2 Haziran 2013 Pazar

YENİDEN DOĞUŞUN SANCILARI

Ağaçlar; pek çok kültür ve dini inançlarda “yaşam enerjisini” temsil etmektedir. Keltler; evrenle ağaçları eşdeğer olarak görürdü. Ağaçların; doğum-hayat ve yeniden doğma döngüsünü temsil ettiğine inanılırdı.

Türkiye de 10 yıldır yaşanmakta olan doğum sancılarının en şiddetlilerini son 7 gündür her canlı daha şiddetli halde hissetti ve hissetmeye devam ediyor. Olayları biraz daha geniş açıdan değerlendirmenin yerinde olacağını düşünmekteyim.


Türkiye de ve diğer tüm dünya ülkelerinde insan varlığı “yeniden doğuş” aşaması yaşanmakta. Birçok insan varlığı, evrendeki tüm enerjilerle tek bir kaynağa bağlı olduğunu her zamankinden daha güçlü ve kuvvetli hissediyor.  Ye-iç-yat-çocuk doğur-işe git-belli bir inancın getirdiklerini uygula-sev-sevdiğini ifade et-iş üret-yeni projelerde aktif rol al-……vb. Eeee peki “neden”? “Neden bu dünya gezegeninde varım?” “Niçin var oldum?”, “Kimim ben?” gibi varoluşsal soruların yankılandığı bir Yeni Çağ da kökleniyoruz artık. Ve bu enerjilerin dünya gezegenindeki  zeminlerinde kendilerini göstermeleri de farklı biçimlerde, şekillerde kendisini göstermektedir.  

Gelelim Taksim Gezi Parkındaki “özgürlük direnişine”,  bu olay Türkiye de yaşayan insanların ruhsal sağlıklarının harap olduğunun apaçık ortaya konulmasıdır. Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre; depresif bozukluk 2020 yılında Dünya genelinde en aygın 3. Ruhsal bozukluk olacaktır. Türkiye de ise hızla yayılan bir veba gibi, şimdiden kalp ve kronik damar hastalıklarının ardından, en çok tanı konan 2. Ruhsal bozukluk olduğunu bilmekteyiz. Depresyonun aslında çok basit bir açılımı var= öfke duygusunu kendine yönlendirme. Kişinin kendi varoluşuna yönelik yoğun “öfke” duygusu hissetmesi ve geleceğe yönelik ve aynı zamanda varoluşuna yönelik anlam atfedememe sürecidir.

Gezi Parkındaki direniş uygulamasının ardından pek çok insan kendi görüşünü ifade ediyor; “Sen böylesin, o şöyle, bu böyle…” (Şimdi Özge’nin de bir duruşu ve görüşü var, şimdi ve burada onu bir kenara koyarak görüşümü bildiriyorum, biraz daha yüksekten kuşbakışı gözlemlemeye çalışıyorum yaşananları şu an).  Dünya üzerinde “mutlak doğru-mutlak yanlış” diye bir şey yok! Dolayısı ile ne kimse haklı, ne de kimse haksız… Ne yapmalı? Bundan sonra nasıl davranılmalı? Bir insan olarak neler yapabiliriz? Gibi soruların sorulması gerekirken; sadece bir tarafı yücelterek-düğer tarafı karalayarak, bir şeyler dönüşür mü? Bir şeyler iyileşir mi? Hayır, hayır, hayır.  Böyle yürümez. Hoşumuza gitmeyen görüşlere “saygı” duymayı öğrenmemiz gerekiyor. Sen öyle düşünüyorsun, arkadaşım bunu görüyorum ve KABUL EDİYORUM ANCAK BEN DE YA DA BİZ DE ……….. ŞEKLİNDE DÜŞÜNÜYORUZ. Biçiminde görüşlerimizi bildirmeyi öğrenmeliyiz. Öğrenebilir miyiz? Evet, öğrenebiliriz, bunu başarabiliriz, bir insan isterse tüm dünya gezegenindeki belirli enerjileri dönüştürebilecek güce ve potansiyele sahibiz.  Bunun özgürce yapılabileceğinin bir örneğini 31Mayıs 2013 de yaşadık! Ancak bunu herkesin yapabilmeyi, uygulamayı öğrenmesi gerekiyor…

Taksim deki “özgürlük direnişine” katılmadım, kendi görüşlerimi belirttim ve bolca meditasyon çalışması yaptım. Neler hissettiğimi ve gördüğümü burada anlatabilecek kelimeler bulamıyorum, çünkü bu duyguları anlatabileceğim kelimeler henüz yok ya da ben bilmiyorum. Niye katılmadım, bu harekete? Çünkü, şunu çok iyi biliyorum ki; “ne ekersen onu biçersin” bu dünya ya ne verirseniz o da size onu verecektir. Şunu hatırlayalım; dünya bizim içimizde var oluyor, dışımızda bir yerde değil! Ben dünyamıza ve insan varlığına şifa vermeyi tercih ettim. Nötr kalabilmek çok zordur ancak başarabilirseniz… Mutlak ile bağlantı kurduğunuzda farkındalık bilinciniz öylesine yükseliyor ki; şu an ne konuşuluyor, ne yapıyor bu insanlar-bir an kopuş yaşıyorsunuz. Neyse kendi deneyimlerimi bir kenara koyacak olursam;  hükümette görev alan her bireyin ve Taksim Gezi Parkındaki tüm vatandaşlarımızın psikolojik destek almaları gerekmektedir. 


“Haydi bakalım, izin verdik çıksınlar parka ne yapacaklar bir görelim.” “ne olursa olsun, oraya kışla yapılacaktır.” Şeklinde ulusuna hitap eden bir yöneticinin çok ciddi psikolojik sağlık sorunları vardır. Ve o yöneticiyi, kendisini yönetmeye dair hak veren insan varlıklarının da eşit ölçüde psikolojik sağlık sorunları vardır, lütfen ruhsal sağlığınızı tedavi ettiriniz.
Ayrıca; söylemler karşısında “vay, sen bunu bize nasıl söylersin, seni diktatör, hadi git seni istemiyoruz, çek git!” diyen insan varlığının da çok ciddi psikolojik sağlık sorunları vardır.

Şunu hatırlayalım; bir şeyi dışlayarak, iterek, ret ederek yok edemezsiniz! Ancak dönüştürebiliriz!  
Nasıl dönüştüreceğiz?
Bir olduğumuzu hatırlayarak, tek bir nefesiz. Bedenlerimiz ölümlü olabilir ancak bizler ölümsüz ruhani varlıklarız.
Nasıl dönüşümü uygulayacağız?
Önce kendimizi bilerek. “KENDİNİ BİL” Sonrasında ise ; “Sevmeyi öğrenerek”, evet koşulsuz kayıtsız önce kendimizi sevmeyi öğreneceğiz sonra da tüm canlıları sevmeyi öğreneceğiz.

SEVGİNİN İYİ EDEMEYECEĞİ HİÇBİR YARA YOKTUR, LÜTFEN YARALANAN RUHLARIMIZI SEVMEYİ TERCİH EDELİM…

Bizler dünya gezegenine sevgiyi oluşturmak için geldik, hatırlayalım...

Sevgiyle,
Özge GENLİK

Uzman Psikolog