14 Ocak 2018 Pazar

BİRİ BURAYA AİT DEĞİL, ONU BUL...

Her yeni doğan olağanüstü güzellikteki gün ile birlikte somut forma dönüştürmekte olduğunuz varoluşsal yeteneklerinizi icra etmeye yol alırken  hangi yolu izlemeyi tercih ediyorsunuz?...

Şimdi, ilk paragrafta yönelttiğim soruyu somut Dünya realitesinde  algılamayı seçelim. Sıklıkla rotanızı değiştirir, vasıta aracınızı değiştirir ve yeni güzellikler keşfetmenin gizeminin izini mi sürersiniz yoksa, rutinden yana olup sürekli aynı vasıta ile aynı güzergahta ilerlemeyi tercih ederek her an aynılığın varoluşundaki farklılıklara mı odağınızı yöneltmeyi tercih ediyorsunuz?...


GÜVEN...
Diyelim ki; hergün işyerinize varabilmek için banliyö trenini kullanmayı seçen bir yolcusunuz. Hergün aynı saatte trende var olduğunuz için, trendeki birçok simaya doğal olarak aşinasınız. Tüm istasyonları biliyorsunuz, kompartımanların nasıl göründüğü, dokusu, kokusu bütünüyle hafızanızın en derinlerine işlenmiş. Dolayısıyla banliyö treni artık sizin en güvendiğiniz alanlardan biri haline dönüşüvermiş.  Sahi "güven" nedir? Nedir "güven"mek? "Sana güveniyorum"., "Kendime güveniyorum"., "Sürece güveniyorum"., ... ve benzeri ifadeler ağzımızdan istekle telaffuz edilirken asıl olarak özümüzden ne demeyi seçtiğimizi hiç düşündünüz mü? Hep beraber zihinsel akışımızı "güven" kelimesi üzerine yönlendirelim mi? 

Türk dil kurumu sözlüğüne göre "güven" sözcüğünün anlamları şöyle:

1. "korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu, itimat",
2. "yüreklilik, cesaret"

Özge'ce güven; herşeyin varoluşun ardında mükemmel bir matematiksel dehanın resmini her an yaratmakta olduğu bilinci ile teslimiyetle yol almaktır. 

Sizce? güven:..................................................................................................................................

.........................................................................................................................................................

Bir insan varlığı kendi yaradışının güzelliği ile buluştukça özündeki güven ve inanç eş zamanlı olarak çoğalarak maddi düzenekte tezahür eder. Dış dünyada azaldıkça iç dünyasında çoğalır insan... 

Yolcu, bazı anlarda ne kadar "güven" duyumsadığı üzerine sınanmalar deneyimler. Bu anlar genellikle "denge" de olma halimizin sarsıntıya uğradığı zaman süreçlerinde kapımızı tıklatırlar...
Örneğin Yolcu (The Commuter) filminde Liam Neeson ın hayat verdiği sigortacılık mesleğini icra etmekte olan emekli polis memuru Michael McCauley in tam da işten çıkartıldığını öğrendiği gün yüz bin doların sahibi olabileceği esrarengiz bir teklif ile karşı karşıya kalması gibi...
Şimdi kendimizi Michael in gözlerinden Dünya yı yorumlarken vizyonlayalım. İşten çıkartılmışız çok değer verdiğimiz sevgi dolu bir ailemiz var ve onlara henüz işten çıkartıldığımızı söyleyememişiz. Hergün işyerimize gitmek üzere yolculuk etmeyi tercih ettiğimiz banliyö trenine yine biniyoruz, kompartımanların birinde oturacak bir yer seçtikten sonra tam da büyük bir iştah ile kitabımızı okumaya dalacakken, karşımızda hoş, güzel, alımlı, zeki bakışları ile ilgi merak uyandıran bir kadın beliriveriyor ve bizden şu an bu trende aslında buraya ait olmayan bir kişiyi bulmamızı istiyor, üstelik o kişiyi bulmamız karşılığında yüz bin dolar teklif ediyor... Kendinizi nasıl duygular denyimlerken bulursunuz ve yanıtınız ne olur? 

HER SEÇİM YENİ BİR DOĞUM ANIDIR...

Sunulan teklifi kabul etmek ya da etmemek sizin seçiminiz. Ve her seçim bir an doğurur, yepyeni bir yol açar yolcuya...Ve her seçimde kendimize bir adım daha yaklaşırken yeni yolculukta çok şey öğrenme fırsatı yakalarız, en çok da kendimizi hatırlamaya dair...

Her gerçekleşen seçimin yönü, en yoğun olarak tatmin edilmesi gereken ihtiyaca yöneliktir. Para adını verdiğimiz maddeye yönelik ihtiyacınız var ise muhtemelen size sunulan cazip bir teklifi hemen red etmeyi seçmeyeceksinizdir. Michael'ın, merak duygusuna eşlik eden hamleler ile kendisini, kendi aynasında tanıyacağı bir oyun içersinde bulduğu gibi bakalım sizin seçiminiz size neler sunuyor? 

Eğer birşey planlamadığımız, istemediğimiz, ya da bizim kontrolümüz altında gerçekleşmiyorsa; yaşama istediklerimizi sunması için zorlayıcı tutumlar ile yaklaşmayı seçebiliriz, yaşama yönelik olumsuz tutumlar sergileyerek bir diğerini başımıza gelenler için suçlamayı veya yaşama küsmeyi tercih ederek seçim yapmama hakkımızı kullanabiliriz ki seçim yapmamak da bir seçimdir ne de olsa :) Halbuki seçimler çoktan gerçekleşmiş mevcut bedenimizdeki yaşamımızda hatırlamamız gerekenlere dair rota beden almayı seçerken belirlenmiştir. Ancak biz bu bilgiyi birçoğumuz hatırlayamadığımız için; şu an kendi zihinsel dünyamız içerisinde isteklerimiz gerçekleşmediğinde bunun pek de olumlu olmadığını düşünerek iç dünyamızda panik ve korku hissiyatlarını uyandırmayı seçmekteyiz. Ve çoğu zaman boyutunda,  kaybettiklerimizin ardından hemen daha fazla kazanmaya yöneltiyoruz rotayı. Oysa ki; durmak ve sindirmek için kendimize alan ve zaman tanıma yönünde ilerlersek, neden-sonuç döngüsünü daha net görüp algılayabiliriz. Ve hayatın bizlere sunduğu deneyimin,  neyi hatırlatmaya yönelik olduğunu kavrayabiliriz. İşte bu noktada cesaretle, yüreklilikle diğer bir deyim ile öz-e-güven ile yol almak yolcunun yolunu ışır...

Gelelim bizim yolcunun yoluna; Michael merak ile paranın bir kısmını bahsi geçtiği gibi saklandığı yerde bulur ve ardından trende oraya ait olmadığı öne sürülen yolcuyu bulmak için oyuna tam olarak gönülden istemese de dahil olmuş olur. Ve artık ona, kendisinden başka kimse yardım edemeyecektir. Kendi seçiminin sonuçları ile kendisi yüzleşecektir. İlk olarak değer verdiği bir arkdaşının ölümünü izlemek ile yüzleşir sonrasında trende birkaç kişinin daha ölümüne tanıklık etmek durumunda kalır. Seçimlerimizi gerçekleştirdikten sonra sonuçları için mutlak bir teslimiyet bilinci ile ilerlemeyi seçtiğimiz an gerçekten seçim yapmış oluruz ve hayat akar. Seçimimizin sonuçlarını başka insanlara yöneltiyorsak o zaman gerçekte bir seçim gerçekleştirmiş sayılmayız ve yeni baştan bir döngü yaratmış oluruz farkında olarak ya da olmayarak. Hatırlamamız gerekenleri hatırlayıncaya kadar yaşam oyunu yeniden kurar, tam bitti dediğimiz yerden yeniden başlar, yuvaya dönünceye dek...

Filmin sonunda ne gerçekleşiyor sizce? Michael ondan bulunması talep edilen yolcuyu buluyor mu? Ya da oyunu yarıda bırakıp kaçıp gidiyor mu? Siz olsanız nasıl davranmayı seçersiniz? 
Maalesef ki tahmin edeceğiniz üzere kaçıp gitmeyi çok istese de Michael oyunu sonuna kadar sürdürüyor ve en nihayetinde çok güvendiği eski bir meslektaşının kendisine bir oyun oynamakta olduğunu anlıyor. Herşeyi aslında onu çok iyi bilen bir arkadaşı planlamış.
Yaşam oyununda, güvenimizi kazanmış insanlara yönelik kartlarımızı hep açık oynarız. Ailemiz, ailemiz kadar bizi bilen insanlara yönelik derin bir güven duygusu besleriz. Ve bu insanlardan gördüğümüz saadakatsizlik derin yaralar açılmasına vesile olabilir. Lakin bu yaraların da anlatmak istedikleri hikayeler ve her hikayenin sonunda hatırlanacak bir mesaj gizlidir. Olay/durum her ne kadar olumlu ve iyi görünmese de bizim için en iyi gerçekleşebilecek olan ihtimaldir. Her bir yara bizim kendimize açılan kapımızdır, gerçekliğe bir adım daha yaklaşabilmemiz için...
Yolcumuz Michael için deneyimledikleri iyi bir sınanma olsa da sonunda kendi vicadının sesini dinleyerek yol almayı seçiyor. Seçtiğimiz yolda seçimimiz doğrultusunda yeni seçimler yapabilmekte özgürüz ve bunu ancak kalbin sesi ile buluşanlar gerçekleştirebilir. Trende hayatta kalan yolcuların kahramanı olan Michael vicdanın sesini dinleyerek yol almanın her daim aydınlığa çıkacağını gözler önüne bilgelikle sunuyor, özündeki kahramana bir adım daha yaklaşmayı seçerek...

Ya siz? Özünüzdeki kahramana kulak vermeyi seçiyor musunuz? Ait olmayanı buldukça, keşfettikçe ait olana bir adım daha yaklaşmakta iken...




























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder