30 Mart 2016 Çarşamba

CİNSEL İSTİSMARIN ÇOCUK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Cinsel İstismarın Çocuk Üzerindeki Etkileri


            “Bedenimin en derinlerinde sanki saatli bir bomba var ancak ne zaman, nasıl patlayacağını bilemiyorum. İşte bu bilinmezlik ‘kızgınlık, öfke ve şaşkınlık’ duygularını deneyimlememe vesile oluyor. Sessizce öfkenin girdaplarının izini sürüyorum. Bedenimde gözle görülmeyen ancak ‘öz’ ün gözü ile görülen ve hissedilen izleri silmek sanırım hiçbir zaman mümkün olmayacak…”

Yukarıdaki söylem onbeş yıl önce “cinsel istismar”a maruz kalmış ve şu an evliliğinde “cinsel sorunlar” deneyimlemekte olan bir yetişkinin kendi ruh halini betimlemesinden bir alıntı içermektedir. Bu betimlemeden de anlaşılacağı üzere;  “cinsel istismar” kısa ve uzun vadede sonuçları olan, cinsel istismar mağdurunu ruhsal, sosyal, bilişsel, bedensel gelişim süreçlerini etkileyen hiçbir zaman kolay kolay silinemeyecek acı izler bırakan ciddi bir travmadır (Topçu, 2009, s.165-166).
Literatür genelinde “cinsel istismar”; kişinin gelişim aşamalarına (psikolojik, bedensel, zihinsel), vücudun bütünlüğüne, inanç sistemine ilişkin unsurlar dahilinde yaşamsal bütünlüğüne yönelik bir travma olarak nitelendirilmektedir (Aktepe, 2009; Bulut, 2007; Zara-Page, 2004).  Travmanın “olumsuz” etkilerinin yanı sıra “olumlu” olarak nitelendirilebilecek etkileri de mevcuttur. Örneğin; insanın doğasında var olan adaptasyon yeteneği sayesinde kişi deneyimlediği travmanın ardından kendi gücünün ve kapasitesinin farkına varabilmektedir. Cinsel istismarın etkilerini irdeleyen bazı araştırma istatistiklerine göre; cinsel istismar mağdurlarının ,cinsel istismar deneyimlerini “olumlu” olarak değerlendirdikleri saptanmıştır (Topçu, 2009, s.188). Cinsel istismar deneyiminin kendilerini güçlendirdiğini, yaşamlarına olumlu kazançları olduğunu ifade eden cinsel istismar mağdurları bulunmaktadır (Topçu, 2009, s.188) Bir diğer araştırmada ise, cinsel istismar deneyiminin değerlendirme sürecinin “zaman” faktörüne bağlı olarak değişkenlik gösterebileceğini ortaya koymaktadır. Cinsel istismar deneyiminin hemen ardından, yaşantıladıkları deneyime “olumlu” olarak değerlendiren kişilerin (%38), yetişkinlik dönemlerinde cinsel istismar deneyimlerini “olumsuz” bir yaşantı olarak değerlendirdikleri saptanmıştır (Bulut, 2007).  Bu husustan yola çıkarak; yaşanılan bir travmatik deneyim sonrasında her bireyin aynı tepkileri, aynı zamanda ve aynı devamlılıkta sürdürmeyeceğini göz önünde bulundurularak değerlendirme yapılmasının önemli ölçüde öncelik arz ettiği düşünülmektedir.

Cinsel istismara maruz kalan çocuklar üzerine yapılan çalışmalar sonucunda (Bulut, 2007; Özer ve ark., 2007; Topçu, 2009, s.186; Zara Page, 2004).   ; cinsel istismar deneyiminin çocuk üzerindeki etkilerinin; çocuğun yaşına, cinsiyetine, maruz kalınan cinsel istismar türüne, cinsel istismar uygulayan kişinin istismar yöntemine, cinsel istismarın süresine & şiddetine, cinsel istismarın ardından ailenin ve sosyal çevrenin çocuğa yönelik davranışlarına, cinsel istismar sonrası çocuğa uygulanan muayene yöntemine bağlı olarak farklılık gösterdiği gözlemlenmektedir.

            Cinsel istismarın çocuk üzerindeki psikolojik, sosyal, davranışsal etkilerinin dinamik bir süreç dahilinde irdelenmesini öneren “Travmajenik Dinamik Kuram”a göre (Finkelhor, 1994); cinsel istismarın çocuk üzerindeki etkileri dört ana faktör zemininde açıklamaktadır:

1) Travmatik Cinsel Uyarılma (traumatic sexualisation): çocukluğun erken döneminde deneyimlenen uygun olmayan cinsel deneyim; çocuğun ilerleyen yaş döneminde sağlıksız bir cinsel gelişim ve beraberinde normal olmayan bir cinsel yaşama sebebiyet vermektedir.

2) Damgalama (stigmatization): cinsel istismar olayı sürecinde istismarcı ve olay sonrası çocuğun birincil derece yakınları tarafından çocuğa yönelik “suçlayıcı, aşağılayıcı” mesajlar, çocuğun ilerleyen yaş dönemlerinde suça eğilimli davranışlar geliştirmesine sebebiyet vermektedir.

3) İhanet/ Aldatılma (betrayal of trust): özellikle güvendiği, bildiği, tanıdığı biri tarafından cinsel istismara maruz kalan çocuk kendi benliğine yönelik bağlılık ve güven problemleri ile yüzleşmekle birlikte ilerleyen yaşlarında duygusal bağlanma sorunlarının beraberinde birçok davranışsal problemler (saldırganlık, madde bağımlılığı, öfke vb.)  ile yüzleşmek durumunda kalmaktadır.

4) Güçsüz/ çaresiz hissetme (powerlessness): kendi isteği dışında kontrolsüzce gelişen cinsel istismar deneyimi sonucunda çocuk çaresizlik, korku ve kaygı duygularını deneyimlemektediri. İlerleyen yaş dönemlerinde çocuğun deneyimlediği yoğun kaygı, korku ve çaresizlik deneyimleri kendisine yönelik özyıkım davranışları sergilemesine zemin oluşturmaktadır (Aktepe, 2009; Bulut, 2007; Ovayolu ve ark., 2004;  Polat, 2007, s. 143;  Topçu, 2009, s.168; Zara-Page, 2004).

“Travmajenik Dinamik Kuram” (Finkelhor, 1987), cinsel istismarın çocuk üzerindeki etkilerinin genel profilini aktaran ve eklektik bir zeminde yapılandırılmış  dinamik bir kuram olma niteliği taşımaktadır (Topçu, 2009, s.170). Finkelhor (1987) tarafından geliştirilen “Travmajenik Dinamik Kuram” bizlere cinsel istismarın çocuk üzerindeki ruhsal, sosyal, fiziksel (bedensel), davranışsal etkilerini objektif bir zeminde değerlendirmemize ışık tutmaktadır.

Araştırmalara göre; (Aktepe, 2009; Ovayolu ve ark., 2007; Topçu, 2009, s.171; Zara-Page, 2004) çocukluk çağında cinsel istismara maruz kalmış kişilerin, cinsel istismar sürecini takiben kısa ve uzun soluklu , fiziksel, davranışsal, duygusal, ve sosyal zeminlerde normal yaşam akışını etkileyecek düzeyde semptomlar ile yüzleşme riskine sahip oldukları belirtilmektedir.

Cinsel İstismarın Çocuk Üzerindeki Kısa Süreli Etkileri
            Cinsel istismarın çocuk üzerindeki kısa süreli etkileri genellikle davranışsal semptomlar ile cinsel istismar deneyimini takiben hemen ortaya çıkan ve daha çok istismara uğrayan bireyin yaşına göre değişkenlik gösteren etkiler olarak değerlendirilmektedir. Yapılan bir araştırmaya göre (Yalçın, 2011); 0-3 yaş grubu cinsel istismara maruz kalan çocuklarda: “tanımadığı kişilere yönelik korku, yeme ve uyku düzenindeki bozukluklar, bedenine başkasının temas etmesine izin vermeme”,
3-6 yaş grubu cinsel istismara maruz kalan çocuklarda: “erken çocukluk dönemi davranışlarını tekrar sergileme (regresyon), istem dışı dışkı kaçırma, mastürbasyon, anneye daha fazla bağımlı olmaya yönelik davranışlar, içe kapanma”,
6-12 yaş grubu cinsel istismara maruz kalan çocuklarda ise: “sosyal olarak yalnızlaşma isteği, okul ya da evden kaçma davranışları, öğrenme bozukluğu, obsesif kompülsif bozukluk, iç dünyasında ve fiziksel/ bedensel olarak hassaslaşma, bir neden olmaksızın ağlama reaksiyonları, huzursuzluk, karın, baş ağrıları gibi somatic ağrılar”,
13-18 yaş grubu cinsel istismara maruz kalan çocuklarda ise: “madde bağımlılık bozukluğu, fobiler, anoreksia nevroza, rastgele cinsel ilişki deneyimleri, öfke nöbetleri, psikoz” gibi davranışsal bağlamda uzun süreli kişilik, duygu-durum bozukluklarını tetikleyici nitelikle davranışsal semptomlar sergiledikleri saptanmıştır.  

Bununla beraber, 3-18 yaş grubu cinsel istismar mağduru kız çocuklarının, cinsel istismar mağduru erkek çocuklarına göre yukarıda belirtilen davranışsal semptomları daha yoğun ve şiddetli bir şekilde deneyimledikleri; okul başarılarında ciddi başarı oranı düşüşleri sergiledikleri; sosyal yaşamdan kendilerini erkek çocuk akranlarına kıyasla daha fazla soyutlayarak, tek başınalık deneyimlerinin arttığı bulgulanmaktadır. Ayrıca cinsel istismar mağduru kız çocukların, erkek çocuklara oranla suç işleme eğiliminin daha yüksek oranda olduğu saptanmıştır. (Bulut, 2007; Topçu, 2009, s.173).  Cinsel istismarın çocuk üzerindeki etkilerini “cinsiyet” faktörüne bağlı olarak yordamlayan bir başka araştırma sonuçlarına göre (Ovayolu ve ark., 2007); cinsel istismar mağduru erkek çocuklarda: agresif/saldırgan davranış döngüleri, uyku bozuklukları ve sosyal çevreden uzaklaşma gibi fiziksel ve davranışsal semptomlar gözlemlenirken; cinsel istismar mağduru kız çocuklarda yoğunlukla öz-kıyım davranışları (vücudu üzerinde sigara söndürme, bileklerini kesme vb.) ve benlik değerinde azalma olduğu bulgulanmaktadır.
            Cinsel istismarın çocuk üzerindeki ilk etkileri ortaya çıkan ; “baş ve karın ağrıları, vajinal yaralar, ısırık ve tırnak izleri, hamilelik, anal ve vajinal bölgede acı, tekrarlayan atipik abdominal ağrılar, cinsel yol ile geçen hastalıklar, uyku ve yemek yeme alışkanlıklarındaki değişkenlik” olarak fiziksel/bedensel boyutta bulgulanmaktadır (Polat, 2001, s.238; Topçu, 2009, s.172; Zara-Page, 2004).
Araştırmalara göre cinsel istismar mağduru çocuklar kısa/ akut süreçte davranışsal tepkiler olarak; regresyon davranışları, bedeni kirli hissettiği nedeni ile sıkça temizlenme isteği, genital bölge ile sürekli oynamak, hayali arkadaşlar edinme, okul başarısında gerileme, sosyal ilişkilerinde geri çekilme/izolasyon, yoğun cinsel davranışlar gösterme (mastürbasyon) davranışlarını gösterdikleri saptanmıştır. Psikolojik/ duygusal tepkiler olarak; korku, öfke, suçluluk, kaygı, utanç, depresyon, post-travmatik stress bozukluğu, dikkat dağınıklığı, benlik değeri üzerinde olumsuz etkiler gibi etkiler bulgulanmıştır (Kara ve ark., 2004; Zara-Page, 2004). 
Cinsel istismara maruz kalan çocuklarda akut süreçte psikolojik ve fiziksel varlıklarına yönelik algıladıkları tehdite yönelik çeşitli savunma mekanizmaları geliştirdikleri ortaya konmaktadır (Aktepe, 2009; Bulut, 2007; Zara-Page, 2004).
Cinsel istismar mağdurlarının en sık kullanıma başvurduğu savunma mekanizması; “dissosiyasyon”dur. Dissosiasyon savunma mekanizmasının çocuğun yaşadığı cinsel istismar olayı ile başa çıkabilmek, bireysel bütünlüğünü (psikolojik, fiziksel, zihinsel ve sosyal boyutlarda) muhafaza edebilmek için koruyucu bir kalkan görevi üstlendiği düşünebilir. Dissosiasyon savunma mekanizması sayesinde, çocuk zaman ve olay arasındaki nedensellik bağlantısını kuramaz, dikkatini konsantre bir şekilde yoğunlaştıramaz çoğunlukla anlamsız ve boş gözler ile çevresindeki uyaranlara yavaşça tepki verir (trans), erken yaş dönemindeki cinsel istismarlarda dissosiasyon belirtisi olarak “hayali arkadaş (lar)” edinme en sık rastlanan dissosiasyon belirtilerinden birisidir (Aktepe, 2009; Bulut, 2007; Topçu, 2009, s.179). Dissosiasyonun yaş faktörü ile korelasyonu belirtilerek (Aktepe, 2009); yaştaki azalma ile dissosiasyon şiddetinin yükseldiği saptanmıştır. . Ergenlik döneminde cinsel istismara maruz kalan kişilerde,  “bastırma” (repression) ve “kişilik bölünmesi (splitting) cinsel istismar sonrasında gözlemlenen diğer savunma mekanizmaları arasında yer almaktadır (Bulut, 2007).
Erken çocukluk döneminde deneyimlenen cinsel istismarın, bağlanma stilleri ile ilişkili olduğu saptanmıştır. Cinsel istismar deneyimi sonucunda çocuğun benlik gelişiminin olumsuz etkilenerek “dezorganize bağlanma” stili geliştirdiği ve bunun sonucunda yetişkinlik döneminde ikili ilişkilerde iletişim ve sosyal uyum sorunları ile yüzleştikleri belirtilmektedir (Aktepe, 2009).

Cinsel İstismarın Çocuk Üzerindeki Uzun Süreli Etkileri
Cinsel istismarın çocuklar üzerindeki uzun süreçteki etkileri, cinsel istismar mağdurunun yetişkin yaş evrelerinde ruhsal (psikolojik), cinsel ve sosyal/ kişiler arası iletişim, etkileşim yaşantı zeminlerinde, kişinin yaşam kalitesini ve uyumunu şiddetli bir şekilde etkileyecek düzeyde ortaya çıkabilmektedir (Bulut, 2007; Ovayolu, ve ark., 2007; Polat, 2009, s.190).
Çocukluk Dönemi Cinsel İstismarın Yetişikin Yaş Evrelerinde Ruhsal Yaşama Etkileri
Araştırmalara göre; çocukluk döneminde cinsel istismar öyküsü bulunan kişilerin, yetişkin yaş evrelerinde  %85-90’inde  “çoğul kişilik bozukuğu” %70-80’inde “borderline kişilik bozukluğu” (sınırda kişilik bozukluğu) saptanmıştır (Ovayolu ve ark., 2007). Çoğul kişilik bozukluğu ile eş zamanlı olarak “depresif bozukluk”, “intihar eğilimleri”, “geçici psikotik nöbetler” de görülmektedir (Polat, 2009, s.203). Araştırmalara göre (Polat, 2009, s. 204); “çoğul kişilik bozukluğu” erken çocukluk döneminde maruz kalınan cinsel istismar deneyimine yönelik geliştirilen dissosiyatif bir tepki olmakla beraber kadınlarda erkeklere oranla daha sıklıkla görülen, çocukluk çağında bulguları tespit edildiği takdirde tedavisi daha etkin bir biçimde gerçekleştirilebilen ve cinsel istismar öyküsü bulunan kişilerde görülme sıklığı en yoğun olan kişilik bozukluğu olarak değerlendirilmektedir.
Sınırda (borderline) kişilik bozukluğu tanısı ile nitelendirilmiş kişilerin öyküsü irdelendiğinde çoğunlukla erken çocukluk dönemi cinsel istismarının kadınlarda daha yoğun görüldüğü bulgulanmaktadır (Polat, 2009, s.208). Sınırda kişilik bozukluğu tanısı almış kişilerin, kendi benlik algılarına yönelik sınırlarının olmayışı, sosyal yaşamda istikrarsız duygulanımlar sergilemelerine sebebiyet vererek kişiler arası sosyal ve cinsel alanlarda yüzeysel düzeyde ilişki kurmalarına olanak tanıyarak, sosyal yalıtıma zemin hazırlamaktadır (Bulut, 2007).

Çocukluk döneminde cinsel istismara maruz kalan kişilerde; uzun süreçte  depresif bozukluk ve ankisyete (kaygı) bozuklukları en sık bulgulanan duygu-durum bozuklukları arasında yer almaktadır ( Aktepe, 2009; Bulut, 2007; Ovayolu ve ark., 2007; Polat, 2009, s. 194).  Araştırmalara göre (Bulut, 2007); çocukluk çağı cinsel istismara maruz kalan kişilerin “benlik algısı”nın zedelendiği bu bağlamda kendisi ile temasa geçemeyen çocuğun ilerleyen yaş dönemlerinde kendisini sosyal olarak toplumdan yalıtarak kişilerarası ilişkilerinde sorunlar deneyimlediği bulgulanmaktadır. Gelecek, kendi benliği ve toplum için geliştirilen olumsuz düşünce formları ve düşük benlik algısı öz-yıkım (intihar) a sebebiyet verecek ölçüde şiddet eşiği yüksek bir biçimde deneyimlendiği saptanmaktadır (Ovayolu, 2007; Topçu, 2009, s. 196).
            Anksiyete (kaygı) bozuklukları, çocukluk çağı cinsel istismarın uzun soluklu en sık bulgulanan etkilerinden birisi olarak nitelendirilmektedir (Aktepe, 2009; Ovayolu ve ark., 2007; Polat, 2009, s. 198; Zara Page, 2004). Anksiyete bozuklunun temel semptomu “kaygı” duygu durumudur. Kaygı duygu durumu, korku, endişe ve fizyolojik uyarımları kapsamaktadır (Küey, 2008). Örneğin, kaygı bilişsel/zihinsel bir fonksiyondur ve bedende kendisini “bulantı, kalp atışının hızlanması, agresif, tutarsız davranış örüntüleri, kas gerginlikleri” biçiminde gösterebilmektedir (Küey, 2008). Kaygı bozukluklarının, kişinin yaşam kalitesine olan etkisi, kişinin fizyolojik uyarılma eşik düzeyine bağlantılı olarak değişkenlik göstermektedir. Bu bağlamda cinsel istismarın çocuk tarafından algılanış biçimi, bedenin ve zihnin sergileyeceği anksiyete semptomları ile doğrudan bağlantılıdır (Küey, 2008). Çocukluk döneminde cinsel istismara maruz kalmış kişilerin en yoğun olarak; “kızgınlık, öfke nöbetleri, düşmanlık, uyku bozuklukları, psiko-somatik karın ve pelvik bölgesi ağrıları, bağırsak sistemi rahatsızlıkları, nefes almada güçlük gibi bedensel ve duygusal düzeyde anksiyete semptomları sergiledikleri bulgulanmaktadır (Aktepe, 2009; Bulut, 2007; Ovayolu ve ark., 2007; Polat, 2009,s.198).

Araştırmalara göre (Polat, 2009, s.198); erken çocukluk döneminde deneyimlenen yoğun kaygı duygulanımının “korku” duygusu ile özdeşleşerek yetişkinlik döneminde özellikle kadınlarda cinsel ilişki sorunlarına yol açtığı belirtilmektedir.
Cinsel istismar olayının çocuk üzerindeki etkilerinden birisi de; cinsel istismar yaşantısının hemen ardından (akut dönemde) hem de uzun soluklu süreçte yetişkinlik çağında, anksiyete bozuklukları kapsamında değerlendirilen “travma sonrası stres bozukluğu”dur (Polat, 2009, s. 191). Travma sonrası stres bozukluğu; kaygı duygulanımlarının eşlik ettiği, geçmişte deneyimlenen travmatik olayın tekrar yaşanıyor, tekrar deneyimleniyormuşçasına algılanmasıdır (Küey, 2008). Travmatik olaya ilişkin küçük bir uyaran (koku, ses, renk, doku vb.), olayın düşünce, duygu ve davranışsal boyutlarda beden tarafından adeta tekrar yaşanıyormuşçasına deneyimlenmesine yol açmaktadır (Küey, 2008).
Araştırmacılara göre (Polat, 2009, s. 175); cinsel istismarın şiddetine ve çocuk üzerindeki etkisine bağlı olarak “travma sonrası stress bozukluğu” cinsel istismar mağdurları tarafından yaşantılanmaktadır.
Travma sonrası stres bozukluğu , yaşamın bütünlüğünü tehdit edici olayın neticesinde hemen oluşmaktadır, araştırmalara göre (Polat, 2009, s. 176);  cinsel istismar deneyimi yaşamış 3 yaşındaki çocuklarda travma sonrası stress bozukluğu nitelendirilmektedir.
Araştırmalara göre; travma sonrası stres bozukluğunun en yoğun ve sık biçimde deneyimlenen semptomları cinsel istismar mağdurunun yaşına göre değişkenlik göstermektedir. Küçük yaştaki çocuklarda; “kaçınma davranışları, dissosiyasyon, cinsel oyunlar” ; yetişkinlik döneminde ise, “ kısa süreli amnezi , konsantrasyon güçlükleri, uyku ve yemek yeme bozuklukları, travmatik olayın istemdışı zihinde tekrar canlanması, travma olayını hatırlatan uyaranlardan kaçınma isteği, bilişsel çarpıtmalar, ” gibi semptomların belirtildiği saptanmıştır (Polat, 2009, s.177).
Çocukluk Dönemi Cinsel İstismarın Yetişikin Yaş Evrelerinde Cinsel Yaşama Etkileri
            Araştırmalara göre (Aktepe, 2009); çocukluk döneminde deneyimlenen cinsel istismar olayı, cinselliğe ve cinsel organların işlevselliğine yönelik erken dönemde bir farkındalık kazanımına yol açmaktadır. Erken yaşlarda cinselliği deneyimleyen çocuk, ilerleyen yaşlarında çeşitli cinsel davranış sorunları geliştirebilme , potansiyele sahip olmaktadır (Polat, 2009, s. 216). Yapılan araştırmalara göre ( Aktepe, 2009; Bulut, 2007; Ovayolu ve ark. 2007, Polat, 2009, s. 217); “cinsel kaygı, cinsel soğukluk, cinsellikle ilgili suçluluk, yüksek risk faktörü içeren cinsel ilişkide bulunma veya bulunma isteği, orgazm bozuklukları, cinsel ilişkiye aşırı düşkünlük, cinsel ilişki sırasında kasların istem dışı kasılması (vajinismus), erken boşalma, AIDS, cinsel kimlik değişimi veya cinsel kimlik bunalımı” çocukluk dönemi cinsel istismar sonucu deneyimlenen ve en fazla bulgulanan cinsel davranış sorunları arasında yer almaktadır. Ayrıca cinsel davranış sorunlarının kadınlarda, erkeklere oranla daha sık rastlandığı saptanmıştır (Polat, 2009, s. 217). Özellikle aile içi cinsel istismar deneyimine maruz kalan kız çocuklarının cinsel bozukluk oranlarının daha yüksek oranda olduğu belirtilmektedir (Polat, 2009, s. 217).

            Bazı araştırma sonuçlarına göre (Aktepe, 2009); cinsel istismar mağduru bireylerin cinselliği bir ihtiyaç olarak değerlendirerek haz ve doyum almak için değil de, bir şiddet aracı olarak kullanarak içsel öfkelerini cinsel eylem yolu ile partnerlerine yansıtarak haz ve doyuma ulaştıklarını belirtmektedir.
           
Çocukluk Dönemi Cinsel İstismarın Yetişikin Yaş Evrelerinde Sosyal/ Kişiler Arası Etkileşim Üzerine  Etkileri

            Çocukluk döneminde cinsel istismar mağduru olmuş bireylerin yetişkinlik dönemlerinde sosyal, aile, iş hayatlarında, ikili ilişkilerinde karşılaştıkları sorunların temelini “güven” ve “bağlılık” zemininde meydana gelen hasarların, yaraların oluşturduğu dikkat çekmektedir (Zara Page, 2004). Bu bağlamda yakın ilişkiler kurmakta, duygularını ifade etmekte , diğer insanlara güvenmekte zorluk çeken bireyler sosyal, iş ve aile yaşamlarında kendilerini yeterli ve tatminkar olarak değerlendirmemekle birlikte, sosyo-ekonomik statüleri düşük seviyede yer almaktadır (Topçu, 2009, s. 223). Araştırmalara göre (Topçu, 2009, s. 223); sokakta veyahut sığınma, bakım evlerinde fiziksel, psikolojik ve sosyolojik bağlamlarda bakıma muhtaç özellikle kadın bireylerin erken çocukluk dönemlerinde cinsel istismar öyküsü bulunduğu saptanmıştır.

            Araştırmalara göre (Aktepe, 2009); çocukluk çağında cinsel istismar mağduru bireylerin daha az sayıda arkadaşı olmakla beraber işlevsel, duygusal anlamda doygun ve nitelikli ilişki kuramadıkları saptanmaktadır.  Yetişikinlk döneminde sosyal ilişkilerini iki uçlu boyutta (çok fazla beklentili ve kontrolcü veyahut oldukça ilgisiz ve duyarsız) sürdürme becerisine sahip bireylerin erken çocukluk döneminde cinsel istismar öyküsü bulunduğu bulgulanmaktadır (Aktepe, 2009).

            Cinsel istismarın çocuk üzerindeki iletişim tarzlarını inceleyen araştırma verilerine göre (Bulut, 2007); cinsel istismar mağdurunun, cinsel istismar sonucunda geliştirdiği “düşük benlik algısı”, “güven” duygusundaki zedelenmişilik, “beden algısına yönelik olumsuz inançlar” neticesinde aşırı duyarlı, ikircikli tarzda, ihtiyaçların karşılıklı olarak paylaşılamadığı, güven ve paylaşımdan yoksun iletişim biçimleri geliştirdiği bulgulanmaktadır.
            Özetle; cinsel istismarın çocuk üzerindeki etkileri, istismarı takip eden süreçte ruhsal (psikolojik), bedensel, zihinsel zeminlerde; psiko-somatik bir belirtiden (örn. karın ağrısı), çok daha ciddi ruhsal boyutta bir kişilik bozukluğuna (örn. çoğul kişik bozukluğu) kadar geniş bir spektrum dahilinde değerlendirilmektedir. Ancak, her birey farklı ve eşsizdir, buradan yola çıkarak cinsel istismar mağdurunun deneyimlediği travmaya yönelik vereceği tepkilerin de şekillenmesinde birçok faktörün (yaş, cinsiyet, cinsel istismarın sıklığı-şiddeti-süresi, istismarcının çocuğa verdiği mesaj, ebeveynlerin çocuğa yönelik tepkileri, çocuğun genel mizaç yapısı vb.) yer alabileceğini her daim hatırlamanması gereken en önemli husus olduğu düşünülmektedir.


KAYNAKÇA

Aktepe, E. (2009). Çocukluk Çağı Cinsel İstismarı. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 1, 95-119.
Bulut, S. (2007). Çocuk Cinsel İstismarı Hakkında Bir Derleme. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 3 (28), 139-156.
Kara, B., Biçer, Ü., Gökalp, A. S. (2004). Çocuk İstismarı. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, 47, 140-151.
Küey, L. (2008). Introduction to Psychopathology (Psikopatolojiye Giriş Ders Notları). İst. Bilgi Üniversitesi Ders Notları. İstanbul.
Ovayolu, N., Uçan, Ö., Serindağ, S. (2007). Çocuklarda Cinsel İstismar ve Etkileri. Fırat Sağlık Hizmetleri Dergisi, 2 (4), 15-22.
Özer, E., Bütün, C., Beyaztaş, F., Engin, A. (2007). Çorum Adli Tıp Şube Müdürlüğü’ne 2006-2007 Yıllarında Başvuran Cinsel İstismar Mağduru Çocuk Olgularının Değerlendirilmesi. Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 29 (2), 51-55.
Polat, O. (2001). Çocuk ve Şiddet. İstanbul: Der Yayınları.
Polat, O. (2007). Tüm Boyutlarıyla Çocuk İstismarı 1 Tanımlar. Ankara: Seçkin Yayınları.
Topçu, S. (2009). Cinsel İstismar. Ankara: Phoenix Yayınevi.
Yalçın, N. (2011). Türkiye’de Çocuk İstismarı ve Çözüm Önerileri. (Yüksek Lisans Projesi). Beykent Üniversitesi/ Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.

Zara-Page, A. (2004). Çocuk Cinsel İstismarı: Cinsel İstismara Neden Olan Etkenler ve Cinsel İstismarın Çocuklar Üzerindeki Etkileri. Türk Psikoloji Yazıları, 7 (13), 103-113.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder