Yaşamın sonsuz
enginliğinde bir an gelir içsel bir alarm sesi sizi uyanmaya , daha doğrusu
“Sizi siz olmaya davet eder.” “Kalk, uyan ve kendin ol, kendini bil” biçiminde
konuşurken sizlere biraz “acı” verebilir. Çünkü “acı” Dünya gezegenindeki en
bilge öğretmendir. “Acı” nın olduğu yerde “dönüşüm” başlamaktadır.
“ACI”LARINIZA SAHİP ÇIKIN, SEVİN VE
İZLERİNİ TAKİP EDİN BÖYLELİKLE IŞIĞA ULAŞABİLİRSİNİZ…
Depresyon sizi
sonsuz varoluş okyanusundaki gerçekte
olan kendiniz bir başka deyim ile “öz” ünüz ile buluşmaya götürecek bir
sandaldır. Koskoca okyanusta kendinizi buluncaya kadar küçük bir sandal ile
seyahat etmek ne kadar keyifli ve heyecanlı bir yolculuk olur değil mi?
Ancak
çoğu insan bu keyifli ve adrenalini yüksek yolculuktan ürker. Bu ürperişin
belki de korku ve kaygı duygulanımlarının ana kaynağı “zihin”dir. Korku ve
kaygı ismi verilen duygular Dünya Gezegenin nabzında yer almamaktadır sadece
zihnin bir illüzyonundan ibarettirler.
“Dünya Gezegeni nin nabzı sadece ve sadece
“sevgi” duygusu ile çarpar.”
Sevgi frekansı
ile uyumlu ahenkli bir şekilde var olduğunuz sürece “depresyon” ismi verilen
ruhsal bozukluğu deneyimleme riskiniz asla gerçekleşmez.
BATI BİLİMİNE
GÖRE “DEPRESYON” BOZUKLUĞU
Günümüz Batı
bilimi, “depresyon” bozukluğunu çeşitli kriterlere ayırarak incelemektedir. Bu
kriterleri değerlendirirken doğru tanı koyabilmek adına danışan kişinin yaşam
öyküsü, metabolik dengesi/sağlığı, yaşam kalitesi (uyku-beslenme-hareket
yaşantısı) ve yaşamın sunduğu olgular ile başa çıkabilme stratejileri bir bütün
olarak değerlendirilir.
Yaşamın bizlere
sunduğu durumlar, olaylar ve olgulara her birimiz kendi biricikliğimiz zeminde
yanıtlar sunarız. Örneğin bir “boşanma” olgusu ile karşılaştığımızda üzüntü, hayal kırıklığı, endişe, öfke, gibi
duyguları kısa ya da uzun bir süre deneyimleyebiliriz. Uyku, iştah düzenimiz
olağanın dışında seyredebilir. Bir süre tek başına kalma ihtiyacımız ortaya
konabilir ve “intihar” düşünceleri zihinde yerleşiyor olabilir. Kendimizi
yorgun, isteksiz, hüzünlü hissedebiliriz. Buraya kadar yazdığım ve belirtmiş
olduğum her bir kelime bir “semptom”dur. Bu semptomların her biri bir araya
gelerek “sendrom” oluşturur ve “2 haftadan” daha uzun bir sure bu “sendrom”
tablosu günlük rutini oldukça aksatacak şekilde yaşamınızda var oluyor ise buna
“depresyon bozukluğu” ismi verilir.
Ruhsal
rahatsızlıkların açıklamalarının ve tanı kriterlerinin yer aldığı “DSM-5”
isimli Amerikan psikiyatri Birliği tarafından yayınlanan yayına göre; depresyon
türleri:
1
1) Yıkıcı
Duygudurumu Düzenleyememe Bozukluğu
2 2)Yeğin
(Majör) Depresyon Bozukluğu
3 3)Süregiden
Depresyon Bozukluğu (Distimi)
4)Aybaşı
Öncesi (Premenstrüel) Disfori Bozukluğu
5 5)Maddenin/İlacın
Yol Açtığı Depresyon Bozukluğu
Bunların
her birini tek tek açıklamayacağım çünkü varoluşsal bir varlığın kutu kutu
maddesel bir cansız varlık gibi incelenmesini doğru bulmuyorum. Ayrıca
arkasında yaklaşık 100 milyar dolarlık bir yatırımın bulunduğu bir ilaç
sektörünün bulunduğu bir gezegende yaşadığımızıda vurgulamak isterim.
DEPRESYON
BOZUKLUĞUNUN SAĞALTIM SÜRECİNDE
“BATI”
&”DOĞU” YAKLAŞIMLARI
Bu
bağlamda;
Batı bilimi=== depresyon bozukluğunu tedavi etmeye yönelik farmokoterapi (ilaç
tedavisi) ve psikoterapi (zihnin yeniden yapılandırılma, farkındalık zeminin
genişletme süreci) gibi yöntem bilimleri tercih ederek zehirli meyva veren bir
ağacın yalnızca dallarını budamayı tercih eder.
Doğu bilimi=== depresyon bozukluğunu bir araç olarak kullanarak
kişinin özündeki cevheri parlatma yolunu seçer ve kökten bir iyileşme sürecini
destekleyici yöntemleri kullanır.
Depresyon bozukluğunun, Batı bilimi ile
Doğu Bilimini biraz birbirine yaklaştıran tek husus: Nörotransmiterler
düzeyindeki artış veya azalış oranlarının depresyon bozukluğunda önemli rol
oynadığıdır. Ancak son yapılan araştırmalar da göstermektedir ki; depresif
bozukluğun oluşumunda yeri olan “serotonin” in yalnızca %5 lik bir bölümü beyinde
salgılanıyor geri kalan %95 lik bölüm mide ve bağırsaklarda sentezleniyor. Bağırsaklar
bizim 2. beynimizdir hatta beyinden daha karmaşık bir nöron ağı ile
donatılmıştır.
“New York’taki
Columbia Üniversitesi’nde görevli nörobilimci, anatomi ve hücre biyolojisi
uzmanı Prof. Dr. Michael Gershon, 1998 yılında “The Second Brain” adlı kitabı
yayımladı. Yazarın çığır açan bu kitabına göre; karnımızda, ikinci bir beyin
bulunuyor. İkinci beyin, asıl beynin bir kopyası. Hücre tipleri, etken maddeler
ve reseptörleri aynı. Karın bölgesinde, bu kadar çok sinir hücresinin
bulunması, bilim adamlarını, bu organı araştırmaya yönlendirdi.
Karnımızdaki beyin,
serotonin gibi, ruh halimizi belirleyen nörotransmitterleri üretiyor ve
psiko-aktif maddelere tepki veriyor. Karın, özerk çalışmaktadır. Karınbeyninin,
beyne gönderdiği sinyaller, beyinden alınandan daha fazladır. Karın,
hastalanıp, kendine özgü nevrozlar geliştirebiliyor. Karın, hissediyor,
düşünüyor ve hatırlıyor. Sezgisel kararlarımızı, bu içsesi dinleyerek
alıyoruz…”
Depresyon
Bozukluğunun (Bütüncül yaklaşım düzeyinde /Doğu +Batı) ana nedenlerini
özetleyecek olursak:
ð ÖZ’E DUYULAN GÜVEN EKSİKLİĞİ
ð AŞIRI BİRİKTİRME
ð GERÇEKLİKTE KİM OLDUĞUMUZU UNUTMUŞ
OLMAMIZ
ð AŞIRI HIZLI OLMA HALİ
ð HAREKETSİZ YAŞAM
ð DENGELİ BESLENME SİSTEMİNİN YETERSİZLİĞİ
ð YAŞAMA ANLAM KATMADAKİ İSTEKSİZLİK
ð ZİHİNSEL SÜREÇLERİ ANLAMDIRAMAMAK
ð NEFES İLE BULUŞAMAMAK
o
Dengeli
ve sağlıklı bir yaşam “an” da var olabilme sanatıdır.
Bu sanatı icra edebilmek
için;
Zihinsel ve maddi
düzeydeki fazlalıklarımızdan kurtulalım. Kullanmadığımız eşyalarımızı ara sıra
gözden geçirdiğimiz gibi duygu ve düşünce gardıroplarımızı da temiz ve düzenli
tutmaya özen gösterelim.
Önce kendimizi
bağışlayalım her birimiz zaman zaman değer ve inançlarımıza uygun olmayan
davranış örüntüleri sergileyebiliriz bunu her daim hatırlayalım ancak bu
uygunsuzlukları düzeltmek için de her daim ikincil bir şans sunulur. İkincil
şansları fark etmek için gönül gözünüzü açık tutun.
Dokunun, önce kendinize sarılın öpün kendinizi. Sonra bir ağaca,
kediye, köpeğe, bebeğe, arkadaşınıza,, dostlarınıza, ebeveynlerinize sarılın,
kucaklayın.
Paylaşın,
iç dünyanızı sıklıkla size dinlemeye vakit ayırmaya tercih eden kişiler ile
konuşun. Kendiniz ile yüzleşmeler yapın, kendinize randevu verin geçin aynanın
karşısına yaşadıklarınızı değerlendirme toplantısı yapın. Bunları eyleme
koymayı tercih etmiyorsanız; kağıda dökün
tüm içsel yüzleşmelerinizi bembeyaz veya rengarenk kağıtlar üzerine
kelimelerin veyahut renkli boyaların dilinden aktarın.
Yavaşlayın, yaşam sonsuz
bir serüven. Sizler beden kıyafeti giymiş ölümsüz ruhani varlıklarsınız, bunu
şu an hatırlamıyor ve göremiyor olmanız bu gerçekliği değiştirmez !!! Bu
sebeple yaşamın her anında birşeyler öğrenmeye çabalayın, her bir insanın sizi
size yansıtan bir ayna olduğunu hatırlayın.
Anlam katın; her gününüze
bir anlam verin. Bunun için tablolar yapın o güne bir isim verin örneğin bugün
günlerden “süpriz” günü olsun. Hem kendinizi hem de çevrenizdeki diğer
insanları şaşırtacak eylemleri hayata geçirin, cesaretli olun.
Alma-Verme Dengesini iyi
kurun. Yaşam düzeneği denge zemininde biçim/form alıyor. Her daim dengeli
olmaya özen gösterin. Beslenme biçiminiz, uyku biçiminiz, düşünceleriniz,
eylemleriniz, ağzınızdan dökülen kelimeler yerinde zamanında ve ölçülü olsun.
Yaşama ne sunarsanız ancak o kadar alabileceğinizi hatırlayın. Portakal ağacı
tohumu ektiyseniz, ağacınız size portakal meyvesini sunar, elma meyvesini
değil. J
Kabul edin; yaşamın
sunduklarını ve kendinizi olduğunuz gibi kabul edin ve şükredin. Herşey her
zaman tam da olması gibi olması gerektiği zamanda meydana geliyordur. Boşvermek
yada üzerinde zihinsel oyunlar türetmek yerine olayların ardındaki bütün
görmeye çalışın. Bu deneyimlediğim olay/durum bana ne anlatıyor, beni “ne” ile
yüzleşmeye davet ediyor? Biçiminde yaşamınıza ve size anlam katıcı “merak”
duygusu içeren anlam arayışlarında olun.
Hayat
bir oyun bu oyun sürecinde birden fazla rolünüz oluyor. Roller geçici ancak
özünüz mutlak ebediyete kadar sizlerle oluyor bu nedenle bir an önce kim
olduğunuzu bilin. Ve harekete geçin, biricikliğinizi ışıl ışıl yansıtın öyle
bir yansıtın ki bir görenin yaşamına anlam katsın onun da yüreğinde bir ışık
yaksın.
2015 yılı,
kendimizi bilmek ve kendimiz ile buluşmak için ışık dolu bir yıl hadi şimdi şu
an eyleme/ harekete davet ediyorum sizleri hareket edin, evren daima hareketi
alkışlar. Hareket omurganızı esnetir ve esnek bir omurga sağlık demektir.
Omurganız ne kadar esnek olursa, zihniniz de o ölçüde esnek olur ve yaşam
kalitenizi kendiniz belirlersiniz.
Depresyon bozukluğu ile ilgili görüşlerimi bildirdiğim yayını aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.
http://olaytv.web.tv/video/kulisten-sahneye-04012015__jgcit48p5sy
ÖZ