“Algınızı değiştirdiğiniz an bedeninizin kimyasını yeniden yazdığınız andır.”
Bruce Lipton
! Dikkat okumayı seçtiğiniz yazının oldukça uzun olacağı yönünde içimde bir his var. Hem bir ruh sağlığı danışmanı olarak kendi kişisel algımın izdüşümlerini hem de bu yıl Astroart Astroloji Okulu tarafından sekizinci kez gerçekleştirilen uluslararası astroloji günlerinde deneyimlediğim ve sizlere de yeni bir bakış açısı sunabileceğine inandığım gözlemlerimi paylaşmaya niyet ettim.
William Wordsworth (romantik dönemin öncüsü değerli şair) şöyle diyor: “Yazmak, kalbin nefes alıp verişini kağıda dökmektir.” Bu yazıyı okurken lütfen yazınıza boş bir kağıt ve kalem bulundurun ve okuduğunuz uygulamaları gerçeğe dönüştürebilirseniz bu sıradan bir yazı olmanın ötesine geçerek sizin adınıza bir farkındalık yolculuğuna dönüşebilir, tabi seçim size ait şimdi ve daima.
Hazır mısınız? Başlarken Gaisheda Kheawok (Gaısheda, dünyayı dinleyerek dünyanın şarkı hatlarını takip ederek yol alan ve kendi geleneğine göre “kutsal ses”i kullanarak şifa çalışmaları gerçekleştiren arketipik şamanik enerji tıbbı uygulayıcısı/astrolog, kendisini “messenger of the mother” (annenin/kutsal doğanın elçisi ) olarak nitelendiren bir ışık varlık). ’ün sözlerine yer vermek istiyorum:
“Açığım,
İstekliyim,
Ve ben buna değerim,
Güveniyorum,
Teslim oluyorum,
İzin veriyor ve serbest bırakıyorum.”
DÜNYA GEZEGENİNİ DİNLEMEYİ SEÇİYOR MUSUNUZ?
Neleri nasıl dinlemeyi seçersiniz? Duymaktan bahsetmiyorum herşeyi duyuyoruz hem de herşeyi lakin sizin dinlemeyi seçtiğiniz özel bir frekans aralığı var o yayının özünü merak ediyorum. Belki şimdiye değin hiç merakınız kabarmamış, farkındalığınızı bu yöne doğru yöneltmemiştiniz haydi şimdi nazikçe dikkatinizi yaşamı deneyimlemeyi seçtiğiniz gezegenin sesine yöneltin. Birkaç dakika bu sesi dinlemeye özgürce teslim edin kendinizi…
Şimdi her nerede iseniz yapmakta olduğunuz her ne ise sadece üç dakikalık bir mola verin her iki ayak tabanınızı da yeryüzüne doğru köklendirin ve nefesiniz özgür akışında akmaya devam ederken göz kapaklarınızın gözlerinizin üzerine doğru kapanmasına izin verin. Ne duyuyorsunuz? Peki bu duyduklarınızın hangilerini dinlemeyi seçiyorsunuz? Nefes alış verişinizin şu andaki ritmini hissedin, bir renk burun deliklerinizden ciğerlerinize değin süzülüyor bu hangi renk? Ve başka bir rengi, dışarı doğru nazikçe her soluk verdiğinizde özgür bırakıyorsunuz (bu hangi renk?) … Ne dinliyorsunuz? Nasıl bir ritim titreşiyor? Dünya gezegeninin size özel bir mesajı var mı? Duyduğunuz ritimde dans etmeyi seçseniz bu dans nasıl form kazanır? Haydi yeryüzü ile temas halinde olsun ayaklarınız, yeryüzünün güzelliğini ayak tabanlarınızdan, başınızın en tepesine değin aşkla solurken bir bakın; bedeniniz bu ritim ile nasıl hareket etmek istiyor, özgür bırakın bedeninizi, ona güvenin, o neyin nasıl olması gerektiğini biliyor, rahat olun…
Şu an bir mesaj alıyorsunuz, minik mavi gezegenimizin size olan mesajı ne olabilir? …
***Yukarıdaki soruların yanıtlarını not alabilir belki dansınızı renkli kalemler ile resmetmeyi de seçebilirsiniz.***
Bu uygulamayı her gün aynı saatte mümkünse aynı yerde uygulamaya ne dersiniz? Bir ritüel oluşturmaya böylece beyninizdeki nöronlar arasında yeni bağlantı yolları oluşturarak yaşamınızın her anını nasıl da yarattığınızı görebilmeniz adına işlevsel bir süreç olacaktır, denemeye değer ne dersiniz?
KENDİ SES TONUNUZUN RENGİ NASIL IŞIYOR?...
Dünya gezegeni muhteşem ışığa doğru emin ve sağlam adımlarla yeniden doğmaya doğru ilerlerken maddi dünya tezahürlerinde oluşan kaos, insan varlılarına her solukta kendilerine daha da yakın olabilmeleri, öz sesleri ile buluşabilmeleri adına şans vaad etmekte; görmeyi, dinlemeyi ve duyumsamayı seçiyor musunuz?
Henüz yeterince karanlık oluşmadı, her an biraz daha karanlığa doğru ilerliyor insan varlıkları, bu ışığın mutlak gücünün tezahürü adına deneyimlenmesi, oluşması gerekendir. Hatırlayalım ki; en karanlık an ışığın en parlak olduğu andır eş ritimli olarak. Karanlık tünelin henüz başında ve adım adım karanlığın girdabına en derinlere doğru ilerlerken öz ışığımız ile buluşmak niyeti ile yolculuğumuzda ne(ler) tezahür ettirebiliriz, nereden başlayabiliriz? Gibi soruları dinliyorum. Başlangıç olduğunuz yerdir, var olmayı seçtiğiniz zamanın dalgasıdır.
Ancak nerede olduğunuzla gerçekten temas etmeye niyetiniz daha doğrusu acılarınıza dokunmaya onları şefkatle nazikçe şifalandırmaya ne kadar içten bir niyetiniz var ? Başka bir deyim ile kendi öz sesiniz ile buluşmaya, özünüzdeki o çocuğu dinlemeye ne kadar gönüllüsünüz?
Bir ruh sağlığı danışmanı, her daim karşısındaki varoluş formunun enerji boyutunun birlik halinde (dengede olma hali= sağlık) ışıması üzerine emek vermeyi seçendir. Terapi sürecinin ilk haftaları herşey güllük gülistanlıktır. Genellikle dışarıda suçlu ya da kurban haline dönüştürülmeye müsait bir arketip her zaman mevcuttur (eş, arkadaş, sevgili, iş vereniniz, ebeveyn,çocuk vb.). Ne de olsa hep “o” nun yüzündendir herşey değil mi? Belki de mevcut yönetim düzeni, ekonomi, dünya liderleri yüzündendir??? Kurbanın da, suçlunun da, engelin de ta kendisinin kendiniz olduğunu görmeniz adına daha kaç bedene ihtiyacınız (kaç yaşam deneyimine) var? ---İlk zihninize izdüşümü olan kelimeleri kağıdınıza aktarın, lütfen. ---
***Şimdi kendi yaşantınızdaki “o” ların keşfine dalmak üzere bir beş dakikanızı ayırın şu an olmakta olduğunuz halinizden ne kadar memnuniyet duyumsamaktasınız? Kendinizi koşulsuzca seviyor ve kendinize şefkatle sarılarak her ne olursa olsun, başıma her ne gelirse gelsin; “canım sağolsun” diyebiliyor musunuz? Eğer yanıtlarınız “hayır” ise sizi engellediğini, durdurduğunu imgelediğiniz, düşünce akımlarınız ile yarattığınız “o”larınızı davet edin kağıdınıza ve yazın. Bu “o” nun eşiniz olduğunu düşünmekte iseniz; ona dair düşüncelerinizi, duygularınızı, ve gerçekten ona nasıl bir mesaj iletmek istediğinizi yazın. Evet bu mesajınızda dürüst olun belki kulağa hoş bir eda ile yankılanmayan sözcükler de telaffuz etmek niyetinde olabilirsiniz, varsın öyle olsun, yüreğinizin söylediğini olduğu gibi su gibi akarak kağıt ile buluşturmayı seçin, lütfen. Bu belki uzun belki kısa bir zaman dilimini teşkil eden bir uygulama olabilir lütfen gerektiği kadar = ihtiyacınız olarak duyumsamakta olduğunuz süreci, kendi içsel keşif süreciniz olarak armağan edin kendinize. ***
Bir terapi sürecinin nasıl ilerliyor olduğuna geri dönecek olursak; ilk iki-dört hafta tanışma ve bir boşaltım (sağaltım) aşaması olarak keyiflidir, dışarıdaki koşullar, kişiler, durumlar , olaylar gözlemciyi (danışanı) bu hale dönüştürendir, ne de olsa. Ve bu süreçte danışman (ruh sağlığı uzmanı) genellikle kabı tutan pasif konumdadır. Işığın içeri süzülebilmesi için; var olan ancak artık işlevsel olmayan boşaltılır, belirli zihinsel-duygusal pas tutmuş kalıplar çözünür, ruhun sesinin kendi oktavında ışıyabilmesi adına fiziksel-zihinsel-duygusal-tinsel işlevsel olmayan kalıplar özgür bırakılır.
Eğer karşınızda gerçekten varoluşun zihinsel-bedensel-duygusal- tinsel boyutları ile bağlantı kurarak uygulamalarını gerçekleştiren bir ruh sağlığı danışmanı var ise; ortalama olarak (her özel varlığa göre değişkenlik gösterir) beşinci hafta itibari ile yoğun bir “acı” duyumsamaya başlarsınız, ve terapi sürecinden kopma bu anda gerçekleşir genellikle. Gözlemlediğim; danışanlar tekrar tekrar hikayesini aktarmaktan haz duymaktadır ve zihinlerinde “haklı” olmayı duyumsamayı bekleyen küçük bir çocuk vardır sanki iştahla onaylanmayı bekleyen. Haklı ya da haksızın aynı olduğunu ve sadece “hak” olduğunu idrak etmek bir dönüşüm sürecidir. Dönüşümün mayası “acı” dır. Acı, duygulanımının özüne doğru ilerlemeden ve en derindeki o kanayan nokta ile bir olunmadan mutlak bir iyileşme (sağlıklı olma hali) söz konusu olamaz. Peki ne olur?
Hikaye kendisini tekrarlamaya devam eder… İşte burada size bir sırrımı açıklayacağım; mesleğe ilk adımımı attığım 2010 yılında danışanların hikayelerini mutlak “gerçek” miş gibi dinler, bu hikayelerin özünde yer alan bir olması gerektiğine inandığım olguları dengelemek üzerine dikkatimi yöneltmeyi seçerdim, sanki bir bulmaca çözer gibi, hikayelerden ipuçlarının izlerini sürer danışanın dengede olma hal deneyimi için bu ipuçlarının tek bir yanıta olan bağını araştırırdım. Tam iki yıl boyunca bu şekilde terapötik uygulamalarımı sürdürdüm. Sadece şundan emindim: karşıma gelen kişi; henüz kendi hayat sürecimde tamamlanmamış, tamamlanmış, tamamlanmış ve tecrübeli olduğum bir süreç deneyimini bana aktarıyor olacak. Özge nin kendi içsel dinamiğinde barındırmadığı hiçbir şeyin karşısında yer almayacağına emindim. Nitekim bu hipotezimin doğruluğunu ve gerçekliğini zamanın döngüsünde deneyimledim ve gördüm. 2012 yılında mesleğimi bırakmaya karar verdim çünkü yürümeyen kendimi iyi hissettirmeyen bir döngüselliğin içerisinde olduğumu hissediyordum. Danışanlarımın terapötik sağaltım süreçlerini tamamladıktan bir süre sonra hikeyelerin yön, biçim ve boyut değiştirerek ancak öz tema aynı kalacak şekilde tekrarladıklarını fark ettim. Zorlamanın bir anlamı yoktu, iyileşme gerçekleşmiyordu sadece anlık rahatlamalar , belirli farkındalık uyanışları deneyimliyordu danışanlar. Peki Özge nin niyeti bu muydu? Özümün sesi haykırıyordu; “Hayır” . Öyle ise dedim ki: Dur ve kendine doğru yürü… “Perdenin arkasında ne var?”. Bu soru ile çıktığım kendime olan yolcukuğumda tüm odağımı öz benliğime doğru akıtmayı seçtiğim ve halen de seçiyor olduğum süreçte ilerliyorum. Birçoğumuz şimdilik, bazılarımız hariç, aynı anda parçacığı hem de dalgayı algılayamıyoruz. Öyle ise; döngüselliğin ritminin izini sürdüğümüzde gerçek iyileşemenin sağlanıyor, olduğunu keşfettim ve tüm teröpatik sistemimi duygusal bedendeki kayıtları dönüştürmek üzerine yeniden inşa ettim. Bunun için, şimdi astroloji, yoga ve psikoloji ilimlerini birleştirerek danışanlarıma özel terapi uygulamaları dizayn ediyorum.
Hatırlayın ki zaman ne dikey ne de yatay düzlemde akar, zaman döngüseldir. İşte bu nedenle bir ruh sağlığı danışmanı, danışan ile ahanekli bir dans ritmi oluşturmanın akabinde zamanın bir boyutundan beri sürgelen iz bırakmış ruhun döngüsündeki tekararlayan kalıpları şifalandırır. Sizin aktardığınız hikayeler ile ilgilenmez. Ne ile ilgilenir? Bu hikayeleri nasıl zihninizde yarattığınız ile, bu yaratım aşamasının inşa sürecindeki malzemelerin nasıl kullanıldığına bu malzemlerin birleşim aşamalara tüm odağını yöneltmiştir ve bilinçdışı zihninize en temel verdiği/ ilettiği mesaj şudur: “Deneyimliyor olduğun herşey bir illüzyon, her şeyi her yeni dalga soluk ritmin ile kendin yaratıyorsun. Dışarıda senin yansımalarından bir başka birşey yok ve olamaz. Ve gördüğün herşeyden sorumlusun lakin herşey sensin, sen de herşeysin” Bu mesajı tabi ki; direkt bu şekilde ifade edilmemektedir çünkü bir eylemin zihinsel boyutta tezahürü için, kendi ritminde sürekli tekrarlanmasıdır mühim olan. Bir eylemin, zihinde kendine has öz iklimini oluşturması adına tekrar olmadan tekrarlanması gerekir. Peki bunu nasıl yaparlar? Çoğunlukla sizlere belirli sorular yöneltirler, sizi etkin bir şekilde dinlerler ve zihninize belirli dalga boyutlarını temsil eden tohumlar ekerler. (sizin de hep soruda kalmanız gerektiğini hatırlatmak adına), ve çeşitli ses tonlarının değişkenliği ile biraraya gelen kelimeler aracılığı ile veyahut bedenin tekrar olmadan tekrar halindeki ritmik belirli beden duruşları sergilemesi ile aktarabilirler öz mesajı veyahut sadece çok basit bir nefes tekniği ile bazen de güçlü bir göz teması ile (hatırlayın ki; gözler ruhun giriş kapısıdır ve her bir ruh diğerini tahmin edeceğinizin ötesinde çok iyi bilmektedir). Dinlemeniz ve hatırlamanız gereken öz mesajı alırsınız. Ne zaman? Hazır olduğunuz an. Ruhsal boyuttaki bir terapi süreci sonu ya da başlangıcı olmayan bir süreç deneyimidir. Sürecin ritmi danışan-ruh sağlığı danışmanının yarattığı özgün dans seromonisinin ritminde yaşamlar boyu akabilme potansiyeline muktedirdir. Hatırlayalım ki; frekans dalgaları zaman ve mekandan bağımsızdır.Kainattaki tüm parçacıklar birbiri ile ritmik bir uyum içerisindedirler. Bu parçacıkların her birinin kendine özgü bir dönüş hızı, renk tonu, parlaklığı, ritmi ve dokusu vardır. Bir parçacıktaki denge halinin sekteye uğraması tüm sistemin denge halini etkiler. Herşey bir, bir herşeydir. Ve birliğin en yalın aşkınlıkla ifadesi “Sevgi” dir. Tüm kainattaki iyileşmeyi sağlayan tek bir merhem vardır onun adı da: “SEVGİ”dir.
İ HA HO
“İ HA HO” birkaç kez sesli ya da sessiz bir biçimde bu heceleri telaffuz ederken bedeninizdeki değişen hislerin izini sürün, lütfen. Neler duyumsadığınıza bir göz gezdirin neler görüyorsunuz? Zihninizde nasıl imgeler, gözlerinizin önünde nasıl renkler, ve kulaklarınızda nasıl bir melodi duyumsamakta isiniz?
***Belki kısaca not alma gereksinimiz olabilir veya renklerin büyülü dünyası ile bir resim yapmayı seçersiniz belki de...***
Gaısheda Kheawok, sekinci uluslararası astroloji günlerinde bizlerden bu heceleri sesli olarak zikretmemizi isteyerek başladı sezgisel benliklerimize doğru uzanacağımız günün eşsiz dans yolculuğuna…
“İ HA HO” atalarımıza yönelik sonsuz sevgimizi ifade etmemizin yollarından sadece birisi olduğunu hatırlattı bizlere.
***Büyükannenizin annesi, büyük büyük büyükbabanızın babası şu an karşınızda oturuyor olsa !!! Haydi 3 soru hakkınız var, en çok merak ettiklerinizi sorun, yanıtları not almayı hatırlayın, ve tabi soruları da yazın isterseniz.***
NİYETLERİMİZİ UYUMLAYAN IŞIK GÜCÜ : “SES” …
Son yıllarda gerçekleştirilen bilimsel araştırmalar neticesinde, “ses”in geleceğin tıbbı olup olamayacağına dair teoriler ortaya konulmaktadır. Bunu yeni fark etmeleri pek şaşırtıcı olmasa da en azından fark edebilmiş olunması son derece güzel bir gelişme ne dersiniz? 2007 yılında gerçekleştirilen bazı bilimsel çalışmalar neticesinde; ses itilimlerinin ışık hızından daha hızlı hareket edebildiğini ispatladılar. Ve eş zamanlı olarak ses dalgalarının süratinin sonsuz boyutuna kadar varabildiğini de ispatladıkları araştırmalar yer almaktadır. Pjotr Garjajev (Rus biyofizikçi), DNA’yı sadece ışık ve ses frekanslarını kullanarak dönüştürebileceğini ispatladı.
İşin özünde; hatırlıyoruz ki: maddenin rezonans frekansı ses aracılığı ile dönüşebilir !!!
Peki ya kendi sesinizin ne kadar farkındasınız? Ses tonunuzun nasıl bir ahengi, nasıl bir renk tonu, nasıl bir dokusu, nasıl bir parlaklığı, nasıl bir ritmi varoluşa tezahür ettiriyor? Kendi sürecimden örnek vermem gerekirse; kendi sesimi dinlediğimde hep çocuk sesi gibi geliyor kulağıma (Her daim çocuk olabilmenin tadını çıkarıyorum; saf-özgür-doğal-her daim samimiyetle eylem tezahür ettirmek büyük keyif ve muazzam bir şans, …). Bu nedenle bundan birkaç yıl öncesine değin resmi telefon görüşmelerimde fizyolojik beden yaşımın on sekizden büyük olduğuna inandırmak için epey bir efor sarf ettiğimi sizlere itiraf edebilirim. Ve genellikle telaffuz ettiğim cümleleri birkaç kez tekrar etmek durumunda kaldığımı da çünkü sesimin tonu oldukça tiz. Ancak birçok danışanım ses tonumu çok rahatlatıcı, dingin ve şefkat dolu olduğunu ifade ettiklerini de söylemeden geçmek istemiyorum. Ve danışanlarıma mütemadiyen verdiğim uygulamalardan birisi de spontan bir şekilde kendi kendilerine konuşmalarıdır. İlk inandığımız ses tonu kendi öz ses tonumuzdur. Mühim olan iç diyaloglarımızın melodisini dönüştürebilmektir. Haydi şimdi hep birlikte deneyelim :
Kendi kendinizle konuşun ya da şarkı söyleyin bakalım, şu an nasıl bir ses tonu duyumsamaktasınız (dokusu, tadı, tonu, parlaklığı, ritmi nasıl?) Ve ses tonunuza odağınızı nazikçe yönelttiğinizde gerçekten ne dinliyorsunuz? Ses tonunuz neyi anımsatıyor?
***Kısaca yazmak üzere kendinize izin verin***
ELEMENTLERE ŞARKI SÖYLEMEK…
Gaisheda Kheawok, ses aracılığı ile duygusal bedenin dönüşümüne “arketipik şamanik enerji tıbbı” adını atfettiği bir sitematikle uygulamalar yürütmekte olduğunu ifade ederken; “ben elementlere şarkı söylüyorum” dedi. Evet doğru okuyorsunuz; ateş-hava-su-toprak ve eter; biz bu elementleri parça parça görmesek de, her an duyumsuyoruz, her şey bu beş elemetin kendi özgün doğasındaki titreşiminden var olmaktadır. Her şey enerjidir ve her enerjinin kendi öz doğasına has bir titreşimi mevcuttur. Ve herşeyin tezahür etmesine aracı olan en yüce güç de “ses”tir. Ses, form yaratır her an. Kendi içsel dialoglarınız sesli bir biçimde kendinizi ifade ettiğinizde iç dünyanızdaki melodiyi yansıtmaktadırlar . Bugünden itibaren telaffuz ettiğiniz her kelimenin sorumluluğuna daha farkındalıkla yaklaşmaya, sözlerin büyülü güçler olduğunu görmeye ve dış dünyanızdaki melodinin farklı olmasını istiyor iseniz iç dünyanızdaki melodi akımını dönüştürmeye emek vermeye var mısınız?
***Yukarıdaki soruların yanıtlarını, kendinize yazılı olarak söz vermeyi seçerek ifade etmeye ne dersiniz?***
VESİCA-PİSCES (KUTSAL EVLİLİK)
“Kabul” ve “seçim” yaşam döngünüzde neleri nasıl kabul zemininize koşulsuz
sevginin gücü ile kabul ettiğinizi ve bir seçim gerçekleştirdiğinizde belirli bir döngü yaratarak bir sorumluluk almakta olduğunuzun farkında mısınız?
Her seçim bir “kabul” ü her kabul de bir “seçim” i var ediyor. Tıpkı ölüm ve doğum gibi..Her ölüm, nasıl yepyeni bir doğumu tezahür etmesi için zemin yaratıyor ise; her seçim de bir kabul adına bir zemin yaratıyor.
Size verilenleri nasıl kabul zemininize almayı seçiyorsunuz? Genellikle insanın doğasında “karşılık verme” yönünde güdüsel bir tepkime uyanır. Aldığınızda vermek istersiniz ki; bu çok doğal bir döngüdür tıpkı nefes gibi. Ancak aldığınız şeyin karşılığını vermek yerine, aldığınızı kendi içselliğinizde harmanlayarak koşulsuzca bütüne sunmak, vermek ile, birisinden aldığınız birşeyin karşılığını yine o kişiye sunmak, vermek arasındaki farkı görebiliyor musunuz? Örneğin şu anda okumakta olduğunuz bu metin, dinlediğim bir sunumun içeriğinden içselleştirdiğim bilginin kendi deneyim ve tecrübelerim ile harmanlanarak bu yazıyı okumayı seçen varlıklara yönelik, bir aktarımından ibaret.
Alış-veriş… Tıpkı nefesin eşsiz ritmindeki döngüsü gibi…Nefesinizi vermeden yeni bir dalga nefes alabilir misiniz? Bu pek mümkün görünmüyor ne dersiniz bir deneyin bakalım! Ancak günümüz insanının ruh sağlığını en iyi sentezleyen de tam anlamı ile bu! Ya çok fazla “verme” ya da “alma” zemininde kendini konumlandırarak gerçekten “alma” yı bilememek. Sonuç: “tıkanıklık, problem, sorun, ilerleyememe….” gibi görünen ve “engel” adı atfedilen karmaşık bir olay/durum döngüsü yaratmak… Halbuki her “engel” = “gelen” dir. Ne geliyor? Nasıl geliyor? Bunu keşfettiğinizde öz soluk ritminiz ile uyumlandığınızda herşeyin nasıl da aktığını ve her anı kendi düşünce iplikleriniz ile örtmekte olduğunuzu keşfettiğiniz an olacaktır.
Bunu nasıl mı gerçekleştireceksiniz? Siz zaten bunu çok iyi biliyorsunuz. Kısaca hatırlatayım: “almayı” hatırlayarak. Kalbinizle alın. Hissettiğinizde verin (düşündüğünüzde değil !!). Hisler, kalbimizin bedenimiz ve zihnimiz ile konuşma lisanıdır, hatırlayın.
*** Şu an nefes ritminize nazikçe odağınızı yöneltin. Nefes alış mı, yoksa nefes verişiniz mi daha uzun? Belki ikisi de aynı ritimde. Belki sağ burun deliğinizin ya da sol burun deliğinizin daha tıkalı olduğunu fark ettiniz, müdahale etmeksizin doğal özgür akan nefes akışınızı gözlemleyin, lütfen ve eş zamanlı olarak bedeninizde değişmekte olan hissiyatlara kulak kabartın. Dinlediklerinizi ve gözlemlediklerinizi not almak için kendinize zaman tanıyın.***
----Yukarıdaki uygulamayı günün belirli saatlerinde (mümkünse aynı saat diliminde) uygulamayı seçin, deneyimlenizi yazın, yaşamla nasıl bir alış-verişiniz olduğunu gözlemlemek adına harika bir uygulama.---
ŞİMDİ TAM ZAMANI !
Kendi yaşamınızı ilmek ilmek sevgiyle ören, yaratan ve bundan sonraki sürecine yön verenin gerçekte kim olduğunu hatırlamanın tam zamanı!
Zaten siz bu seçimi doğum anında çoktan tezahür ettirdiniz, şimdi unutmuş olabilirisiniz. Haydi hatırlamak adına özünüzün sesine bir şans verin.
Değerli Gaisheda Kheawok ‘un sözleri ile başladığım yazıya yine onun bir mesajı ile son vermek istiyorum:
“Do not choose to be a Victim in any area of your journey. Making this energetic choice will support you in entering into the 5THdimension.
__“Yolculuğunuzun herhangi bir alanında kurban olmayı tercih etmeyin. Bu enerji boyutundaki seçimi gerçekleştirmek, beşinci boyuta girerken sizi destekleyecektir. __
Gaisheda Kheawok ile ilgili detaylı bilgi edinmek isterseniz: www.whisperingsong.ca
Işık Olsun…
(Yazının devamı bir sonraki yayında !)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder