Ağaçlar;
pek çok kültür ve dini inançlarda “yaşam enerjisini” temsil etmektedir.
Keltler; evrenle ağaçları eşdeğer olarak görürdü. Ağaçların; doğum-hayat ve
yeniden doğma döngüsünü temsil ettiğine inanılırdı.
Türkiye de
10 yıldır yaşanmakta olan doğum sancılarının en şiddetlilerini son 7 gündür her
canlı daha şiddetli halde hissetti ve hissetmeye devam ediyor. Olayları biraz
daha geniş açıdan değerlendirmenin yerinde olacağını düşünmekteyim.
Türkiye de
ve diğer tüm dünya ülkelerinde insan varlığı “yeniden doğuş” aşaması
yaşanmakta. Birçok insan varlığı, evrendeki tüm enerjilerle tek bir kaynağa
bağlı olduğunu her zamankinden daha güçlü ve kuvvetli hissediyor. Ye-iç-yat-çocuk doğur-işe git-belli bir
inancın getirdiklerini uygula-sev-sevdiğini ifade et-iş üret-yeni projelerde
aktif rol al-……vb. Eeee peki “neden”? “Neden bu dünya gezegeninde varım?” “Niçin
var oldum?”, “Kimim ben?” gibi varoluşsal soruların yankılandığı bir Yeni Çağ
da kökleniyoruz artık. Ve bu enerjilerin dünya gezegenindeki zeminlerinde kendilerini göstermeleri de
farklı biçimlerde, şekillerde kendisini göstermektedir.
Gelelim
Taksim Gezi Parkındaki “özgürlük direnişine”,
bu olay Türkiye de yaşayan insanların ruhsal sağlıklarının harap
olduğunun apaçık ortaya konulmasıdır. Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre;
depresif bozukluk 2020 yılında Dünya genelinde en aygın 3. Ruhsal bozukluk olacaktır.
Türkiye de ise hızla yayılan bir veba gibi, şimdiden kalp ve kronik damar
hastalıklarının ardından, en çok tanı konan 2. Ruhsal bozukluk olduğunu
bilmekteyiz. Depresyonun aslında çok basit bir açılımı var= öfke duygusunu
kendine yönlendirme. Kişinin kendi varoluşuna yönelik yoğun “öfke” duygusu hissetmesi
ve geleceğe yönelik ve aynı zamanda varoluşuna yönelik anlam atfedememe sürecidir.
Gezi
Parkındaki direniş uygulamasının ardından pek çok insan kendi görüşünü ifade
ediyor; “Sen böylesin, o şöyle, bu böyle…” (Şimdi Özge’nin de bir duruşu ve
görüşü var, şimdi ve burada onu bir kenara koyarak görüşümü bildiriyorum, biraz
daha yüksekten kuşbakışı gözlemlemeye çalışıyorum yaşananları şu an). Dünya üzerinde “mutlak doğru-mutlak yanlış”
diye bir şey yok! Dolayısı ile ne kimse haklı, ne de kimse haksız… Ne yapmalı?
Bundan sonra nasıl davranılmalı? Bir insan olarak neler yapabiliriz? Gibi soruların
sorulması gerekirken; sadece bir tarafı yücelterek-düğer tarafı karalayarak, bir
şeyler dönüşür mü? Bir şeyler iyileşir mi? Hayır, hayır, hayır. Böyle yürümez. Hoşumuza gitmeyen görüşlere “saygı”
duymayı öğrenmemiz gerekiyor. Sen öyle düşünüyorsun, arkadaşım bunu görüyorum
ve KABUL EDİYORUM ANCAK BEN DE YA DA BİZ DE ……….. ŞEKLİNDE DÜŞÜNÜYORUZ.
Biçiminde görüşlerimizi bildirmeyi öğrenmeliyiz. Öğrenebilir miyiz? Evet,
öğrenebiliriz, bunu başarabiliriz, bir insan isterse tüm dünya gezegenindeki
belirli enerjileri dönüştürebilecek güce ve potansiyele sahibiz. Bunun özgürce yapılabileceğinin bir örneğini
31Mayıs 2013 de yaşadık! Ancak bunu herkesin yapabilmeyi, uygulamayı öğrenmesi
gerekiyor…
Taksim
deki “özgürlük direnişine” katılmadım, kendi görüşlerimi belirttim ve bolca meditasyon
çalışması yaptım. Neler hissettiğimi ve gördüğümü burada anlatabilecek
kelimeler bulamıyorum, çünkü bu duyguları anlatabileceğim kelimeler henüz yok
ya da ben bilmiyorum. Niye katılmadım, bu harekete? Çünkü, şunu çok iyi
biliyorum ki; “ne ekersen onu biçersin” bu dünya ya ne verirseniz o da size onu
verecektir. Şunu hatırlayalım; dünya bizim içimizde var oluyor, dışımızda bir
yerde değil! Ben dünyamıza ve insan varlığına şifa vermeyi tercih ettim. Nötr
kalabilmek çok zordur ancak başarabilirseniz… Mutlak ile bağlantı kurduğunuzda
farkındalık bilinciniz öylesine yükseliyor ki; şu an ne konuşuluyor, ne yapıyor
bu insanlar-bir an kopuş yaşıyorsunuz. Neyse kendi deneyimlerimi bir kenara
koyacak olursam; hükümette görev alan
her bireyin ve Taksim Gezi Parkındaki tüm vatandaşlarımızın psikolojik destek
almaları gerekmektedir.
“Haydi
bakalım, izin verdik çıksınlar parka ne yapacaklar bir görelim.” “ne olursa
olsun, oraya kışla yapılacaktır.” Şeklinde ulusuna hitap eden bir yöneticinin
çok ciddi psikolojik sağlık sorunları vardır. Ve o yöneticiyi, kendisini
yönetmeye dair hak veren insan varlıklarının da eşit ölçüde psikolojik sağlık
sorunları vardır, lütfen ruhsal sağlığınızı tedavi ettiriniz.
Ayrıca;
söylemler karşısında “vay, sen bunu bize nasıl söylersin, seni diktatör, hadi
git seni istemiyoruz, çek git!” diyen insan varlığının da çok ciddi psikolojik
sağlık sorunları vardır.
Şunu
hatırlayalım; bir şeyi dışlayarak, iterek, ret ederek yok edemezsiniz! Ancak
dönüştürebiliriz!
Nasıl
dönüştüreceğiz?
Bir
olduğumuzu hatırlayarak, tek bir nefesiz. Bedenlerimiz ölümlü olabilir ancak
bizler ölümsüz ruhani varlıklarız.
Nasıl
dönüşümü uygulayacağız?
Önce
kendimizi bilerek. “KENDİNİ BİL” Sonrasında ise ; “Sevmeyi öğrenerek”, evet
koşulsuz kayıtsız önce kendimizi sevmeyi öğreneceğiz sonra da tüm canlıları
sevmeyi öğreneceğiz.
SEVGİNİN
İYİ EDEMEYECEĞİ HİÇBİR YARA YOKTUR, LÜTFEN YARALANAN RUHLARIMIZI SEVMEYİ TERCİH
EDELİM…
Bizler dünya gezegenine sevgiyi oluşturmak için geldik, hatırlayalım...
Sevgiyle,
Özge
GENLİK
Uzman
Psikolog