"Hayatınızın en önemli iki günü; doğdunuz gün ve neden doğduğunuzu anladığınız gündür."
Mark Twain
Hiçbir şey yok olmaz ve unutulmaz. Tamamlanmamış, eyleme tezahür etmemiş herşey büyük bir tutku ile; iyileşmek ve anlam bulmak, çözümlenmek ve en nihayetinde mutlak "bir" liğe ulaşmak üzere koşulsuz bir sevgi ile can atar.
Bu bağlamda ölen tek birşey var olabilir o da: sonsuz yaşam döngüsünün varoluşunda yaratılan "ikilik" boyutudur. Ölüm deneyimi; "iyileşme" sürecine atılan bir adım, bir geçiştir.
İyileşme; geçmişi bütünü ile geri kazanmaktır. İnsan varlıkları, "iyileşme" sürecini doğarak ve ölerek gerçekleştirmeyi seçmişlerdir. Her yeni doğum; söylenmemişliklerin somut formda tezahür edebilmesi adına açılmış bir alandan başka birşey değildir.
"Hayat/Yaşam; ölüm-doğum döngüsünde tezahür eden kendini hatırlama yolculuğudur."
Özge Genlik
Ölüm-doğum döngüsünü varoluşsal olarak destekleyen, bu döngünün mayası nedir?
:"ACI".
"Acı" duyumsamak, Dünya gezegeninin varoluşsal mayasıdır. İnsan varlıkları, ancak "acı" hissiyatı duyumsadığında, değişim döngüsünü tetikleyerek büyük dönüşümü tezahür ettirebilirler.
Fizyolojik boyutta bir "acı" duyumsadığınızda bu size bedeninizde/vücudunuzda yolunda gitmeyen birşey olduğuna dair bir sinyaldir. "Acı"; bir yerde ilginizi talep eden bir yara olduğunu işaret eder. Hatırlayınız ki; dikkat "algı"yı değil, "ilgi"yi takip eder. Bu cümleyi bir kez daha okumayı seçin:
"Dikkat; 'algı'yı değil, 'ilgiyi takip eder!"
Bu sinyali takip ederek "acı" hissiyatını bir şekilde gidermeye ya da "acı" hissiyatını anlamlandırmaya emek verirsiniz. "Yara" tek bir şekilde iyileşebilir, olanı olduğu gibi kabul ederek, "acı" hissiyatının size iletmek istediği mesajı özümsediğinizde, gerçek iyileşme sağlanır.
Aksi halde "tedavi" olursunuz ve zamanın bir boyutunda "acı" hissiyatı kendisini farklı bir formda hatırlatır. Herşey iyileşmek için zamanını bekler, zamanın kendine has ve varoluşsal forma özgü bir ritmi mevcuttur.
Peki; size bir soru: "Zihinsel ve duygusal bedenlerinizde 'acı' duyumsadığınızda ne olur? "
Aynı mantıkla ilerlemeyi seçerseniz şu sonuca varırsınız: "İşlevsel olmayan zihinsel yargılarım, alışkanlıklarım ve inanç kalıplarım var. Şimdi düşünce sistematiğimi yeniden inşa etme vakti!
Zihinsel ve duygusal olarak özdeşleştiğim sınırlarım artık varoluşsal yaşam sürecimi desteklemiyor bu bağlamda yeni sınırlar yaratmalıyım!"
"Acılarımız en değerli yol göstericilerimizdir.
Acının içerisine doğru yürüyebilme cesareti gösterebildiğimizde dönüşür,
kim olduğumuzu hatırlarız."
Özge Genlik
Haydi şimdi beraberce "öz"e doğru bir yolculuk gerçekleştirelim mi, hep beraber bir ekmek yapalım, ne dersiniz? Şimdi, birlikte, kendimizi ekmek yapma deneyimine açıyoruz...
Şu an mevcut bulunduğumuz doğum sürecimizde malum birçoğumuz kendi ekmeğimizi kendimiz üretmeyi yeniden hatırlıyoruz. Meditatif bir süreç, öz benliğimiz ile bir olma adına derinleştiğimiz bir süreç deneyimliyoruz...
Meditasyon; zihinde hiçbir düşünce akımının olmaması hali değildir, düşüncelere bir tanık/şahit olarak yaklaşma ve olanı olduğu hali ile izlemeyi seçmektir. En yalın anlatımı ile meditasyon; kendi özümüzü görmeye başlamaktır. Ve hatırlayalım ki; herhangi bir eylem zihinde dikkati dağıtan başka birşey olmaksızın gerçekleşiyor ise bu en etkili meditasyondur.
Şimdi yanınıza kağıt ve kalem alın isterseniz renkli boya kalemleri de olabilir, belki not almak imajine ettiklerinizi dışsallaştırmak isteyebilirsiniz. Ve hazırsanız başlıyoruz!
Nazikçe odağınızı nefes alış-veriş ritminize yönlendirin, lütfen.
Malzemeleri aşağıda söylüyorum ancak öncelikle kendinize ekmek hamurunuzu yoğurmayı seçeceğiniz bir kap belirleyin (zihinsel olarak gözünüzün önünde canlandırın, lütfen).
Nasıl bir kap seçtiniz?
Kabınızın niteliğini bir gözden geçirin; büyük/küçük, çok renkli/desenli/tek renk, yuvarlak/kare/dikdörtgen/, cam/melamin/plastik, ağır/hafif vb.
(Seçtiğiniz kabın niteliği, şu an nasıl bir duygu alanı açmak niyetinde olduğunuzun ve içerisinde olmayı seçtiğiniz duygu-düşünce zemininin bir metaforudur. )
Şimdi gelelim malzemelerimize:
*Bir tatlı kaşığı tuz, bir tatlı kaşığı şeker : yaşamınızda yüzünüzde tebessüm oluşturan ve yüreğinizi hüzünle titreten "an"ları davet edin zihninize ve bir süre (kendiniz için yeterli bir süre) bedeninizde değişen hissiyatların izini sürün, lütfen.
*Bir paket maya: yaşam serüveninizde hangi alanlarda büyümek, genişlemek, yeni tecrübelere yelken açma niyetinde olduğunuzu gözden geçirin ve bedeninizdeki değişen hissiyatları fark edin, lütfen.
*Bir buçuk su bardağı ılık su: benliğinizin en derinlerinde var olan öz tutkularınıza nazikçe odağınızı yöneltin. Bir eylemi tezahür ettirirken nasıl bir motivasyon ile hareket etmeyi seçiyorsunuz? Örneğin bu ekmek yapma sürecinin başlangıç aşamasında zihninizde ne(ler) var, bedeninizde ne(ler) duyumsamaktasınız? Bir süre olanı farkındalıkla gözlemlemeyi seçin, lütfen.
*Üç bardak un: şu an hiçbirşeyi değiştirmeksizin duyumsamakta olduğunuz duygularınız ile zihninizden süzülmekte olan düşünceler arasındaki bağı gözlemleyin. Düşünceleriniz ve duygularınız nasıl bir ritimde dans ediyorlar? Hiçbir şeyi değiştirmeksizin sadece gözlemleyin, lütfen.
Şimdi bütün malzemeyi kabınızın içerisinde, tüm malzemeler birbiri ile iyice özdeşleşinceye değin yoğurun. Sürecin en önemli kısmı bu "yoğurma" işlemi. Çünkü burada tüm malzemelere ek sadece size özgü birşey katmaktasınız hamurunuza, farkında mısınız? En önemli gücünüzü veriyorsunuz, ellerinizden hamura akan enerjinizin bir eşi benzeri daha yok. Birisi ile tokalaştığınızda sadece iki el birleşmiyor, iki kalp birbirini selamlıyor, hatırlayın! Eller, kalbimizin enerjisini akıtan en önemli beden uzvumuzdur. Bugünlerde pek kimse ile tokalaşmamamızın bir sebebi de; kalbimiz ile zihnimizin çok farklı boyutlarda var oluyor olması, olabilir mi acaba ? :)) Yüreğimizin samimiyeti ile bir olduğumuz gün kucaklaşmaya başlıyoruz nitekim hatırlayınız ki; dönüşüm kalp boyutunda tezahür eder.
Evet dönelim yoğurma işlemimize, bu süreci nasıl bir ritimde gerçekleştirmeyi seçtiğinizi fark edin, lütfen.
Evet geldik sürecin en can alıcı kısıma! Oluşan hamurunuzun üzerini örtün ve yaklaşık kırk beş dakika boyunca mayalanmaya bırakın, lütfen.
Size bir soru; az sonra hamurumuza şekil verip fırına vereceğiz ve sonuçta bir ekmek elde edeceğiz değil mi? Ve bu sonuç için gerekli bütün eylemlerimizi tezahür ettirdikten sonra gönül rahatlığı ile hamurumuzu dinlenmesi, tüm malzemelerin iyice özdeşleşmesi için bıraktık.
"Bırakmak" kelimesine odağınızı yöneltin lütfen. Bu kelimenin anlamı genellikle "vazgeçmek" kelimesinin manası ile birbirine karıştırılmaktadır. Bırakmak; olanı olduğu gibi kabul ederek teslimiyet bilinci ile seçimimizi gerçekleştirmek ve sonrasında akışta var olmaktır.
Vazgeçmek ise; mevcut süreç/durumdan özgürleşerek yeni bir yolda ilerlemeyi tercih etmektir.
Önümüzdeki kırk beş dakika boyunca ekmek hamurunuz mayalanırken sizler de alın kağıdı kalemi elinize, sizlere daha önce yöneltmiş olduğum soruyu hatırlayın: "yaşamınızın hangi alanında büyümek, genişlemek niyetindesiniz?" bu alana doğru ilerlerken neleri bırakmak ve nelerden vazgeçmeyi seçtiğinizi analiz edin, lütfen.
Ekmeğimiz iyice mayalandı ve şekil vermeye hazırız. Tezgahınıza hafif un serpin ve tüm malzemeleri ile özdeşleşen hamurunuzu tezgahızına alın. Bugün minik ekmekler yapmayı seçelim mi? Haydi öyle ise hamurumuzu on iki eşit parçaya dikkatle bölelim. Ve her bir parçayı tek tek yavaş yavaş açarak "ekmek" formunu verelim.
1. parçayı ayırırken, soluğunuzun ritmine davet edin odağınızı. Ve bir niyet belirtin. İlk doğum anı, niyetimizi toprakladığımız an çok mühim. Hayatı/yaşamı nasıl karşılamayı seçiyorsunuz?
2. parçayı ayırırken; sizi diğer insan varlıklarından ayıran eş zamanlı olarak eşsiz ve benzersiz kılan niteliklerinizi düşünmeye yöneltin odağınızı. Kendinize ne kadar değer verdiğinizi ve bu değeri nasıl ışıdığınızı gözlemleyin.
3. parçayı ayırırken; algınızı nelerin biçimlendirdiğini gözlemleyin. Nasıl bir düşünme yapısını tezahür ettiriyorsunuz? En yakın çevrenizdeki insanları düşünün, (aile üyeleri, komşularınızı arkadaşlarınız) onlarla nasıl bir iletişim tonunda ilişki kurmayı seçtiğini gözlemleyin.
4. parçayı ayırırken; büyük aile bireylerini düşünün, onlarla olan anılarıza doğru yelken açsın zihniniz, özgür bırakın düşünce akımlarınızı. Acaba büyükbabanızın babasının babası nasıl biri idi? Şimdi fizyolojik beden boyutunda hayatta olsa, ona ne söylemek(ne(ler) sormak istersiniz?
5. parçayı ayırırken; yaratıcılığınızı nasıl eylemler ile tezahür etmeyi seçtiğinizi gözlemleyin. Özünüzdeki "aşk"ı nasıl ifade etmeyi seçiyorsunuz? Yaşam serüveninize neler keyif ve tatmin aromaları ile sizlere eşlik ediyor?
6. parçayı ayırırken; eşsiz niteliğinizi nerede ve nasıl hizmete sunmayı seçtiğinizi gözden geçirin. "Zayıf" olduğunu varsaydınız ya da gözlemlediğiniz yönlerinizi zihinsel merceğiniz ile bir kez daha irdeleyin ve şunu hatırlayarak "zayıf" olarak nitelendirdiğiniz yönünüz, "güçlü" yönünüzün en önemli besleyicisidir.
7. parçayı ayırırken; birebir temas halinde olduğunuz ilişkilerinizi değerlendirin. İlişkileriniz sizi size yansıtan birer ayna vazifesi görürler. Şimdi şu anın kalitesinde aynada ne görmekte isiniz? Ve gördüğünüz şey karşısında bedeninizde ne gibi hissiyatlar duyumsamaktasınız?
8. parçayı ayırırken; sizi kriz süreci deneyimlemeye sevk eden olay/durum/kişileri gözünüzün önüne davet edin. Ve teşekkür edin her bir sürece tek tek... Her kriz süreci sonrası yeniden doğma şansına nail oldunuz ve öz benliğinize bir adım daha yaklaşabildiniz. Her kriz süreci "büyüme ve olgunlaşmanın" en önemli tetikleyicisidir ve ancak bu şekilde özünüzdeki güçlü savaşçı ile yeniden bir olma zeminini yaratabilirsiniz.
9. parçayı ayırırken; hayatı/yaşamı nasıl bir felsefe ile değerlendirmeyi seçtiğinizi gözlemleyin. Keşif odağınızda ne(ler) yer alıyor? Nelere, nereye doğru yaşam nehri sizi davet ediyor?
10. parçayı ayırırken; toplumun sizi nasıl gördüğünü, nasıl duyumsadığını gözlemleyin. Toplum önündeki statünüz sizin için ne anlam ifade ediyor? Bu statünüzü şu an bıraksanız nasıl hissiyatlar deneyimlersiniz? Ve "anne", "annelik" kavramlarınıza odağınızı yöneltin, ne(ler duyumsuyorsunuz?
Anneniz ile ilişki boyutunuzu bir objeye/nesneye benzetecek olsanız bu obje/nesne ne olur?
11. parçayı ayırırken; gelecek zaman boyutlarına ilişkin umutlarınızı, ümitlerinizi çağırın kalbinize. Kalbinizin ritmine kulak kabartın. Kalbinizin bu ritimde atmasının en önemli destekçisi/destekçileri neler olabilir?
12. parçayı ayırırken; ilahi planı düşünün, siz bu evrensel eşsiz matematiksel planın özünde nerede konumlandığınızı duyumsuyorsunuz?
Okyanusun özündeki bir dalga olduğunuzu imgeleyin ve sadece bir dalga olarak, 'gayb' olarak nitelendirmeyi seçtiğiniz süreç deneyimleriniz ve bu süreç deneyimlerinin size nasıl ışık tutmuş olabileceğini içsel olarak değerlendirin, lütfen.
Evet! Ekmekçiklerimiz hazır lakin otuz dakikacık daha mayalanmaya gereksinimleri var, şimdi ekmeklerinizi fırın tepsinize alın ve üzerlerini bir bez ile kapatarak mayalanmaya bırakın.
Bu 30 dakika boyunca, ekmekleri 12 eşit parçaya ayırırken verdiğiniz içsel yanıtları gözden geçirmek ve bu samimi yanıtların pişmesi, bir diğer deyim ile içsel/öz ateş ile gerçekliğe dönüşmesi için, odağınızı nereye yöneltmeniz gerektiğine dair nasıl bir gereksinim duyumsadığınızı hatırlamak üzere kendinize izin verin, lütfen.Bu arada fırınınızı 225 derece önceden ısıtın!
Yaşamda 'yeni' bir formda var olabilmek için öz ateşinizi, üretme/yaratma enerjinizi büyük bir adanmışlıkla, bağlılıkla kalbinize yönelttiğiniz an, özünüzdeki sonsuz alev ile bir olduğunuzu görerek, gerçekte kim olduğunuzu/ nasıl bir form olduğunuzu hatırlıyorsunuz, değil mi?
Otuz dakikanın sonunda, ekmekçiklerinizi fırınınıza 25-30 dakika boyunca pişmek üzere bırakın, lütfen.
Ve bu süreçte; özünüzdeki alevin odağına yönelin. Sessiziliğin özündeki sesin melodisine bırakıverin kendinizi. Ekmekçikleriniz pişti! Bakın bakalım nasıl bir koku duyumsuyorsunuz? Nasıl görünüyorlar? Artık ne un, ne tuz, ne şeker ne maya, ne de su; tek başına bir anlam ifade etmiyor gördüğünüz gibi, her biri birbiri ile özdeşleşerek bambaşka bir forma var ettiler.
Peki ya siz? Şu an nasıl kokuyorsunuz? Nasıl görünüyorsunuz? Şöyle birkaç dakika içsel olarak görün kendinizi, sonra geçin aynanın karşısına ve gözlerinizin en derinlerine değin derin derin bakın nasıl/neden doğmayı seçtiğinizi gördünüz mü?
Gördüğünüz gibi şu an "yeni bir sen" e hoş geldin demektesiniz, farkında mısınız?
HOŞ GELDİN!
(yukarıda yer alan bu fotoğrafta dün akşam yaptığım pideden bir parça :))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder