21.
yüzyılın ilk çeyreğine kadar olan süreçte insanlar birbirlerini nasıl daha iyi
anlayabilecekleri üzerine oldukça kafa yordular, nitekim teknoloji alanında
olumlu verimli gelişimler oluştu. Ve aynı zamanda ruhsal boyuttaki
rahatsızlıklarda dramatik bir şekilde artış meydana geldi. Neden?
İnsan ismi verilen canlı yaşamda dört varoluş
boyutunu oluşturmaktadır: Düşünce-Duygu-Beden(fizyoloji)-Tinsel(ruhsal). Gelişen
ve modernleşen teknoloji; insan ırkının düşünce boyutunda kendisini diğer
boyutlara göre daha fazla var etmesini zorunlu hale getirdi. Duygular
mekanikleşti hatta kimse duygusunu
açıkça, özgürce ifade edemez hale geldi. Bedenimizin belden yukarısını
daha çok kullanır olduk; bilgisayar başında bir tık-arkadaşın karşında hem de
görüntülü konuş konuşabildiğin kadar; karnın mı acıktı, bir tık- yemek kapında;
alışveriş mi yapacaksın, bir tık sanal mağazadan istediğini alabiliyorsun, tık
tık çağı başladı anlayacağınız J
Ruh
mu? O da ne canım var işte bir ruh hapsettim bedenime, otursun oturduğu yerde.
Sonuç mu? Biyolojik robot ırkı olmak üzere hızla ilerlerken, uyanış yavaş yavaş
hissedilmeye başlandı ve uyanış hızla devam ediyor…
Fizyolojik
ve psikolojik açıdan sağlıklı olabilmemiz için;
duygularımızın-düşüncelerimizin-davranışlarımızın bir olarak dengede birbiri
ile uyum içinde olması gerekir. Tüm ruhsal ve fizyolojik rahatsızlıkların
temelini insanlığın varoluş boyutlarında meydana gelen dengesizlik
oluşturmaktadır.
Danışanlarımdan
en çok duyduğum cümlelerden bazıları: ‘hiç kimse beni anlamıyor’, ‘zaten beni
neden dinlesinler ki?’, ‘nereye ait olduğumu bilmiyorum’, ‘kaybolmuş gibi
hissediyorum’, ‘artık insanları anlayamıyorum’. Sizlerin de benzer düşünceleri
var mı? Duyalım:
__________________________________________________________________.
Yukarıdaki
tüm bu düşünce odaklı cümlelerin bir ortak noktası var, buldunuz mu? Paylaşın
lütfen:_____________________________________________________________________.
Ortak
ses: ‘O kadar fazla anlamadığım ve tanımadığım enerjilere sahibim ki, kendi
duygumu, düşüncemi bilmiyorum, tanımıyorum.’
Bilmediğimiz,
tanımadığımız ihtiyaçlarımızı genellikle yansıtma yaparak ifade ederiz, yani şu
benzeri cümleler ile: ‘senin yüzünden
oldu’, ‘tüm bu yaşadıklarım senin yüzünden’, ‘hayatımı mahvettin!’. Halbuki
demek istediğimiz şudur: ‘şu anda yaşamakta olduğum her şey kendi tercihlerimin
ve bu tercihler doğrultusundaki davranışlarımın bir sonucudur.’
Evrendeki
hiçbir enerji, bir başka enerjiyi iradesi dışında etkileyemez, değiştiremez,
dönüştüremez. Eğer siz izin verir, sınırlarınızı daha geçirgen hale
getirirseniz etkileşimde bulunabilirsiniz. Şu ana kadar yaşamakta olduğunuz ve
halen yaşamakta olduğunuz her şey sizlerin tercihleri sonucu oluşmuştur. Peki
bu tercihlerimiz nereden geliyor? Neden en sevdiğim renk mavi? Neden sütlü
tatlıları, şerbetli tatlılardan daha fazla seviyorum? Neden fantastik türdeki
filmleri komedi filmlerine tercih ediyorum? Ya da bugüne kadar hiç uçağa
binmemiş bir kişi neden uçmaktan korkar? Bu davranış seçimlerinin temeli neye
ya da nereye dayanıyor? Hiç düşündünüz mü?
______________________________________________________________________________________________________________________________________________________.
Kişinin;
duygu, düşünce ve fizyolojik reaksiyonları henüz bebeklik ve ilk çocukluk
çağında öğrenilir ve o zaman çocuk için haklı nedenleri vardır. Bebek, temel
yaşamsal ihtiyaçlarının giderilmesi yönünde kendisine bakım veren kişiye
bağımlıdır. Bu nedenle hayatta kalabilmek için, bakım veren kişinin onay
verdiği davranışları pekiştirir, diğerlerini ise bir süreliğine rafa kaldırır.
Ta kii yetişkin yaşamında bir engellenmişlik duygusu yaşayıncaya dek. Bu
bağlamda, kişi iki kez dünyaya gelir. Birinci doğum; fizyolojik olarak
biyolojik ebeveynleriniz tarafından meydana gelen doğum. İkinci doğum ise;
psikolojik olarak kişinin özgür iradesi ile kendi kendisini dünyaya getirdiği
ve bugüne kadar ışık tutulmamış potansiyeli ile buluşmasına vesile olan doğum.
Şimdi
psikolojik doğumunuzu gerçekleştirmeye hazır mısınız? ________________________
Einstein
ın dediği gibi; ‘Problemi, problemin ortaya çıktığı kapta çözmeye çalışmayın,
kabı değiştirin’'.
Yaşamımızda dümdüz
bir yolda yürümüyoruz, hayatın yolunda başlangıç ve bitiş noktaları tek bir
doğrusal çizgi olarak değil, dairesel olarak düzenlenmiştir. Her birimiz
başlangıca dönmeyi arzularız. Başlangıç ne ise son da o olacaktır. Kendim ve
dünya hakkında bildiklerim, bilmediklerim ve bilmediğimi bilmediğim olgular
vardır. Her yeni psikolojik doğumla birlikte; dönüşümler oluşur. Dönüşümleri
farkındalık gözlüğü ile takip edebilmemiz için ihtiyaçlarımızın sesine kulak
verelim. Şimdi ve burada ihtiyaçlarınıza kulak verin, nasıl mı yapacaksınız? Ne yaptığınıza bakın yani eylemlerinize. Eylemleriniz ne ise en çok enerji yüklü ihtiyacınız da o dur. Nasıl bulabildiniz mi?
Sevgi ve ışıkla olun...