16 Temmuz 2017 Pazar

EVE DÖNÜŞ


KADER AĞLARINI ÖRÜYOR...


Şu an bulunduğunuz zeminde bir örümcek tam yanıbaşınızda, ne yaparsınız?
Bedeninizde neler duyumsuyorsunuz şu an?
Şimdi zihninizden neler geçiyor?
Ve gerçekleştiriyor olduğunuz eylem..............................................................

Örümcekler, masumca sebatla adeta sihirli kabileyeti ile ağlarını ören, kozmik yaratılışın en eşsiz canlıları...

Bir mucize gerçekleşiyor ve yanıbaşınızdaki örümcek şimdi sizi ısırıyor eş zamanlı olarak size olağanüstü yetenekler bahşediyor. Şimdi bu örümceğe ilişkin duygularınızda / hissiyatlarınızda bir değişim gerçekleşiyor mu?
Bir anda çok güçlü bir süper kahraman oluverdiniz :)
Bir kahraman olarak en önemli niteliğiniz nedir? Uçabiliyor musunuz? Dokunduğunuz herşeyi istediğiniz şeye dönüştürme gücünüz var mı? Duvarların üzerinde yürüyebiliyor musunuz?
Vücudunuzu istediğiniz forma dönüştürebiliyor musunuz hem fiziksel hem de ruhsal olarak; biçim değiştirerek başka bir bireyin yerine geçebiliyor musunuz?...
Ben süper bir kahramanım ve beni en iyi niteleyen özelliğim.......................................................cümleyi tamamlarken ilk zihninize gelenleri özgürce ifade edin, bir süre sonra fark edeceksiniz ki zaten bir insan varlığı olarak tahmin ettiğinizin ötesinde süper bir gücünüz zaten hali hazırda mevcut: yaratım gücü. Sizler herşeyi yaratma potansiyeline sahip eşsiz sonsuz ruhani varlıklarsınız, hatılıyorsunuz değil mi? :)

Şimdi çok değerli uğurlu örümceğin size bahşettiği süper niteliklere geri dönelim; mesela ağ örebiliyorsunuz, ve en anlamlısı yarattığınız her ağ bir hikaye anlatıyor, her an yaratmayı seçtiğiniz kaderinizin hikayesini, hıımmm sizin ki nasıl bir hikaye; tatlı mı, acı mı, ekşi mi yoksa birazcık tuzlu mu? Belki de her bir tadın ağzınızda dengeli dağılmayı seçtiği eşsiz bir taddır, kim bilir?
Her bir ördüğünüz ağ bir sembol yaratıyorsa, nasıl bir sembol yaratmayı seçersiniz? Haydi biraz gözünüzün önünde canlardırın eşsiz ağınız tüm evrene bir mesaj veriyor. Bu mesaj:/şu an varoluşumun hikayesinin ana mesajı:  .....................................................................................................



BÜYÜK BİR GÜÇ BERABERİNDE BÜYÜK BİR SORUMLULUK GETİRİR 

(Örümcek Adamın varoluş hikayesinin ana mesajı)

Örümcek adamın özgün yaratıcısı Stan Lee; ilk kez  örümcek formundaki süper kahramanını tanıttığında yapımcısından duyduğu ilk cümlenin: "örümcekleri kimse sevmez ki..." olduğunu biliyor musunuz?

Emek verdiğiniz, yaratıcı potansiyelinizin tezahüründe oluşturduğunuz herşeye öncelikle kendi yüreğiniz ile inandıktan sonra hayallerinizin gerçeğe dönüşmemesi için herhangi bir neden var oluşunu sürdüremez.
Örümcek Adam : Eve Dönüş filminde de aynı yaratıcısı Stan Lee gibi inandığı yolda her ne olursa olsun öz sesini dinleyerek ilerleyen genç, cesur, sebatkar ve bizlerin zihinlerine çok önemli mesajıları ilmek ilmek ören bir Peter Parker var karşımızda;   bizlere denemekten hiç çekinmemiz aynı zamanda hiç vazgeçmememiz gerekliliğini hatırlatıyor. Hiç risk alınmamış bir yaşam hiç yaşanmamış bir yaşamdır dercesine defalarca üstlendiği görevleri eline yüzüne bulaştırsa da herşeyi yoluna koyabileceği inancından bir zerre dahi kaybetmeden sürekli olarak yolda olan bir Örümcek Adam ile Eve Dönüş yolculuğumuza azim  ve cesaret yoldaşlarımız ile bereberce çıkıyoruz...

Her ne kadar filmdeki aksiyon sahneleri, Peter Parker ın yaşı, filmin yavaş akışı olumlu olmayan bir takım eleştiri kıskaçlarına takılmış olsa da önemli olan görünenin ardındaki görebilmektir, değil mi?
Filmin özündeki mesaj oldukça değerli:  Deneyimlerimiz bizi biz yapandır. Deneyimlerimiz yolu ile özümüzdeki sonsuz güç potansiyeli eşsiz sesini varoluşun melodisine dahil eder. Hiç iz olmayan bir yolda yolculuğa çıkmaya niyet ettiğimizde mutlak kabul ve teslimiyetin gücünden beslenir ve akışta var olarak sağlıklı olma = denge halini deneyimleyebiliriz.


EVE DÖNÜŞ

Bir eviniz var mı? 
Bu soru zihninizde ilk belirdiği an ne(ler) duyumsuyorsunuz? 
Belki de çoktan evet bir evim var kelimeleri birbiri ile ağ kurarak inceden inceye yayılıverdi dudaklarınızın arasından... belki de birden fazla eviniz olduğunu söylemekte zihniniz... :))

Halbuki her birimizin sadece 1 adet evi var, değil mi? O da: "öz" evimiz = kaynağımız...

Gerçekte ev neresi? Eviniz neresi? Ve hangi amaca hizmet ediyor?


Ev-rahim-sığınak-mağara: geçmişin geleceğe dönüştüğü zemin. Özgür eşsiz insan varlığının sonsuz potansiyelinin fiziksel olarak doğmasına destek sunan, özgün bir sanat eserinin doğumuna vesile olan alan ve zamandır. 

Hayat adını vermeyi seçtiğimiz; ölüm-doğum döngüsünde tezahür eden kendini hatırlama yolculuğunda eve geri dönüş için tek bir hamle gerekiyor o da; "keşfederek özü hatırlamak"...

Her birimiz "bir" olduğumuza göre mutlak "BİR"in farklı yansımaları olduğumuza göre belki de ilk adım bu yanılsamalar dünyasının idrakıdır, ne dersiniz? 

Herşey olmak, en iyisi olmak yerine sadece 
kendin olabilen kendini bulduğun an 
eve dönüş kapısı aralanıverir...

Doğduğumuz an; kim olduğumuzu, neden-niçin-nasıl Dünya adı verilen minik mavi güzel, ışık gezegenimizde beden almayı seçtiğimizi bildiğimiz andır. Yaş aldıkça bilinç boyutumuzun üzerine bir sis perdesi iniverir ağır ağır... Özellikle çocukluk çağlarımızda herşeyi yapabileceğimizi söyleriz, korkusuzca cesurca, "bana hiçbir şey olmaz" dercesine eylemlerimizi tezahür ettiririz.  Halen özümüzdeki güç ile temas halinde olduğumuzdandır, bu "içimizden, geldiği gibi" eylemde olma hallerimiz. Ergenlik çağlarımıza geldiğimizde halen özümüzdeki sonsuz güç ile temas halindeyizdir lakin artık şöyle bir söylem bir çoğumuzun zihnini esir almıştır: "en iyisi olmak", bize birincil dereceden bakım veren kişiler, akrabalarımız, arkadaşlarımız, sosyal çevremizdeki kişiler tarafından "en iyisi ol" söylem ağına yakalınıveririz, çok az kişi "sadece kendin ol" diyecektir. Ergenlik çağlarından yetişkin dönemine geldiğimizde çoktan kim olduğumuzu unutuvermişizdir, özümüzde gerçekleştirmemiz gerekenler yerine başka başka hiç gerçekleştirmemiz gerekenleri eyleme dönüştürdüğümüzde ise bir kaos yaratır sonra da "niye hep bunlar benim başıma geliyor?", "bir türlü istediğimi yapamıyorum!" vb. kelimelerinden oluşan cümle dizileri ile hayıflanır dururken hayatı da sevimli olmayan, keyifli olmayan bir sürece dönüştürürüz, sanki kendi hayatımız yerine bir başkası tarafından yaratılarak bizlere dayatılmış bir süreç gibi nitelendiririz hayat döngümüzü...

Her bir düşünce, her bir duygu, her bir duygulanım ile ilmek ilmek ördüğümüz, bizzat kendi özümüzü keşfetmek için yarattığımız biricik hayat sürecimizde;  olan ile var oluşun tüm zerreciklerini duyumsamayı seçmek yerine kendimizi kanıtlamak, kendimiz dışında herşey olabilmek adına muazzam bir mücadele veririz. Bizler bizim dışımızda var olan birşeye yönelik mücadele verdiğimizi zannetsek de asıl büyük mücadeleyi sadece kendi kendimize yönelik vermekteyizdir. Her birimizin bildiği üzere bir diğeri sadece bizi bize yansıtan bir aynadan ibarettir. Baktığımız her yerde gördüklerimiz; özümüzde var olan nitelikten başka hiçbirşey değildir. Gördüğümüz, tattığımız, kokladığımız, duyduğumuz, hissettiğimiz herşey sadece beynimizdeki algılardan ibarettir...

KOSTÜMSÜZ BİR "HİÇ" İSEN KOSTÜM SENİN HİÇ OLMAMALI


Bizlere kim olduğumuz sorulduğunda, kendimizi anlatırken genellikle ürettiğimiz yaptığımız alan ile ilgili bir diğer deyim ile mesleğimizi söyleyiveririz hemencecik. Ben mühendisim, ben müzisyenim, ben yoga eğitmeniyim, ben inşaat mühendisiyim, ben dolula yım, ben avukatım, ben doğum psikoloğuyum, ben mimarım.... Zamanın bir zerresinde muhakkak kendimizi bu şekilde nitelendirmeyi seçmişizdir. Ya da belki de anneyim, babayım, dedeyim, ablayım,amcayım, teyzeyim vb. diyerek kendimizi nitelendirmeyi seçiyoruzdur bir başka deyim ile yaşam sahnemizdeki rollerimiz ile... Roller ve üretmeyi seçtiklerimiz bizleri ne kadar tanımlayabilir? Ya bedenimiz-ırkımız-dinimiz-cinsiyetimiz-dilimiz-dinimiz....yeterli mi kim olduğumuzu tanımlamamız için?

Her birimizin üzerinde giymekten son derece keyif almakta olduğu birçok niteliğe sahip bir kostüm var, kimimiz bu kostümün tüm özelliklerini kullanabiliyor, kimimiz  henüz sınırlı özelliklerini kullanabilme yetisine muktedir... 

Görmek, dinlemek, duyumsamak, hissetmek, koklamak, tatmak gibi duyularımızın ötesi mevcut her birimizin özünde ve bu duyuları anlamlandırabilmek, yönlendirebilmek ve seçtiğimiz boyut ve formlarda  gerçekliği yaratmak her bir eşsiz insan varlıklarına bahşedilmiş varoluşsal bir armağan.
Peki siz nasıl kullanmayı seçiyorsunuz bu özel armağanınızı? Bu özel armağınızı etkin bir biçimde kullanmayı seçerek "Eve Dönüş" yolunu keşfediyor musunuz?




"Örümcek Adam: Eve Dönüş" filminde genç oyuncu Peter Parker bizlere eve dönüşümüzü sürekli olarak yolda olmayı başardığımız an gerçekleşebileceğini "kendine inancın" büyüsünü sindire sindire aktarıyor...

Dünya gezegenindeki iyi ve doğru olmayan herşeyi iyi, doğru, dürüst ve adil forma dönüştürmek. Haksız yere eyleme geçen herkesi olduğu yeri hatırlatmak; genç ve cesur Örümcek Adamımızın üstlendiği misyonlardan birkaçı sadece. Sorumlulukları büyük eş zamanlı olarak gücünün büyüklüğü gibi...

Sizler, Dünya gezegenin adil, mutlu, huzurlu, besleyen ve büyüten gücünün her bir varlığa ulaşabilmesi için ne gibi misyonlar üstlenmeyi ve bu misyonların gerekliliklerini nasıl yerine getirmeyi tercih ediyorsunuz?

Öncelikle yapabileceğinize inanıyor olmalısınız? İnancın ışığı eve dönüş yolunu ışıtır...
İnancın ardından cesaretle gelen ilk adım ancak bu ilk adıma muhakkak "cesaret" eşlik etmeli ki yüreğin ateşi körüklensin...
Ateş; dönüşümü gerçekleştireceği için eve dönüş yolunun zemininde muhakkak biraz teslimiyet olmalı: herşeyin olduğu gibi kabulü...
Kabulün gücü ile iradenin gücü işbirliği halde çalıştığında mutlak azmin güçlü adımları ile daima her koşulda yüreğinizdeki melodinin harikulade eşsiz senfonisi dinlemeyi seçtiğinizde; melodi ile eylemleriniz uyumun gücünü oluşturduğunda  eve ulaşabiliriz...






ÖZGE GENLİK
Uzman Psikolog
Vesta77 Psikolojik Dönüşüm ve Yaşam Akademisinin Kurucusu
www.vestaakademi.com

































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder