23 Ocak 2015 Cuma

BUGÜNKÜ KARNENİZİ ALDINIZ MI?

Bugün karnenizi aldınız mı? Hangi derslerden geçtiniz? Hangilerinden sınıfta kaldınız? Yaşam adını atfettiğimiz sonsuz varoluş döngüsü zaten her gün bizlere bir karne sunmuyor mu?
Bugün nasıl bir karne var yüreğinizde bir bakın bakalım:
Merhamette, sevgide, işbirliğinde, paylaşmada, özveride ki notlarınız nasıl?

Hayat sonsuz bir döngüde her gün kendisini doğuran ve öldüren bir sevgi yumağı olduğuna göre;  her an bir karnemiz yok mu, değerli varıklar? Her aldığınız nefes ve verdiğiniz nefes arasındaki boşlukta bir karneniz var, bu karnedeki notunuz kaç, biliyor musunuz?

Bugün “ Türkiye de milyonlarca birbirinden eşsiz öğrenci “karne” adı verilmiş sadece sol beynin sistematiğine göre dizayn edilmiş bir sistemde deneyimden, yaşantılamaktan uzak bir eğitim-öğretim sonucunda ortaya çeşitli sayı ifadeleri ile ortaya konan bir sistemin sonucunda bir kağıt parçası alıyorlar.
Bu kağıt parçasında Matemetik, Türkçe, Tarih, Fizik, Kimya gibi derslerde, öğrencinin sözde “başarı” notu ifade ediliyor. Ya sonra şimdi bu yazıyı okuyan ebeveynler bir düşünün şu ana dek hangi Fizik, Kimya, Matematik bilgisini günlük yaşamınızda kullanıyorsunuz? Tabi ki belirli bir bölümünü kullanıyorsunuz ancak trigonometri, osmanlı tarihinin derinlerindeki bilgiler, kütle çekim kanunu, biyoloji dersinde anlatılan vücut sistemleriniz vb. hangisini gündelik yaşamınıza katabiliyorusunuz? Bir düşünün sokağa çıkıp sorsak “pankreas” organınız nerede yer alıyor diye? Kaç kişi cevap verebiliyor? Halbuki bizler bunları öğrendik mi? Demek ki öğrenmemişiz, çünkü öğrenmek demek yaşamın her anında o bilgiyi deneyimlemek demektir.

“Yaşlanma önce nerede başlar?”

(yaşlanma öncelikle fiziksel bedenimizde bağırsaklarımızda başlar) sorusuna dahi çoğu kişinin yanıt veremediği bir toplumda varoluşumuzu sürdürürken, şu an mevcut sistemi ile insan ırkının evrimselleşmesi ve bir adımı bırakın yarım adım dahi kendisini keşfetmek üzere destek vermediği apaçık bir gerçekliktir.

Hal durum böyle iken değerli ruhani varlıklar bugün sadece çocuğunuza “koşulsuz sevgi” nizi sunun, ve onun mevcut eğitim sisteminin ortaya çıkarmadığı niteliklerini ortaya koyabilmesi, somutlaştırabilmesi için destek verin.

Bir çocuğun ebeveynlerinin “koşulsuz sevgi”sinden başka hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.  
**“koşulsuz sevgi” Dünya gezegenindeki en besleyici öğretmendir…

Bugünkü karnede Matemetik dersi hanesinde “zayıf, orta, başarılı” ibarelerinin hiçbir anlamı olmadığını biliyorsunuz. Sadece bu süreçte “matematik” dersini hangi strateji ile çalıştığınızı gözden geçirmeniz dahi çocuğunuzun bu dünyayı algılama sürecinde kullandığı filtreleri gözler önüne serecektir.

Çocuklarınıza ve kendinize “bakmak”yı değil, “görmeyi” öğreteceğiniz biricik an deneyimleriniz olması dileğimle…
                                                                                       Sevgiyle

ÖZ

4 Ocak 2015 Pazar

"ÖZ'Ü BİL" ME MACERASI: DEPRESYON





Yaşamın sonsuz enginliğinde bir an gelir içsel bir alarm sesi sizi uyanmaya , daha doğrusu “Sizi siz olmaya davet eder.” “Kalk, uyan ve kendin ol, kendini bil” biçiminde konuşurken sizlere biraz “acı” verebilir. Çünkü “acı” Dünya gezegenindeki en bilge öğretmendir. “Acı” nın olduğu yerde “dönüşüm” başlamaktadır.

“ACI”LARINIZA SAHİP ÇIKIN, SEVİN VE İZLERİNİ TAKİP EDİN BÖYLELİKLE IŞIĞA ULAŞABİLİRSİNİZ…

Depresyon sizi sonsuz varoluş okyanusundaki  gerçekte olan kendiniz bir başka deyim ile “öz” ünüz ile buluşmaya götürecek bir sandaldır. Koskoca okyanusta kendinizi buluncaya kadar küçük bir sandal ile seyahat etmek ne kadar keyifli ve heyecanlı bir yolculuk olur değil mi?
Ancak çoğu insan bu keyifli ve adrenalini yüksek yolculuktan ürker. Bu ürperişin belki de korku ve kaygı duygulanımlarının ana kaynağı “zihin”dir. Korku ve kaygı ismi verilen duygular Dünya Gezegenin nabzında yer almamaktadır sadece zihnin bir illüzyonundan ibarettirler.
“Dünya Gezegeni nin nabzı sadece ve sadece “sevgi” duygusu ile çarpar.”

Sevgi frekansı ile uyumlu ahenkli bir şekilde var olduğunuz sürece “depresyon” ismi verilen ruhsal bozukluğu deneyimleme riskiniz asla gerçekleşmez.

BATI BİLİMİNE GÖRE “DEPRESYON” BOZUKLUĞU

Günümüz Batı bilimi, “depresyon” bozukluğunu çeşitli kriterlere ayırarak incelemektedir. Bu kriterleri değerlendirirken doğru tanı koyabilmek adına danışan kişinin yaşam öyküsü, metabolik dengesi/sağlığı, yaşam kalitesi (uyku-beslenme-hareket yaşantısı) ve yaşamın sunduğu olgular ile başa çıkabilme stratejileri bir bütün olarak değerlendirilir.

Yaşamın bizlere sunduğu durumlar, olaylar ve olgulara her birimiz kendi biricikliğimiz zeminde yanıtlar sunarız. Örneğin bir “boşanma” olgusu ile karşılaştığımızda  üzüntü, hayal kırıklığı, endişe, öfke, gibi duyguları kısa ya da uzun bir süre deneyimleyebiliriz. Uyku, iştah düzenimiz olağanın dışında seyredebilir. Bir süre tek başına kalma ihtiyacımız ortaya konabilir ve “intihar” düşünceleri zihinde yerleşiyor olabilir. Kendimizi yorgun, isteksiz, hüzünlü hissedebiliriz. Buraya kadar yazdığım ve belirtmiş olduğum her bir kelime bir “semptom”dur. Bu semptomların her biri bir araya gelerek “sendrom” oluşturur ve “2 haftadan” daha uzun bir sure bu “sendrom” tablosu günlük rutini oldukça aksatacak şekilde yaşamınızda var oluyor ise buna “depresyon bozukluğu” ismi verilir.
Ruhsal rahatsızlıkların açıklamalarının ve tanı kriterlerinin yer aldığı “DSM-5” isimli Amerikan psikiyatri Birliği tarafından yayınlanan yayına göre; depresyon türleri:
1   
     1) Yıkıcı Duygudurumu Düzenleyememe Bozukluğu
2                   2)Yeğin (Majör) Depresyon Bozukluğu
3                       3)Süregiden Depresyon Bozukluğu (Distimi)
                                             4)Aybaşı Öncesi (Premenstrüel) Disfori Bozukluğu
5                                                                       5)Maddenin/İlacın Yol Açtığı Depresyon Bozukluğu

Bunların her birini tek tek açıklamayacağım çünkü varoluşsal bir varlığın kutu kutu maddesel bir cansız varlık gibi incelenmesini doğru bulmuyorum. Ayrıca arkasında yaklaşık 100 milyar dolarlık bir yatırımın bulunduğu bir ilaç sektörünün bulunduğu bir gezegende yaşadığımızıda vurgulamak isterim.

DEPRESYON BOZUKLUĞUNUN SAĞALTIM SÜRECİNDE
“BATI” &”DOĞU” YAKLAŞIMLARI
Bu bağlamda; Batı bilimi=== depresyon bozukluğunu tedavi etmeye yönelik farmokoterapi (ilaç tedavisi) ve psikoterapi (zihnin yeniden yapılandırılma, farkındalık zeminin genişletme süreci) gibi yöntem bilimleri tercih ederek zehirli meyva veren bir ağacın yalnızca dallarını budamayı tercih eder.
Doğu bilimi=== depresyon bozukluğunu bir araç olarak kullanarak kişinin özündeki cevheri parlatma yolunu seçer ve kökten bir iyileşme sürecini destekleyici yöntemleri kullanır.

        Depresyon bozukluğunun, Batı bilimi ile Doğu Bilimini biraz birbirine yaklaştıran tek husus: Nörotransmiterler düzeyindeki artış veya azalış oranlarının depresyon bozukluğunda önemli rol oynadığıdır. Ancak son yapılan araştırmalar da göstermektedir ki; depresif bozukluğun oluşumunda yeri olan “serotonin” in yalnızca %5 lik bir bölümü beyinde salgılanıyor geri kalan %95 lik bölüm mide ve bağırsaklarda sentezleniyor. Bağırsaklar bizim 2. beynimizdir hatta beyinden daha karmaşık bir nöron ağı ile donatılmıştır.

New York’taki Columbia Üniversitesi’nde görevli nörobilimci, anatomi ve hücre biyolojisi uzmanı Prof. Dr. Michael Gershon, 1998 yılında “The Second Brain” adlı kitabı yayımladı. Yazarın çığır açan bu kitabına göre; karnımızda, ikinci bir beyin bulunuyor. İkinci beyin, asıl beynin bir kopyası. Hücre tipleri, etken maddeler ve reseptörleri aynı. Karın bölgesinde, bu kadar çok sinir hücresinin bulunması, bilim adamlarını, bu organı araştırmaya yönlendirdi.

Karnımızdaki beyin, serotonin gibi, ruh halimizi belirleyen nörotransmitterleri üretiyor ve psiko-aktif maddelere tepki veriyor. Karın, özerk çalışmaktadır. Karınbeyninin, beyne gönderdiği sinyaller, beyinden alınandan daha fazladır. Karın, hastalanıp, kendine özgü nevrozlar geliştirebiliyor.  Karın, hissediyor, düşünüyor ve hatırlıyor. Sezgisel kararlarımızı, bu içsesi dinleyerek alıyoruz…”

Depresyon Bozukluğunun (Bütüncül yaklaşım düzeyinde /Doğu +Batı) ana nedenlerini özetleyecek olursak:

ð   ÖZ’E DUYULAN GÜVEN EKSİKLİĞİ
ð   AŞIRI BİRİKTİRME
ð   GERÇEKLİKTE KİM OLDUĞUMUZU UNUTMUŞ OLMAMIZ
ð   AŞIRI HIZLI OLMA HALİ
ð   HAREKETSİZ YAŞAM
ð   DENGELİ BESLENME SİSTEMİNİN YETERSİZLİĞİ
ð   YAŞAMA ANLAM KATMADAKİ İSTEKSİZLİK
ð   ZİHİNSEL SÜREÇLERİ ANLAMDIRAMAMAK
ð   NEFES İLE BULUŞAMAMAK

o   Dengeli ve sağlıklı bir yaşam “an” da var olabilme sanatıdır. 
Bu sanatı icra edebilmek için;

Zihinsel ve maddi düzeydeki fazlalıklarımızdan kurtulalım. Kullanmadığımız eşyalarımızı ara sıra gözden geçirdiğimiz gibi duygu ve düşünce gardıroplarımızı da temiz ve düzenli tutmaya özen gösterelim.

Önce kendimizi bağışlayalım her birimiz zaman zaman değer ve inançlarımıza uygun olmayan davranış örüntüleri sergileyebiliriz bunu her daim hatırlayalım ancak bu uygunsuzlukları düzeltmek için de her daim ikincil bir şans sunulur. İkincil şansları fark etmek için gönül gözünüzü açık tutun.

Dokunun, önce kendinize sarılın öpün kendinizi. Sonra bir ağaca, kediye, köpeğe, bebeğe, arkadaşınıza,, dostlarınıza, ebeveynlerinize sarılın, kucaklayın.

Paylaşın, iç dünyanızı sıklıkla size dinlemeye vakit ayırmaya tercih eden kişiler ile konuşun. Kendiniz ile yüzleşmeler yapın, kendinize randevu verin geçin aynanın karşısına yaşadıklarınızı değerlendirme toplantısı yapın. Bunları eyleme koymayı tercih etmiyorsanız; kağıda dökün  tüm içsel yüzleşmelerinizi bembeyaz veya rengarenk kağıtlar üzerine kelimelerin veyahut renkli boyaların dilinden aktarın.

Yavaşlayın, yaşam sonsuz bir serüven. Sizler beden kıyafeti giymiş ölümsüz ruhani varlıklarsınız, bunu şu an  hatırlamıyor ve göremiyor olmanız bu gerçekliği değiştirmez !!! Bu sebeple yaşamın her anında birşeyler öğrenmeye çabalayın, her bir insanın sizi size yansıtan bir ayna olduğunu hatırlayın.
Anlam katın; her gününüze bir anlam verin. Bunun için tablolar yapın o güne bir isim verin örneğin bugün günlerden “süpriz” günü olsun. Hem kendinizi hem de çevrenizdeki diğer insanları şaşırtacak eylemleri hayata geçirin, cesaretli olun.

Alma-Verme Dengesini iyi kurun. Yaşam düzeneği denge zemininde biçim/form alıyor. Her daim dengeli olmaya özen gösterin. Beslenme biçiminiz, uyku biçiminiz, düşünceleriniz, eylemleriniz, ağzınızdan dökülen kelimeler yerinde zamanında ve ölçülü olsun. Yaşama ne sunarsanız ancak o kadar alabileceğinizi hatırlayın. Portakal ağacı tohumu ektiyseniz, ağacınız size portakal meyvesini sunar, elma meyvesini değil. J

Kabul edin; yaşamın sunduklarını ve kendinizi olduğunuz gibi kabul edin ve şükredin. Herşey her zaman tam da olması gibi olması gerektiği zamanda meydana geliyordur. Boşvermek yada üzerinde zihinsel oyunlar türetmek yerine olayların ardındaki bütün görmeye çalışın. Bu deneyimlediğim olay/durum bana ne anlatıyor, beni “ne” ile yüzleşmeye davet ediyor? Biçiminde yaşamınıza ve size anlam katıcı “merak” duygusu içeren anlam arayışlarında olun.

Hayat bir oyun bu oyun sürecinde birden fazla rolünüz oluyor. Roller geçici ancak özünüz mutlak ebediyete kadar sizlerle oluyor bu nedenle bir an önce kim olduğunuzu bilin. Ve harekete geçin, biricikliğinizi ışıl ışıl yansıtın öyle bir yansıtın ki bir görenin yaşamına anlam katsın onun da yüreğinde bir ışık yaksın.



2015 yılı, kendimizi bilmek ve kendimiz ile buluşmak için ışık dolu bir yıl hadi şimdi şu an eyleme/ harekete davet ediyorum sizleri hareket edin, evren daima hareketi alkışlar. Hareket omurganızı esnetir ve esnek bir omurga sağlık demektir. Omurganız ne kadar esnek olursa, zihniniz de o ölçüde esnek olur ve yaşam kalitenizi kendiniz belirlersiniz.

Depresyon bozukluğu  ile ilgili görüşlerimi bildirdiğim yayını aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.

http://olaytv.web.tv/video/kulisten-sahneye-04012015__jgcit48p5sy


ÖZ