YA EVREN HEPİMİZİN İÇİNDE İSE...
Şimdi gözlerinizin önüne davet etmenizi istiyorum, zihninize şu soruyu yönlendirin ve bedensel duyumlarınıza kulak kabartın, lütfen: "herşey her an istediğim gibi mümkün olsa; nerede, hangi zamanda, nasıl var olmayı seçerim?"
Biz, yaratma potansiyeline muktedir insanoğlu bunu her an gerçekleştiriyoruz zaten ancak analitik psikoterapinin kurucusu üstat Carl Jung un da altını çizdiği üzere; bilinçdışını bilinçli hale dönüştüremediğimiz her an bizzat kendi yaratımlarımıza tek bir ad atfediyoruz: "kader" :)
Bilim adamı, Alex Murry (Chris Pine), güzeller güzeli, zeki astro-fizikçi eşi Dr. Kate Murry (Gugu Mbatha-Raw) ile gerçekleştirdikleri heyecanlı sunumda keşfettikleri hiper küpün işleyişini anlatıyor, meraklı gözler ile kendisini izleyen topluluğa sesleniyor: zamanı katlamak mümkündür. "Zamanda ve mekanda yolculuk için sadece doğru frekansa dokunmamız yeterli." diyerek sürdürüyor heyecanlı konuşmasını Dr. Alex Murry... Doğru frekansa dokunmak için ise uzay mekiklerine, uydulara, füzelere vb. uzay araçlarına ihtiyacımız yok, tek ihtiyacımız olan zihnimiz. Zihnimizi doğru frekansa uyumladığımızda yıldızlara dokunabiliriz...Ve ekliyor değerli bilim adamı Murry: "ya evren hepimizin içinde ise..." Salondaki dinleyiciler arasında uğultular, şaşırmış yüz ifadeleri ve kahkahalar yükseliveriyor bir anda. Buradaki dinleyiciler şu an Dünya adını verdiğimiz gezegenimizdeki beş duyu ile sınırlandılmış, 3. boyuta sıkışıp kalmış, zihin hapishanesine hapsolmuş varlıkları gösteriyor bizlere...Sorgulamayı boş vermiş, kendisine gösterilen herşeyi mutlak doğru/gerçek olarak algılamaya ve öğrenmeye alışmış, keşif ruhunun üzerine ölü toprağı serpilmiş, kendini kendinde kaybetmiş varlıklar...
Biz, yaratma potansiyeline muktedir insanoğlu bunu her an gerçekleştiriyoruz zaten ancak analitik psikoterapinin kurucusu üstat Carl Jung un da altını çizdiği üzere; bilinçdışını bilinçli hale dönüştüremediğimiz her an bizzat kendi yaratımlarımıza tek bir ad atfediyoruz: "kader" :)
Bilim adamı, Alex Murry (Chris Pine), güzeller güzeli, zeki astro-fizikçi eşi Dr. Kate Murry (Gugu Mbatha-Raw) ile gerçekleştirdikleri heyecanlı sunumda keşfettikleri hiper küpün işleyişini anlatıyor, meraklı gözler ile kendisini izleyen topluluğa sesleniyor: zamanı katlamak mümkündür. "Zamanda ve mekanda yolculuk için sadece doğru frekansa dokunmamız yeterli." diyerek sürdürüyor heyecanlı konuşmasını Dr. Alex Murry... Doğru frekansa dokunmak için ise uzay mekiklerine, uydulara, füzelere vb. uzay araçlarına ihtiyacımız yok, tek ihtiyacımız olan zihnimiz. Zihnimizi doğru frekansa uyumladığımızda yıldızlara dokunabiliriz...Ve ekliyor değerli bilim adamı Murry: "ya evren hepimizin içinde ise..." Salondaki dinleyiciler arasında uğultular, şaşırmış yüz ifadeleri ve kahkahalar yükseliveriyor bir anda. Buradaki dinleyiciler şu an Dünya adını verdiğimiz gezegenimizdeki beş duyu ile sınırlandılmış, 3. boyuta sıkışıp kalmış, zihin hapishanesine hapsolmuş varlıkları gösteriyor bizlere...Sorgulamayı boş vermiş, kendisine gösterilen herşeyi mutlak doğru/gerçek olarak algılamaya ve öğrenmeye alışmış, keşif ruhunun üzerine ölü toprağı serpilmiş, kendini kendinde kaybetmiş varlıklar...
Lakin ışığın savaşçıları var; mütemadiyen sorgulayan, şüphenin ışığı ile yol alan, yüreği ile görebilen, gerçeği arayışta olan, sürekli korlanan bir ateş misali merakla, iştahla, sevginin gücü ile "öz"e doğru yol alma cesaretine muktedir olanlar. İşte onlar ki; eskiyi bütünü ile yok edip, yıkarak, sadece öz sevginin titreşiminde yepyeni bir Dünya yaratmaktalar. Nerede ve ne zaman mı bunu gerçekleştirmekteler? Şu "AN", tam da gözlerinizin önünde, dikkatli bakıyor musunuz?
Göreceksiniz, görüyorsunuz..
"Önce seni görmezden gelirler,
Sonra sana gülerler,
Sonra seninle savaşırlar,
Sonra...
Sen kazanırsın..."
Mahatma Gandhi
Zamanın özündeki titreşim dalgalarında özgürce süzülerek, rengarenk büyüleyici, ışıl ışıl, spiritüalizm ile kuantum fiziğinin ahenkli bir dans gösterimine şahit olmak ve bir bilge yüreğin nasıl ışığın savaşçısı olduğunu hatırladığına da tanık olmak niyetinde iseniz; izleyeceğiniz bu filmin adı:
ZAMANDA KIVRILMA (WRINKLE IN TIME) olmalı.
ZAMANDA KIVRILMA (WRINKLE IN TIME) olmalı.
Madeleine L'Engle'ın ölümsüz, bilge ışık zihninin Dünya gezegenine armağanı olan kitabının vizyona uyarlaması olan bu filmi kendi özünüzdeki ışık ile buluşmaya uzanan bir yolculuğa, keşfe çıkmak isteyen her özgür birey izlemeli.
Zamanda Kıvrılma; baba-kız hikayesinin çok ötesinde; sonsuzluğun özündeki "an" daki gerçekliğin/ışığın hikayesini aktarıyor bizlere... Verdiği mesaj ise çok açık: ışığa doğru yol alırken eş zamanlı olarak karanlık ile yüzleşmek zorundayız. Gölgelerimiz ile yüzleşmeli ve onları oldukları gibi kabul ederek varoluşumuzu olduğu gibi kabul etmeliyiz ki saf ışık olduğumuzu hatırlayalım.
"Bir ağacın dallarının cennete uzanabilmesi için köklerinin cehenneme ulaşması gerekir."
Ortaçağ Simya Sözü
Şimdi bir gözünüzün önüne getirin başarılı bir bilim adamı olan ve evrenin sırlarını açığa çıkarmak için gecesini gündüze katmış, sevginin gücüne inanarak aşkla yolunda ilerleyen çok değerli bir babanız bir anda ortadan yok oluyor ve kendisinden tam 4 yıl boyunca hiçbir haber alamıyorsunuz. İlk zihninize ne gelir? Kaybolmuş olabileceği değil mi? Evet, ancak ya babanız kainatta kaybolmuşsa, onu nasıl bulmayı planlarsınız?
Tek bir yanıt var: onu bulacağınıza tüm yüreğiniz ile inandığınızda; değil mi? İnancın keskin kılıcı önünde kim/ne nasıl var olabilir ki? Hele ki bu keskin kılıç sevginin gücü ile ışıyorsa... Tüm kainattaki en yüksek titreşim sevgi duygulanımının frekansıdır. Ve bir kez sevginin frekansı ile bütünleşip bir olduğunuzda herşeyi zihin gücünüz ile gerçekleştirebilirsiniz...
Tek bir yanıt var: onu bulacağınıza tüm yüreğiniz ile inandığınızda; değil mi? İnancın keskin kılıcı önünde kim/ne nasıl var olabilir ki? Hele ki bu keskin kılıç sevginin gücü ile ışıyorsa... Tüm kainattaki en yüksek titreşim sevgi duygulanımının frekansıdır. Ve bir kez sevginin frekansı ile bütünleşip bir olduğunuzda herşeyi zihin gücünüz ile gerçekleştirebilirsiniz...
Dr. Alex Murry, sevgi frekansının gücünü keşfetmişti. İnsanlığa farklı diyarlar gösterebilmek adına galaksiler arası bir yolculuğa uzandı lakin birtakım sınavlar vermesi gerekirken eş zamanlı olarak kızı Meg Murry nin özündeki ışık ile buluşmasına vesile olmak adına bir misyonu daha gerçekliğe adım adım dönüştürmekte idi.
Siz hiç düşündünüz mü; acaba anne ve babanızın sizin hayatınızdaki görevleri ne(ler) olabilir? Haydi şimdi düşünmeye davet edin kendinizi. Anne(mekan/alan) ve babalarınızı(zaman) siz seçtiniz peki bu seçimi neyi/neleri hedefleyerek gerçekleştirmiş olabilirsiniz acaba?
Ya siz, anne ve babanıza neyi hatırlatmaktasınız?
Belki de siz anne ve babanızın bilge öğretmenisiniz belki de gurusu, kim bilir...
Her bir insan varlığı Dünya adını vermiş olduğumuz ve fiziki mevcudiyetimizi sürdüğümüz bu gezegenin kapılarını bir anne (mekan/alan) ve bir baba (zaman) nın bir olması ile açıyor. Ve sonrasında bu alan ve zamanı keşfe başlıyoruz nihai hedef kendimize; özümüze geri dönebilmek. Dışarıda hiçbir şey yok, kendimizden başka...Nihayetinde her birimiz "bir" in farklı suretleri/frekansları olarak eve dönüş yolculuğumuzu gerçekleştirirken kendi gölgelerimiz ile karşı karşıya geliyoruz. Bu nasıl mı oluyor? Şimdi gözünüzün önüne en gıcık olduğunuz, hiç hoşnut hissiyatlar içermediğiniz bir kişiyi çağırın. İlk zihninize gelen daima en doğru olandır, sizi şaşırtmış olsa da... Bu kişide sizde rahatsızlık hissiyatı uyandıran her ne ise, işte o sizde de mevcut, o sizin gölgenizin bir yansımasından ibaret.
Daima hatırlayalım ki; bizde/özümüzde olmayan birşeyi dışarıda göremeyiz; bizde/özümüzde mevcudiyetini sürdürmeyen birşeyi bir diğerine veremeyiz/sunamayız...
FEVKALADE KÜPLEYELİM O ZAMAN...
Dr. Alex Murry, pırıl pırıl ışıldayan gözlerinden zekanın kıvılcımlarını sevgiyle yayan iki dahi çocuğun babasıdır. Meg Murry (Storm Reid), kendi fiziksel dış görünümünden pek hoşnut olmayan, eşsiz yetenekleri ve doğal güzellikleri yerine kusurlarına odaklanmayı seçmiş, üzgün ve kendi içsel çatışmaları olan, yaşama karşı şüphe gözlüklerinin ardından bakmayı seçen ancak herşeyin ötesinde cesur kocaman sevgiyle titreşen yüreğe sahip zeka küpü bir ergen. Küçük kardeşi Charles Wallace (Deric McCabe) ise hani büyümüş de küçülmüş derler ya işte tam da öyle bir minik dahi. Kimbilir şu an fiziksel bedenin ötesindeki gerçek yaşı kaç? Çoğunlukla karşımızdaki bireyi doğum tarihine göre değerlendirme gibi bir eğilimimiz var halbuki kim bilir o özgür birey kaçıncı kez Dünya deneyimini deneyimlemekte, hiç düşünüyor muyuz?
Meg, babasının birdenbire ortadan kaybolmasını kendi içselliğinde bir türlü kabullenemez ve babasının bir zaman geri döneceği inancına sıkı sıkıya sarılmakta iken bir yandan da babasını arayışa çıkmak istemekte ancak bunu nasıl yapabileceğini henüz bilememektedir. Charles Wallace ise çok sevdiği kıymetli ablasının bu üzüntüsünden yola çıkarak, babasını nasıl bulabileceğine dair yollar aramaya başlar ve babasını bulabilmeyi öz sevgiyle o kadar içten saf, masum ve şefkatle diler ki; evren bu saf ışığa tabi ki kayıtsız kalmayacaktır.
Meg, babasının birdenbire ortadan kaybolmasını kendi içselliğinde bir türlü kabullenemez ve babasının bir zaman geri döneceği inancına sıkı sıkıya sarılmakta iken bir yandan da babasını arayışa çıkmak istemekte ancak bunu nasıl yapabileceğini henüz bilememektedir. Charles Wallace ise çok sevdiği kıymetli ablasının bu üzüntüsünden yola çıkarak, babasını nasıl bulabileceğine dair yollar aramaya başlar ve babasını bulabilmeyi öz sevgiyle o kadar içten saf, masum ve şefkatle diler ki; evren bu saf ışığa tabi ki kayıtsız kalmayacaktır.
Babasını bulabilmesi için evrende ışığı yaymak ve büyütmek ile görevli 3 Işık Savaşçısını Charles Wallace ın frekans boyutunda biçimlendirir. Charles Wallace, babasını arama yolculuğuna koyulabilmek için öncelikle ablası Meg i ikna etmek durumundadır. Minik dahimiz bunu büyük bir ustalıkla yavaş yavaş zihnin açılımlarına saygı duyarak gerçekleştirir.
Her birimiz sadece hazır olduğumuz an öz/saf gerçeklikle temas halinde olabiliriz. Zaman adını verdiğimiz boyut kişiye özel ve sadece bilinç ile ilişkilidir. Bilinciniz şu an nereye kök salmakta ise o zaman boyutunu deneyimlemektesinizdir. Bilincinizin kapılarını sonsuza açmayı denerseniz beş ve ötesi boyutlar ile her an iletişim halinde olduğunuzu görür ve Evren in mütemadiyen sizin ile konuştuğu farkındalığına erişebilirsiniz. Peki bunun için ne mi yapmak gerekiyor? Hiçbir şey. Evet, doğru okumaktasınız: HİÇBİR ŞEY. Olanı olduğu gibi kabul ederek akışa bütünüyle teslim olabilmek, teslimiyet bilinci içerisinde "bir"liği deneyimlemek. Kendinize şiddet olmayan bir dil ile yaklaşarak daima saygı, şefkat ve sevginin zemininde var olmayı seçerek. Bir kez sevginin frekansına uyumlandığınızda diğer boyutlara açılım kendiliğinden gerçekleşir. Ve bu okyanusun en karanlık sularının dibine, en dibine elinizle değmektir, eş zamanlı olarak.
Ancak "hazır olma" hali önemlidir. Hazır olmadığınızda sinir sisteminiz yüz yüze geldiğiniz gerçekliği anlamlandıramayabilir ve bunun gerçekleşmesini Evren asla istemez...
Sevgi, saf ışıktır. Bizler ışık varlıklarıyız ve şu zamanın kalitesinde bilim adamları ışık hızının 300.000 km/sn ile evrende yol alabildiğini ön görmektedirler ancak yapılan şey; ışığın hızına erişmeye çabalamaktır. Oysa ki ışığın ta kendisi iken kendine erişmeye, ulaşmaya çabalamak ne kadar ironik, değil mi? Aslında bu madde düzeneğine yapışıp kalmış zihin boyutunun bir özetidir. Herşeye yetişmeye çaba sarf eden, sürekli birşey olabilme yolunda kendinden uzaklaşan insan varlığı tabi ki kendisini, ışık hızına erişebilmenin imkansızlığına inandırmayı seçer. Oysa ki, olmakta olduğun şey ile tam bir olma hali ışık olduğunun idrakıdır böylelikle varılacak, gidilecek, yetişecek birşeyin mevcut olmadığını da idrak edebiliriz.
Işık olduğumuzu idrak edebilmek adına atabileceğimiz ilk adım: karanlık ile yüzleşme cesaretimizi uyandırmamızdır işte o an istediğimiz alan ve zamana fevkalade küpleyebiliriz.
Meg Murry, babasını arama serüvenine baş koyarken, aslında kendi ışığı ile bir olacağı bir maceraya atıldığını nereden bilebilirdi ki :)
Filmde ilk olarak Işığın Savaşçılarından; Mrs. Whatsit (Reese Witherspoon)/ (Hanımefendi Nedir bu filmde Hanımefendi Neyin Nesi olarak Türkçeye çevrilmiş) karşılaşıyoruz. Hanımefendi "Nedir Bu/ Neyin Nesi" nin en önemli niteliği biçim değiştirme özelliği. Bizlere; özümüzün çok farklı formlarda biçim alabileceğini hatırlatıyor.
Madeleine L'Engle'ın kaleme almış olduğu eserde Hanımefendi Neyin Nesi'ni Centaur a (yarı insan yarı at olan varlık) değiştiğini okumaktayız. Centaur; yaralı şifacı Chiron nu sembolize etmektedir. Bilgelik, yaralarımızın izinde mevcuttur. Yaralarımızı şifalandırmak adına çıkacağımız yolculuğumuzda özümüzde zamanın çok ötesinden beri var olan doğal yeteneklerimiz ile buluşur, içimizdeki dahiyi uyandırırız. Yeter ki; anahtarımızı kaybettiğimiz yerde aramayı hatırlayalım. Yazının ilerleyen bölümlerinde Hanımefendi Neyin Nesi nin Meg'e sunduğu hediye ile bu satırlarda ne anlatılmak istediği açıklık kazanmaktadır.
Ve ikinci adım varoluşun bir boyutunda var olmuş bilgelerin cümlelerini yenileyerek yolu ışıyan Hanımefendi Kim ile tanışmaya giderlerken Meg ve Charles Wallace a Meg in okul arkadaşı; yakışıklı, sosyal, derslerinde çok başarılı ve okulda arkadaşları tarafından sevilen lakin mükemmeliyetçi babası tarafından sürekli eleştiri yağmuruna maruz kalarak, aile öz sevgisi ve şefkatinden mahrum kalan Calvin O'Kneefe (Levi Miller) de eşlik etmektedir. Kişilerin biraraya gelişinin her daim bir anlamı vardır, etrafınızdaki herkes sizden bir parçayı yansır ki siz o parçaları biraraya getirerek bir bütünü meydana getirebilin diye. Şimdi dikkatinizi çevrenizde sürekli bulunan kişilere ve onlar hakkında zihninizden geçenlere yöneltin. Kendiniz hakkında öz bilgiye erişmenin en kısa ve verimli yollarından birisi zaman zaman gözlemci olabilmeyi bilmekten geçmektedir.
"Yara, ışığın bedene sızdığı yerdir." Mevlana
"Nehir bizi özgür kılma ister ancak biz de bunu istediğimiz takdirde.
Bizim asıl yapmamız gereken bu yolculukta, bu macerada yer almaktır."
Richard Bach
ÇİÇEKLER BU EVRENDEKİ EN İYİ DEDİKODUCULARDIR...
"Ayak, ayak olduğunu yere basınca hisseder."
Buddha
Çiçekler ile konuşur musunuz? Bugün merak ettiğiniz, cevabını bulmaya ve görmeye niyet ettiğiniz bir sualinizi çiçeklerinize yöneltmeyi deneyin, hemen cevap verdiklerini gözlemleyeceksiniz.
Herşeyin enerji dolayısı ile canlı olduğunu hatırlayalım. Gördüğümüz, şu an göremediğimiz herşey bizimle konuşur, tabi kendi öz lisanında. Lakin bizi birleştiren sevginin lisanıdır işte bu lisanı her can bilir.
Hanımefendiler ve cesur dahilerimiz ilk küplemelerini, Uriel adı verilmiş gezegene; yeşilin mavi ile ahenkli bir dans sergilediği, turuncu-sarı çiçeklerin renklerin dili ile konuşarak istedikleri an topraktan ayrışıverip gökyüzüne doğru salındıları büyüleci bir atmosfere gerçekleştiriyorlar.
Hanımefendi "Neyin Nesi" bir anda yemyeşil bir yaprağa değişiveriyor, kendi deyimi ile buna değişmek diyor... Siz şu an bir başka forma değişmek isteseniz, bu ne olur? Haydi hemen "o" olun, o zaman :) Ve sonsuz uzayda babalarının izini süren cesur yürekleri alıveriyor sırtına gökyüzündeki
bulutlar ile akıp gidiyorsunuz çocukcu bir çoşku ve neşenin eşliğinde...Derken gökyüzüne hızla yayılan karanlığı fark ediyorlar. Burada karanlığa odağını yönelten Calvin aniden aşağı düşüveriyor, hemencecik zeki çiçekler onu sarıp sarmalayarak kurtarıyorlar. Burada "olumlu olmayan şeylere" odağımızı yönelttiğimizde dengede olma/sağlıklı olma halimizden ödün vermekte olduğumuz ustaca ve eğlenceli bir biçimde aktarılıyor.
Dr. Alex Murry nin kötü bir enerji tarafından esir alındığına dair ipuçları yakaladıktan sonra, kendisinin tam olarak nerede olabileceğine ilişkin kesin bilgi elde etmek üzere Mutlu Medyumun Evi'ne küplüyorlar 3 ışık savaşçısı ve 3 kafadar cesur dahilerimiz...
MUTLU MEDYUMUN EVİNDE...
Mutlu Medyumun Evine uzanan yolda yine iyi bir biçimde küpleme gerçekleştiremeyen Meg ve
Mrs. Which/ Hanımefendi Hangisi (Oprah Winfrey)arasında muazzam eşsizlikte bir diyalog gerçekleşiyor, dikkatinizi verin.
Meg, hanımefendi Hangisi'ne soruyor: "neden fevkalade bir küpleme gerçekleştiremiyorum?"
Hanımefendi Hangisi: "Kendin olarak bile geri dönmek istemedin. Kendin ve evrenle bir olana kadar fevkalade bir küpleme gerçekleştiremezsin. Ve şöyle ekliyor:
FARKINDA MISINIZ?...
Şu anki siz siz olana kadar kaç seçim, kaç fiziksel beden, bu fiziksel bedenlerin tezahür ettirdiği kaç olay, bu olayların neden-sonuç döngüsüne göre oluşturulan döngüler...
Şöyle bir iki dakika gözlerinizi kapatıp bir düşünce yolculuğuna çıkıverin...
Burada tamamlamamız gerekenler ve hatırlamamız gerekenler var. Yaşam sonsuz bir okyanus, hiçbir zaman doğmadığımız gibi hiçbir zaman da ölmüyoruz; doğum-ölüm sadece bir yanılsamadır.
Özetle; "son" diye birşey yok. Ancak yaşamın sınırlı bir zaman diliminde gerçekleştiği düşüncesi insan varlıklarında "korku" duygulanımı uyandırmakta ve korku öfkeye dönüşmekte ve öfkenin en son durağı ise "şiddet" olarak tezahür etmektedir. Şiddet bir sözün ruhsal bedende açacağı derin bir yara olduğu gibi, sağlıklı olmayan bir beslenme biçimi, bir yere yetişmeye çaba gösterirken bedenin dinlenme ihtiyaçlarını göz ardı etmek de şiddet türleridir. Ve günümüz insan varlıkları ne yazık ki; genellikle kendilerine şiddet uygulamayı seçmektedirler bu şekilde de hızla öz titreşimleri ile olan bağ zayıflamaktadır.
Bugün sadece içinden gelen o masum çocuksu neşe, huzur, çoşku ve şefkatle eylemde olmaya niyet edebilir misin? Eğer içinden o şeyi yapmak, o sözü söylemek, o işe gitmek gelmiyorsa lütfen vazgeç. Vazgeçmeyi göze aldığında birden fazla olasılığın olduğunu görüyor olursun ancak elindeki ipin ucunu bırakmaya cesaret göstermen gerekir ki; bu da senin varoluşa duyguduğun besleyici güvenin bir göstergesidir. Böylelikle, kendine olan saygı ve sevgini yeşerteceksin, haydi bir dene...
KAPA GÖZLERİNİ VE BENİMKİLERLE GÖR...
Medyumun gizemli, karanlık mağarası, ışıl ışıl hareket halindeki zaman zaman birleşen zaman zaman ayrışan taşlardan oluşmaktadır. Bu mağarada, rahatça hareket edebilmek için dikkatinizin daima "şimdi" de olması ve "öz"e güven duygulanımınız ile ilerlemeniz gerekmekte. "Denge" nin ve mutlak denge halinin konsantrasyon için en önemli anahtar olduğunu gözlemlemekteyiz. Mutlu medyum kahramanlarımızdan sürekli sallanan bir taş üzerinde tek ayakları üzerinde her iki kol ve elleri gövdeye paralel olacak şekilde açılmış olarak durararak, gözlerini kapamalarını ve zihinlerini Dr. Alex Murry e odaklamalarını söyler.
Ne de olsa, gerçeklik "an" da gizlidir...
"Denge, anda yaşar. Altınızdaki zeminin sallandığını hissediyorsanız bulunduğunuz ana odaklanın. Bunu başardığınızda bir sonraki dakika nasıl bir sarsıntı getirirse getirsin onunla başa çıkabilirsiniz. Bulunduğunuz anda sadece nefes alıp verirsiniz. Bulunduğunuz anda kurtulmuşsunuzdur. Bulunduğunuz anda daha üstün bir siz olmanın yolunu keşfetmişsinizdir."
Winfrey, O. (2016). Artık Biliyorum, syf.:42.
MUTLU MEDYUMUN EVİNDE...
Mutlu Medyumun Evine uzanan yolda yine iyi bir biçimde küpleme gerçekleştiremeyen Meg ve
Mrs. Which/ Hanımefendi Hangisi (Oprah Winfrey)arasında muazzam eşsizlikte bir diyalog gerçekleşiyor, dikkatinizi verin.
Meg, hanımefendi Hangisi'ne soruyor: "neden fevkalade bir küpleme gerçekleştiremiyorum?"
Hanımefendi Hangisi: "Kendin olarak bile geri dönmek istemedin. Kendin ve evrenle bir olana kadar fevkalade bir küpleme gerçekleştiremezsin. Ve şöyle ekliyor:
"Acaba şu anda tam olarak olduğun kişi olmak için evrenin doğumundan
beri kaç tane olay ve seçim gerçekleşti, bunu farkında mısın?
Farkındaya olmaya başlayabilirsin."
FARKINDA MISINIZ?...
"Kimse ışığı hayal ederek aydınlanmaz. İnsanı aydınlatan karanlığı idrak etmesidir."
Carl Gustav Jung
Şu anki siz siz olana kadar kaç seçim, kaç fiziksel beden, bu fiziksel bedenlerin tezahür ettirdiği kaç olay, bu olayların neden-sonuç döngüsüne göre oluşturulan döngüler...
Şöyle bir iki dakika gözlerinizi kapatıp bir düşünce yolculuğuna çıkıverin...
Burada tamamlamamız gerekenler ve hatırlamamız gerekenler var. Yaşam sonsuz bir okyanus, hiçbir zaman doğmadığımız gibi hiçbir zaman da ölmüyoruz; doğum-ölüm sadece bir yanılsamadır.
Özetle; "son" diye birşey yok. Ancak yaşamın sınırlı bir zaman diliminde gerçekleştiği düşüncesi insan varlıklarında "korku" duygulanımı uyandırmakta ve korku öfkeye dönüşmekte ve öfkenin en son durağı ise "şiddet" olarak tezahür etmektedir. Şiddet bir sözün ruhsal bedende açacağı derin bir yara olduğu gibi, sağlıklı olmayan bir beslenme biçimi, bir yere yetişmeye çaba gösterirken bedenin dinlenme ihtiyaçlarını göz ardı etmek de şiddet türleridir. Ve günümüz insan varlıkları ne yazık ki; genellikle kendilerine şiddet uygulamayı seçmektedirler bu şekilde de hızla öz titreşimleri ile olan bağ zayıflamaktadır.
Bugün sadece içinden gelen o masum çocuksu neşe, huzur, çoşku ve şefkatle eylemde olmaya niyet edebilir misin? Eğer içinden o şeyi yapmak, o sözü söylemek, o işe gitmek gelmiyorsa lütfen vazgeç. Vazgeçmeyi göze aldığında birden fazla olasılığın olduğunu görüyor olursun ancak elindeki ipin ucunu bırakmaya cesaret göstermen gerekir ki; bu da senin varoluşa duyguduğun besleyici güvenin bir göstergesidir. Böylelikle, kendine olan saygı ve sevgini yeşerteceksin, haydi bir dene...
KAPA GÖZLERİNİ VE BENİMKİLERLE GÖR...
"Senin gözlerin, Tanrı'nın kalbinin içine bakabilmem için birer penceredir.
Benim gözlerim Tanrı'nın senin kendi varlığının içinde yansımasını görebileceği bir aynadır."
Mooji
Medyumun gizemli, karanlık mağarası, ışıl ışıl hareket halindeki zaman zaman birleşen zaman zaman ayrışan taşlardan oluşmaktadır. Bu mağarada, rahatça hareket edebilmek için dikkatinizin daima "şimdi" de olması ve "öz"e güven duygulanımınız ile ilerlemeniz gerekmekte. "Denge" nin ve mutlak denge halinin konsantrasyon için en önemli anahtar olduğunu gözlemlemekteyiz. Mutlu medyum kahramanlarımızdan sürekli sallanan bir taş üzerinde tek ayakları üzerinde her iki kol ve elleri gövdeye paralel olacak şekilde açılmış olarak durararak, gözlerini kapamalarını ve zihinlerini Dr. Alex Murry e odaklamalarını söyler.
Ne de olsa, gerçeklik "an" da gizlidir...
"Denge, anda yaşar. Altınızdaki zeminin sallandığını hissediyorsanız bulunduğunuz ana odaklanın. Bunu başardığınızda bir sonraki dakika nasıl bir sarsıntı getirirse getirsin onunla başa çıkabilirsiniz. Bulunduğunuz anda sadece nefes alıp verirsiniz. Bulunduğunuz anda kurtulmuşsunuzdur. Bulunduğunuz anda daha üstün bir siz olmanın yolunu keşfetmişsinizdir."
Winfrey, O. (2016). Artık Biliyorum, syf.:42.
Meg, zihnini bütünüyle babasına odaklamayı başararak onun Kamazot adındaki karanlık bir gezegende, karanlık bir zihin tarafından esir alındığını görür. Ve ışığın savaşçıları bunun artık bir "arama" yerine "kurtarma" ya dönüştüğünün altını çizerek eklerler: "Biz Işıklar sadece Işığın olduğu yere küpleyebiliriz."
Ve bir plan yapmak üzere herkesin kendi diyarına dönmesi üzerine küplenmişlerken; Meg in babasını bulma yönündeki ısrarcı ve tutkulu arzusu küplemeyi ele geçirerek onları direkt Kamazot a getirir.
Sonsuzluğa uzanan sapsarı buğday tarlasının tam ortasında Işık Savaşçıları nın hemen geri dönmeleri gerekir ve her biri Meg e çok özel armağanlar sunarlar.
Hanımefendi Kim: tehlike anında katlananları gören bir gözlük verir,
Hanımefendi Neyin Nesi: Meg'e kusurlarını hediye eder,
Hanımefendi Hangisi: hediyem emrimdir, her ne olursa olsun birbirinizden ayrılmayın der.
Şimdi hayal edelim, sürekli biçim değiştiren ve iradenin gücünün sınandığı olumlu olmayan bir zihin tarafından yönetilen bir gezegene kazara yolunuz düşse, oradan çıkış için siz, kendinize nasıl bir armağan verilmesini istersiniz?
EVRENDEKİ EN KARANLIK ZİHNE HOŞGELDİNİZ...
Meg'i tüm gölgeleri ile yüzleşmeye davet eden bir yol uzanıverir önünde... Özündeki inancın ateşini, öz sevginin tılsımını, mutlak iradenin gücünü uyandırması için en sevdikleri ile sınanmaktadır. Karanlığın en yoğun olduğu alan ve zamandan geçmelidir, bir ışık olarak yeniden doğabilmesi için...
Akan yaşam serüveninizde, zaman zaman sınandığınızı belirli bir imtihandan geçmekte olduğunuzu duyumsar mısınız? Peki bu imtihanı verirken hangi biricik niteliklerinizi kullanmayı seçer ve imtihan serüveninizin sonucunda neyi/neleri fark edersiniz? ...
Meg'in dahi kardeşi Charles Wallace "O" adı verilen karanlık güç tarafından ele geçirilir ve şimdi Meg hem kardeşini hem de babasını kurtarmak durumundadır. Bu yolda tek yoldaşını ona özünden dış bedenine yansıyan muhteşemliği her an hatırlatan Calvin olacaktır.
Sizin de çevrenizde, mevcudiyetinizdeki ışığı görerek, güzel sözler ile tüm güzelliğinizi yansıtan ayna kişileriniz var mı? Onları daima yanı başınızda tutmaya özen gösterin.
Meg, babasını ararken özündeki inancın ve kararlılığın gücünü uyandıracaktır. Topolojik boyutta fraktal bir düzenin içerisindeki babasını görmesini sağlayan özündeki inancın ateşine odaklanmasıdır.
Bazen birşeyi kaybettiğimizi zannedebiliriz, herşeyin 3. boyutta göz ile görünmesi gerekmez. Kalbimiz ile görebildiklerimiz gerçektir.
Siz, kalbiniz ile neleri görüyorsunuz?
Kardeşi Charles Wallace ile yüzleştiğinde ise kusurlarının ne kadar olağanüstü olduğunu, onu evrende biricik kılanın aslında kabul zeminine taşımak yerine hep nefret duygusunu yöneltmeyi seçtiği nitelikleri olduğunu fark edecektir.
Charles Wallace bedenindeki "O" nun zihni: " Sevgi diye birşey yok. Sevgi boş ve anlamsız bir sözcüktür." diyerek haykırdığında, Meg 'in; " Evet kusurlarım var. Dağınık ve düzensiz olmam kimseye güvenmemem, düşüncesizim ve şüpheciyim. Kendimden nefret ediyorum ancak ben sevilmeyi hak ediyorum." Ben sevilmeyi hak ediyorum diye haykırdığında kendisini ilk kez olduğu gibi kabul ettiği an karanlık olan herşeyin gücünü yitirdiğine şahit oluyoruz.
Sevilmeyi her can ham ediyor lakin özümüz sevgi. Bunu sıklıkla dile getirerek ara ara haykırarak tüm hücrelerimize hatırlatmakta fayda var. Ben sevilmeyi hak ediyorum. Ben sevilmeyi hak ediyorum...
Şimdi, kendi beğenmediğiniz, sürekli eleştirdiğiniz, değişmesini çok istediğiniz niteliklerinizi davet edin zihninize. Belki de onlar sizi siz yapan en değerli hazinelerdir, ne dersiniz?
Karanlığı yenmenin tek yolu ışığa dönüşmektir.
Meg, en nihayetinde fevkaledinin fevkinde bir küpleme gerçekleştirerek Dünya da bir ışık savaşçısı olduğunu hem kendine hem de kendi gezegenine ışığı taşıyarak hatırlamıştır.
"Işığın savaşçısının savaşa girmekten korktuğu olmuştur.
Işığın savaşçısının, herhangi bir zaman, yalan söylediği ya da birisine ihanet ettiği olmuştur.
Işığın savaşçısının kendisine ait olmayan topraklara girdiği olmuştur.
Işığın savaşçısının, çok önemsiz nedenler yüzünden acı çektiği olmuştur.
Işığın savaşçısının, hiç değilse bir kez, ışığın savaşçısı olmadığını sandığı olmuştur.
Işığın savaşçısının manevi görevlerinde kusur işlediği olmuştur.
Işığın savaşçısının "hayır" demek isterken "evet" dediği olmuştur.
Işığın savaşçısının sevdiği birini kırdığı olmuştur.
İşte bu yüzden ışığın savaşçısıdır o, bütün bunları yaşadığı ama yine de daha iyi biri olacağına ilişkin umudunu yitirmediği için." Coelho, P. (2003). Işığın Savaşçısının El Kitabı, syf:41.
Işığın savaşçıları karanlıkla yüzleşmeye gönüllü ve ışığı getirmek için Dünyada herşeyi yapan, herşeyi göze alabilen cesur bilge yüreklerdir. Siz de onlardan biri misiniz? Evrenin Güzel Çiçekleri...
W. Churchill
Ve bir plan yapmak üzere herkesin kendi diyarına dönmesi üzerine küplenmişlerken; Meg in babasını bulma yönündeki ısrarcı ve tutkulu arzusu küplemeyi ele geçirerek onları direkt Kamazot a getirir.
Sonsuzluğa uzanan sapsarı buğday tarlasının tam ortasında Işık Savaşçıları nın hemen geri dönmeleri gerekir ve her biri Meg e çok özel armağanlar sunarlar.
Hanımefendi Kim: tehlike anında katlananları gören bir gözlük verir,
Hanımefendi Neyin Nesi: Meg'e kusurlarını hediye eder,
Hanımefendi Hangisi: hediyem emrimdir, her ne olursa olsun birbirinizden ayrılmayın der.
Şimdi hayal edelim, sürekli biçim değiştiren ve iradenin gücünün sınandığı olumlu olmayan bir zihin tarafından yönetilen bir gezegene kazara yolunuz düşse, oradan çıkış için siz, kendinize nasıl bir armağan verilmesini istersiniz?
EVRENDEKİ EN KARANLIK ZİHNE HOŞGELDİNİZ...
"Eğer yolunun basamak basamak önünde uzandığını görüyorsan, o senin yolun değil demektir. Kendi yolunu attığın her adımda yaratırsın. Bu yüzden o yol senin yolundur."
Joseph Campbell
Meg'i tüm gölgeleri ile yüzleşmeye davet eden bir yol uzanıverir önünde... Özündeki inancın ateşini, öz sevginin tılsımını, mutlak iradenin gücünü uyandırması için en sevdikleri ile sınanmaktadır. Karanlığın en yoğun olduğu alan ve zamandan geçmelidir, bir ışık olarak yeniden doğabilmesi için...
Akan yaşam serüveninizde, zaman zaman sınandığınızı belirli bir imtihandan geçmekte olduğunuzu duyumsar mısınız? Peki bu imtihanı verirken hangi biricik niteliklerinizi kullanmayı seçer ve imtihan serüveninizin sonucunda neyi/neleri fark edersiniz? ...
Meg'in dahi kardeşi Charles Wallace "O" adı verilen karanlık güç tarafından ele geçirilir ve şimdi Meg hem kardeşini hem de babasını kurtarmak durumundadır. Bu yolda tek yoldaşını ona özünden dış bedenine yansıyan muhteşemliği her an hatırlatan Calvin olacaktır.
Sizin de çevrenizde, mevcudiyetinizdeki ışığı görerek, güzel sözler ile tüm güzelliğinizi yansıtan ayna kişileriniz var mı? Onları daima yanı başınızda tutmaya özen gösterin.
Meg, babasını ararken özündeki inancın ve kararlılığın gücünü uyandıracaktır. Topolojik boyutta fraktal bir düzenin içerisindeki babasını görmesini sağlayan özündeki inancın ateşine odaklanmasıdır.
Bazen birşeyi kaybettiğimizi zannedebiliriz, herşeyin 3. boyutta göz ile görünmesi gerekmez. Kalbimiz ile görebildiklerimiz gerçektir.
Siz, kalbiniz ile neleri görüyorsunuz?
Kardeşi Charles Wallace ile yüzleştiğinde ise kusurlarının ne kadar olağanüstü olduğunu, onu evrende biricik kılanın aslında kabul zeminine taşımak yerine hep nefret duygusunu yöneltmeyi seçtiği nitelikleri olduğunu fark edecektir.
Charles Wallace bedenindeki "O" nun zihni: " Sevgi diye birşey yok. Sevgi boş ve anlamsız bir sözcüktür." diyerek haykırdığında, Meg 'in; " Evet kusurlarım var. Dağınık ve düzensiz olmam kimseye güvenmemem, düşüncesizim ve şüpheciyim. Kendimden nefret ediyorum ancak ben sevilmeyi hak ediyorum." Ben sevilmeyi hak ediyorum diye haykırdığında kendisini ilk kez olduğu gibi kabul ettiği an karanlık olan herşeyin gücünü yitirdiğine şahit oluyoruz.
Sevilmeyi her can ham ediyor lakin özümüz sevgi. Bunu sıklıkla dile getirerek ara ara haykırarak tüm hücrelerimize hatırlatmakta fayda var. Ben sevilmeyi hak ediyorum. Ben sevilmeyi hak ediyorum...
Şimdi, kendi beğenmediğiniz, sürekli eleştirdiğiniz, değişmesini çok istediğiniz niteliklerinizi davet edin zihninize. Belki de onlar sizi siz yapan en değerli hazinelerdir, ne dersiniz?
Karanlığı yenmenin tek yolu ışığa dönüşmektir.
Meg, en nihayetinde fevkaledinin fevkinde bir küpleme gerçekleştirerek Dünya da bir ışık savaşçısı olduğunu hem kendine hem de kendi gezegenine ışığı taşıyarak hatırlamıştır.
"Işığın savaşçısının savaşa girmekten korktuğu olmuştur.
Işığın savaşçısının, herhangi bir zaman, yalan söylediği ya da birisine ihanet ettiği olmuştur.
Işığın savaşçısının kendisine ait olmayan topraklara girdiği olmuştur.
Işığın savaşçısının, çok önemsiz nedenler yüzünden acı çektiği olmuştur.
Işığın savaşçısının, hiç değilse bir kez, ışığın savaşçısı olmadığını sandığı olmuştur.
Işığın savaşçısının manevi görevlerinde kusur işlediği olmuştur.
Işığın savaşçısının "hayır" demek isterken "evet" dediği olmuştur.
Işığın savaşçısının sevdiği birini kırdığı olmuştur.
İşte bu yüzden ışığın savaşçısıdır o, bütün bunları yaşadığı ama yine de daha iyi biri olacağına ilişkin umudunu yitirmediği için." Coelho, P. (2003). Işığın Savaşçısının El Kitabı, syf:41.
Işığın savaşçıları karanlıkla yüzleşmeye gönüllü ve ışığı getirmek için Dünyada herşeyi yapan, herşeyi göze alabilen cesur bilge yüreklerdir. Siz de onlardan biri misiniz? Evrenin Güzel Çiçekleri...
ÖZGE GENLİK
Uzman Psikolog
Vesta77 Psikolojik Dönüşüm ve Yaşam Akademisinin Kurucusu
www.vestaakademi.com
www.vestaakademi.com