüven büyür.
Yaratıcı potansiyeli ortaya koymak gerek-her eşsiz varlığın gerçekleştirmesi gereken çok özel eylemler var, keşif için zaman ve alan tanımak gerek
İradenin gücü, yolda bir sürü çakıl taşı var. Mutlak irade ÖZe güvenerek Yaratıcı potansiyelini ortaya koyar. 
İşte bir adım sonrası BİZ diyebileğin KALP makamına erişirsin. Kalbim gözü ile gördüğünde, tüm varlıklarının acılarını avuçlarında duyumsadığında işte o an zihnindeki “ikilik” son bulur ve “bir” olursun. Hiç OLmak istersin. 
Herkes BİRŞEY olmak uğruna koşarken sen HİÇ OLMAK için herşeyimi feda ederim dersin

Lao Tzu öğrencileriyle seyahat ediyormuş ve yüzlerce oduncunun ağaçları kestiği bir ormana gelmişler. Oraya büyük bir saray inşa edeceklermiş. Neredeyse tüm orman kesilmiş, ama binlerce dalı olan büyük bir ağaç duruyormuş. Öyle büyükmüş ki gölgesinde on bin kişi oturabilirmiş. Lao Tzu, öğrencilerinden tüm orman kesilmişken bu ağacın henüz neden kesilmediğini öğrenmelerini istemiş.
Öğrenciler gidip odunculara sormuşlar: Bu ağacı neden kesmediniz?
Oduncular yanıtlamışlar: Bu ağaç işe yaramaz. Ondan hiçbir şey yapamazsın, çünkü her dal boğumlu. Hiçbir şey düz değil. Sütun yapamazsın. Mobilya yapamazsın. Yakıt olarak kullanamazsın, çünkü dumanı gözler için çok tehlikeli. Seni kör eder. Bu ağaç hiçbir işe yaramaz. Nedeni bu.
Öğrenciler geri dönmüşler. Lao Tzu gülmüş ve şöyle demiş:
Bu ağaç gibi olun. Bu dünyada ayakta kalmak istiyorsanız, bu ağaç gibi olun. İşe yaramaz. O zaman kimse size zarar vermez. Dümdüz olursanız kesilirsiniz, bir başkasının evinde mobilya olursunuz. Güzel olursanız pazarda satılırsınız, bir eşya olursunuz.
Bu ağaç gibi olun tamamen faydasız. O zaman kimse size zarar veremez. Ve siz büyürsünüz, binlerce insan gölgenizde dinlenebilir.
Lao Tzu’nun mantığı seninkinden çok farklıdır.
O “Sonuncu ol”, der. “Dünyada yokmuşsun gibi ilerle. Bilinmezliğini koru. Birinci olmaya çalışma, rekabet etme, değerini kanıtlamaya çalışma. Gerek yok. Faydasız kal ve hayatın keyfini çıkar. 

Elbette pratik olduğu söylenemez. Ama onu anlarsan derin bir katmanda, derinliklerde onun aslında çok pratik olduğunu göreceksin. Çünkü hayat keyfini çıkarmak, kutlamak içindir, bir fayda olmak için değil. Hayat pazardaki bir eşyadan çok şiir gibidir; bir şiir, bir şarkı, bir dans gibi olmalıdır. 
Lao Tzu der ki: “Çok akıllı olmaya çalışırsan, çok faydalı olmaya çalışırsan kullanılırsın. Çok pratik olmaya çalışırsan, o veya bu şekilde kullanılırsın, çünkü Dünya pratik bir insanı rahat bırakmaz. TÜm bu fikirlerden kurtul. Bir şiir, bir çoşku olmak istersen, faydacıllığı unut. Kendine sadık ol.

Belki de neden bahsettiğimi henüz idrak edemiyor olabilirsin bunun için öz olarak: 

Dışarıda baktığın tecavüzlerin sona ermesini istiyorsan önce kendi içindeki tecavüzcüyü ara ve gör. Sonrasında herşey olması gerektiği gibi mükemmel ve tam



Özge Genlik
Uzman Psikolog-Yoga Eğitmeni
Vesta 77 Psikolojik Dönüşüm ve Yaşam Akademisi Kurucusu

www.vestaakademi.com

16 Kasım 2016 Çarşamba

BUGÜNE DEĞİN BİLDİĞİN ZANNETTİĞİN HERŞEYİ UNUT



Şimdi hayal edin; Dünya çapında başarılarınızla ün salmış usta bir cerrahsınız. Yaşam sürecinizde herşey olmasını istediğiniz gibi ilerliyor. Tedavisini yürüteceğiniz hastalarınızı dahi siz seçiyorsunuz. Modern ve lüks oldukça gösterişli bir eviniz ve arabanız var. Sosyal ilişkileriniz odukça iyi. Şu an nasıl hissediyorsunuz?
Ve bir gece yaptığınız trafik kazası sonucunda yaşamınız adeta alt üst oluyor. Ellerinizdeki sinir ve bağ dokusu onarılamayacak düzeyde hasar alıyor. Bir daha neşter tutamayacaksınız. Yaşamınızın odak noktası olan işinizi bir daha yapamayacağınız gerçeği ile yüzleşmek nasıl hissettiriyor?

Marvel yapımı Dr. Strange; zeki, mesleğinde usta, başarıları ile sürekli takdir toplayan, modern ve lüks bir yaşam biçimi olan, harika bir cerrah Stephen Vincent Strange. Mesleği, yaşa
mının odak noktası, yaşamında tutunduğu tek şey. Bir gece bir "an" da gelişen trafik kazası sonucu her iki elindeki sinir ve bağ dokuları bir daha eskisi gibi olamayacak bir biçimde yaralanır. Dr. Strange ın yaşamının altının üstüne geldiği an kendine yaklaşması için muazzam bir dönüm noktasıdır. Ancak filmdeki karakterin verdiği tepki gibi biz insan varlıkları da başımıza gelen iyi şeylere pek şükretmez ancak canımızı acıtan birşey meydana geldiğinde de hüsrana kapılıp veryansın etmeye pek bir meyilliyizdir, değil mi? Halbuki "iyi"/ "kötü" zihnin bir yanılsamasıdır. Başımıza gelen herşey bizi büyümeye davet eden tetikleyici bir faktördür sadece. Bu yaşamsal büyüme olaylarını "iyi/kötü" olarak değerlendiren sınırlı zihin yapısıdır. Zihnini aşan birey, herşeye yönelik minnettarlık duyar ve bilir ki her ne meydana geliyorsa, en hayırlısıdır.

Bugüne değin sana kim olduğun ile ilgili ebeveynlerin, akrabaların, dostların, öğretmenlerin, iş arakdaşların, sosyal çevrendeki herkes birşeyler söyledi. Halbuki onlar sadece kendi özlerindeki parçadan bir yansıtma yapmaktalar. Bir insan varlığı özünde olmayan birşeyi dışarı veremez. Dolayısı ile çevrendekilerin sözleri kendi algılarından bir başka deyim ile kendi bilinç düzeylerinden geliyor...
Gerçekte kim olduğunu görmek için bugüne değin bildiğini zannettiğin herşeyi silmen gerekir. 
Kendi ruhunu, kendi bedenini, kendi zihnini tanımaya niyet etmek bu yolculuğun ilk adımı. 
Bizler kendimizi bilme yolculuğuna başlamaya niyet etmezsek, yaşam döngüsü bir zaman diliminde bizleri , yolculuğa pek de hazır olmadığımızı düşündüğümüz, kendimizi ilüzyon dünyasında zihin odaklı bir yaşam deneyimine hapsetmişken, başlatıverir kendimizi bilme serüvenimizi :)

HER "NE"YE SIKI SIKI BAĞLI İSENİZ ONDAN VAZGEÇMEK ZORUNDA KALIRSINIZ

Dünya gezegenine tek başınıza geldiniz ve bu gezegenden yine tek başınıza ayrılacaksınız. 
Yalnız olmak mutlak suretle hiçbir zaman evresinde mümkün değildir. 
Vücudunuzdaki milyarlarca organizma ile varoluşunuzu sürdürürken "yalnız"ım demek biraz ironik olsa gerek??? 
Sadece "tek başınalık" deneyimleri her zaman deneyime açıktır. 
Genellikle en fazla tutunduklarınız ile sınanır ve "kendinizi bilme" serüvenine başlarsınız. 
Ben asla ..........................   olmazsa yaşamımı sürdüremem, dediğiniz her ne varsa belki diliniz söylemese de zihniniz söylüyordur dolayısı ile burası sizin sınav olacağınız ilk bölümdür. 
İkinci bölümde ise; bu yaşamımda en çok gerçeklerştirmek istediğim/olmak istediğim....................................................................................; buradan yaşam sınavınız gelir. 
Eğer herşey kusursuz su gibi akışkan ise aslına bakarsanız bu sizin kendinize varacağınız yol değildir. Kendinize varacağınız yol biraz dikenliktir "acı" deneyimletir. Eğer gerçekleştirmek istediğiniz şey uğruna "acı" deneyimliyorsanız bu sizi, size tanıştıracak yoldur. Acılarınız ile bütünleşin ve "bir" olun. Ancak bu şekilde gölge ve ışık yönlerimizi bütünleştirerek "bir" oluruz. Ve gerçekten bu Dünya gezegeninde nasıl var olduğumuzu idrak edebiliriz. 


KAZALARIMIZI BİZLER YARATIRIZ

Evet kulağa pek hoş gelmiyor. Hatta ben kendi canıma neden, niçin kast edeyim ki, deli miyim ben? Dediğinizi duyar gibi oldum. Kazalarda yara alan, zedelenen beden bölgelerinin bize anlatmak istedikleri mesajlar vardır. Çok fazla anlamın yüklü olduğu, enerji blokajları oluşmuş beden uzuvları genellikle yara alırlar. Bedenin bilge dilini dinlemek gerekir, her an bedeniniz sizin ile iletişim halinde, dinlemeyi tercih ediyor musunuz? Eğer bedenin bilgeliğini sürekli olarak göz ardı etmeyi tercih ederseniz süreki bastırılan görmezden gelinen enerji sonunda kendisini büyük bir olay ile tezahür ettirir ki ; DURUN ve DİNLEmeyi öğrenin diye...

Dr. Strange'in ellerinden yara alması hiç de tesadüfi değil, anlayacağımız üzere :) 
Ellerimiz bedenimizin en önemli uzuvlarından birisidir. Düşünsenize bir gün içerisinde ne kadar çok kullanıyoruz ellerimizi. Ayrıca elerimiz doğrudan kalp (anahata) çakramız (enerji girdabımız) ile bağlantı halindedir. Bu bağlamda şifa parmaklarımızın ucundadır :) Kalp enerji merkezi açık bir insan varlığı ellerinden şifa verme yeteneğine sahiptir. Dr. Strange de parmaklarının sihirli hünerlerini akılcı bir şekilde kullanarak ile hastalarını yaşama döndüren  işinde oldukça başarılı bir cerrah iken bir gecede ellerini kullamaz hale gelir. 
Kahramanımız hemen ellerinin eskisi gibi olabilmesi için arayışa koyulur. Bu arayış onu Tibet'e uzanan bir yolculuğa davet eder. Kamar-Taj da, "kadim kişi" adı verilen bir bilge ile tanışır. Ancak zihnine sıkı sıkıya bağlı olduğundan, kadim kişinin söyledikleri Dr. Strange'e masal gibi gelmektedir.
"ben çakralara, enerjiye inanmam, böyle şeyler çok şaçma" şeklinde düşünen Dr. Strange, Kadim kişinin, egosunu bir zırh gibi kullanan çok bilmiş cerrahımızın fiziksel bedeni ile astral bedenini birbirinden ayırması ile birlikte Dr. Strange ın olasılıklara yönelik algısı boyutu genişler. 

ÖĞRET BANA


Gördüğümüz et-kemik-sinirler-bağ dokulardan oluşan bedenimizin hemen bir üst katmanında eterik beden dediğimiz astral bedenimiz var olur. Bugün bizlerin "hastalık" olarak nitelendirdiği "dengede olmama" dolayısı ile "uyum" sağlayamama hali eterik beden katmanındaki nadi adını verdiğimiz enerjinin aktığı damarlarımıza oluşan blokajların bir sonucudur. Bu blokaj özümüzü dinlemediğimiz için öncelikle bilgelik bedenimizde ardından duygusal bedenimizde sonrasında zihinsel bedenimizde oluşur ve zihnimizde yarattıklarımız eterik bedende tıkanıklara yol açar en sonunda yeterince beslenemeyen organlarımız bize sinyal gönderir: doğru olmayan, yolunda gitmeyen bazı şeyler var" biçiminde bizlere seslenirler...
Şu an mevcut düzenekte o kadar çok zihinsel boyutta var ediyoruz ki kendimizi bu ned
enden ötürü; yukarıda sadece gerçekliğin çok kısa bir bölümünü aktardığım bölüm bile birçoğunuza masal gibi geliyor eminim. 
"Her zihin eğitilebilir ve ruhsal mertebenin en yüksek seviyelerine ulaşabilir" demiştir üstat Patanjali.
İstiskarar sebat, azim, kararlılık, ölçülü olmak ve şiddetten kaçınarak her türlü beceri geliştiriebilir. Çünkü yeni birşey öğrenmiyoruz sadece hatırlıyoruz dolayısı ile düzenli uygulamalar sonucu var olan bilgi açılacaktır. Dr. Strange, ruhsal eğitiminin başlarında oldukça yeteneksiz gibi görünse de asla yılmadı azimle devam etti ve bu yoldaki en önemli unsurları İNANÇ ve CESARET i oldukça iyi vurgulamakta. Cesaret kalpten gelir gerçekten özgüvenli (öz'e güvenen) bir varlık "bir"lik bilincinde titreştiğinden cesaretli ve inançlıdır. Dr. Strange de sonunda özündeki potansiyeli sergilemeyi başarıyor. 

DAİMA BAŞKA BİR YOL MEVCUT

Bir işi icra etmenin binbir tane yolu vardır. Dr. Strange, elleri ile varoluşa destek olurken; geçirdiği kazadan sonra kalbininin sesini dinleyerek ve inancın gücü ile yürüyerek şimdi Dünya gezegeninin varoluşuna destek olmakta. Niyet ettiğimiz şeyi gerçekleştirmenin birden fazla yolu var, belki de seçtiğiniz yol size uygun değildir, bilincin ufku genişlediğinde yeni olasılıkları görmeye başlarız. 


Özünüzdeki sonsuz potansiyeli ortaya çıkarmaya niyet etmeniz dileğiyle...
Daha başka neler mümkün olabilir? 


Özge Genlik
Uzman Psikolog
Vesta 77 Psikolojik Dönüşüm ve Yaşam Akademisinin Kurucusu
www.vestaakademi.com









10 Kasım 2016 Perşembe

ARA VE BUL

Gerçekten "neyi" arıyorsunuz? 
Zaman zaman her insan varlığı düşünür: "Bu Dünya gezegenine  neden geldim?" uzun uzun düşünmese bile en azından yaşam sürecinde bir an buna benzer bir varoluş sorusu zihninde belirmiş olsa gerek. Çoğunlukla yoğun "acı" deneyimleri sürecinde ya da bu sürecin hemen ardından düşünmeye başlarız, "ben kimim? burada ne işim var? gerçekten ne istiyorum? Neye ihtiyacım var? vb. "Acı" lar en iyi öğretmenlerimizdir bize bizi hatırlatan ve dönüşümümüzü gerçekleştirmemize vesile olan. 

Dan Brown un "Inferno (Cehennem)" kitabının Ron Howard'ın merceğinden beyazperdeye uyarlanışını film eleştirmenleri tarafından; her ne kadar serinin diğer iki filmi olan Da Vinci'nin Şifresi ve Melekler ve Şeytanlar kadar etkileyici ve başarılı bulunmamış olsa da filmde işlenen temaların benliğimizi sorgulama sürecine yönlendirirsek oldukça başarılı oluruz. 

Dünyanın en büyük sorunu nedir? Kendinize sorun ve yanıtlayın lütfen. 
Sizce bu sorun nasıl çözümlenebilir? 

Filmde yer alan Bertrand Zobrist için "insanlık" bir hastalık ve tedavisi de "cehennem".
Başarılı bio-mühendis, çok büyük bir sorumluluk alarak bu hastalığa bir son vermeye niyet ediyor. Ona göre çözüm Dünya nüfusunu yarıya indirgeyecek bir virüsün yayılması. Ve simgeler, semboller ile şifrelenmiş bir plan oluşturarak kendi canından vazgeçme pahasına eyleme geçiyor. Kendisinin tezine göre; biri eyleme geçmeli yoksa herşey olduğu gibi kalır. Burada bir insanın inancının gücünü gözlemliyoruz. Bir insan varlığı yürekten inandığı herşeye için çaba gösterir ve tüm sonuçların sorumluluğunu üstlenir.

Siz neye yüreğinizle inanıyorsunuz? Ve bu inancınız için neyi/neleri eyleme geçiriyorsunuz? 
Hatırlayın ki; sözcükler yaratıcı potansiyele sahiptir. Sözün gücü ile eyleme geçeriz ve varoluş daima eylemi alkışlar. 

Dünyanın en büyük sorununu bulabildiniz mi? 

Dünya gezegeninin hiçbir sorunu bulunmamaktadır. Herşey olması gerektiği gibi olmaktadır. Burada "sorun" bir algı yanılsamasıdır. Dünya hayatının "sonlu/kısıtlı/belirli bir sürede son bulacağına" inanan insan varlıkları her an zihinsel düzeyde kaos yaratmakta zihinsel düzeyde yaratılan kaos bedensel düzeyde kazalar, hastalıklar vb. olarak deneyimlenmektedir.  Buradan anlamlandırabileceğiniz üzere; cehennem ve cennet bir bilinç boyutudur. Bizler iç dünyamızda düşüncelerimiz ve duygularımız vasıtası ile nasıl bir yer yaratıyorsak gerçek Dünya zemininde bunu deneyimleriz. Evet çok da doğru gitmeyen birşey var ise Zobrist in düşündüğü gibi o da; insan varlıklarının sürekli olarak DIŞARIYI DEĞİŞTİRMEK YÖNÜNDEKİ BİTMEK TÜKENMEK BİLMEYEN ARZULARI VE İSTEKLERİDİR. Filmde gördüğümüz üzere Zobrist de dışarıdan bir faktörün tüm çare olduğuna inanmıştır. 
İNANÇ VE NİYET en değerli DÖNÜŞÜM araçlarıdır. Ancak bu inancı ve niyeti KENDİ "ÖZ"ümüze ulaşmak için kullanırsak nasıl olur acaba? 

Kendi algısının bir illüzyon olduğunu fark eden birey aydınlanma sürecinin başlangıcındadır. İkinci adım bugüne kadar öğrenmiş ve beynine kaydetmiş olduğu tüm kayıtları silmesi olacaktır. Üçüncü adım ise sadece kalbinin rehberliğinde ilerlemeye niyet etmektir. Tabi ki bu süreç o kadar kolay değildir. Hele ki bugüne değin öğrenmiş olduğunuz herşeyden vazgeçmek, hiç de kolay değil. Bu süreç "acı" içerir. Ateşin içerisinden geçtiğimizde bir başka deyim ile cehennem de yandıktan sonra cennette var olabilir ki bu bir bilinç dönüşümüdür. Kendi bedenimizi bütünü ile değiştirebiliriz,  sosyal çevremizi-arkadaş çevremizi, işimizi, mesleğimizi herşeyi değiştirebiliriz. Ancak yine biz "biz"izidir. Sonuçta görüntü değişmiş ancak içerik aynıdır. İçerik ancak dönüşebilir tıpkı bir odunun ateşte yanarak küle dönüşmesi gibi...

ARA ve BUL 

İnsan varlığı neyi arıyorsa sonunda onu bulacaktır. Siz neyi arıyorsunuz? 

Filmde ise Zobrist in oluşturduğu planı çözmek simgebilimci  karizmatik profesörümüz Robert Langdon'a bahşediliyor. Langon'ın Flosanra-Venedik-İstanbul üçgenindeki macerasını izlerken başına ne gelirse gelsin hedeflediği yoldan ayrılmamanın, her ne kadar yavaş gidersek gidelim yoldan sapmadığımız sürece başarılı olacağımızı gözlemlemekteyiz. Süreç, sonuçtan her zaman daha değerlidir. Langdon ın usta zekası şifreleri bir bir çözerken bir sonraki adımın belirmesi bizlere şunu hatırlatsın: bir adım atmadan diğer olasılıkları bilemezsin. Bazılarımız sürekli hedef belirler ancak eyleme geçecek motivasyonu bulmakta güçlük çeker. Sonra da istediğim hiçbirşey olmuyor diye hayıflanır durur. Bir adım, çok şey değiştirir. Herşey bir niyet ve bir adım ile başlar. En uzun yolculukların da bir adım ile başladığı gibi...

İZİN VERMEK 

Olaylar bazen çok karışabilir, karmakarışık bir kaosun içerisinde olduğumuzu hissedebiliriz. Böyle anlarda yapmamız gereken: MESAFE ALMAKtır. Ve evrenin zamanına sonrasında Dünya gezegeninin zamanına saygı duymak gerekir. Süreki birşeyin üzerine yoğun çaba, enerji sarf etmek çözüm üretmez aksine olacak olanı geciktirebilir. Halbuki gereken çabayı gösterdikten sonra biraz mesafe almak en güzelidir. En lezzetli çay iyi bir biçimde demlenmiş olanıdır değil mi? 

Öncelikle anahtarı bulmaya niyet edin. İşaretleri takip edin anahtarı bulduğunuz an, yerine yerleştirin, çevirin ve öz potansiyelinizi tüm evren ile buluşmasına izin verin. 
Kendinize verebileceğiniz en büyük armağan "kendinizsiniz"
Kendiniz ile buluşmayı arıyorsanız inanın ki bir an bulacaksınız...

Özge Genlik
Uzman Psikolog
Vesta 77 Psikolojik Dönüşüm ve Yaşam Akademisinin Kurucusu
www.vestaakademi.com