Cinsel İstismarın Çocuk Üzerindeki Etkileri
“Bedenimin
en derinlerinde sanki saatli bir bomba var ancak ne zaman, nasıl patlayacağını
bilemiyorum. İşte bu bilinmezlik ‘kızgınlık, öfke ve şaşkınlık’ duygularını
deneyimlememe vesile oluyor. Sessizce öfkenin girdaplarının izini sürüyorum. Bedenimde
gözle görülmeyen ancak ‘öz’ ün gözü ile görülen ve hissedilen izleri silmek
sanırım hiçbir zaman mümkün olmayacak…”
Yukarıdaki söylem onbeş yıl önce
“cinsel istismar”a maruz kalmış ve şu an evliliğinde “cinsel sorunlar”
deneyimlemekte olan bir yetişkinin kendi ruh halini betimlemesinden bir alıntı
içermektedir. Bu betimlemeden de anlaşılacağı üzere; “cinsel istismar” kısa ve uzun vadede
sonuçları olan, cinsel istismar mağdurunu ruhsal, sosyal, bilişsel, bedensel
gelişim süreçlerini etkileyen hiçbir zaman kolay kolay silinemeyecek acı izler
bırakan ciddi bir travmadır (Topçu, 2009, s.165-166).
Literatür genelinde “cinsel istismar”; kişinin
gelişim aşamalarına (psikolojik, bedensel, zihinsel), vücudun bütünlüğüne,
inanç sistemine ilişkin unsurlar dahilinde yaşamsal bütünlüğüne yönelik bir travma
olarak nitelendirilmektedir (Aktepe, 2009; Bulut, 2007; Zara-Page, 2004). Travmanın “olumsuz” etkilerinin yanı sıra
“olumlu” olarak nitelendirilebilecek etkileri de mevcuttur. Örneğin; insanın
doğasında var olan adaptasyon yeteneği sayesinde kişi deneyimlediği travmanın ardından
kendi gücünün ve kapasitesinin farkına varabilmektedir. Cinsel istismarın
etkilerini irdeleyen bazı araştırma istatistiklerine göre; cinsel istismar
mağdurlarının ,cinsel istismar deneyimlerini “olumlu” olarak değerlendirdikleri
saptanmıştır (Topçu, 2009, s.188). Cinsel istismar deneyiminin kendilerini
güçlendirdiğini, yaşamlarına olumlu kazançları olduğunu ifade eden cinsel
istismar mağdurları bulunmaktadır (Topçu, 2009, s.188) Bir diğer araştırmada
ise, cinsel istismar deneyiminin değerlendirme sürecinin “zaman” faktörüne
bağlı olarak değişkenlik gösterebileceğini ortaya koymaktadır. Cinsel istismar
deneyiminin hemen ardından, yaşantıladıkları deneyime “olumlu” olarak
değerlendiren kişilerin (%38), yetişkinlik dönemlerinde cinsel istismar
deneyimlerini “olumsuz” bir yaşantı olarak değerlendirdikleri saptanmıştır
(Bulut, 2007). Bu husustan yola çıkarak;
yaşanılan bir travmatik deneyim sonrasında her bireyin aynı tepkileri, aynı
zamanda ve aynı devamlılıkta sürdürmeyeceğini göz önünde bulundurularak
değerlendirme yapılmasının önemli ölçüde öncelik arz ettiği düşünülmektedir.
Cinsel istismara maruz kalan çocuklar
üzerine yapılan çalışmalar sonucunda (Bulut, 2007; Özer ve ark., 2007; Topçu,
2009, s.186; Zara Page, 2004). ; cinsel istismar deneyiminin çocuk üzerindeki
etkilerinin; çocuğun yaşına, cinsiyetine, maruz kalınan cinsel istismar türüne,
cinsel istismar uygulayan kişinin istismar yöntemine, cinsel istismarın
süresine & şiddetine, cinsel istismarın ardından ailenin ve sosyal çevrenin
çocuğa yönelik davranışlarına, cinsel istismar sonrası çocuğa uygulanan muayene
yöntemine bağlı olarak farklılık gösterdiği gözlemlenmektedir.
Cinsel
istismarın çocuk üzerindeki psikolojik, sosyal, davranışsal etkilerinin dinamik
bir süreç dahilinde irdelenmesini öneren “Travmajenik Dinamik Kuram”a göre
(Finkelhor, 1994); cinsel istismarın çocuk üzerindeki etkileri dört ana faktör
zemininde açıklamaktadır:
1) Travmatik Cinsel Uyarılma (traumatic sexualisation):
çocukluğun erken döneminde deneyimlenen uygun olmayan cinsel deneyim; çocuğun
ilerleyen yaş döneminde sağlıksız bir cinsel gelişim ve beraberinde normal
olmayan bir cinsel yaşama sebebiyet vermektedir.
2) Damgalama (stigmatization): cinsel istismar olayı
sürecinde istismarcı ve olay sonrası çocuğun birincil derece yakınları
tarafından çocuğa yönelik “suçlayıcı, aşağılayıcı” mesajlar, çocuğun ilerleyen
yaş dönemlerinde suça eğilimli davranışlar geliştirmesine sebebiyet
vermektedir.
3) İhanet/ Aldatılma (betrayal of trust): özellikle
güvendiği, bildiği, tanıdığı biri tarafından cinsel istismara maruz kalan çocuk
kendi benliğine yönelik bağlılık ve güven problemleri ile yüzleşmekle birlikte
ilerleyen yaşlarında duygusal bağlanma sorunlarının beraberinde birçok
davranışsal problemler (saldırganlık, madde bağımlılığı, öfke vb.) ile yüzleşmek durumunda kalmaktadır.
4) Güçsüz/ çaresiz hissetme (powerlessness): kendi isteği
dışında kontrolsüzce gelişen cinsel istismar deneyimi sonucunda çocuk
çaresizlik, korku ve kaygı duygularını deneyimlemektediri. İlerleyen yaş
dönemlerinde çocuğun deneyimlediği yoğun kaygı, korku ve çaresizlik deneyimleri
kendisine yönelik özyıkım davranışları sergilemesine zemin oluşturmaktadır (Aktepe,
2009; Bulut, 2007; Ovayolu ve ark., 2004; Polat, 2007, s. 143; Topçu, 2009, s.168; Zara-Page, 2004).
“Travmajenik Dinamik Kuram” (Finkelhor,
1987), cinsel istismarın çocuk üzerindeki etkilerinin genel profilini aktaran
ve eklektik bir zeminde yapılandırılmış
dinamik bir kuram olma niteliği taşımaktadır (Topçu, 2009, s.170). Finkelhor
(1987) tarafından geliştirilen “Travmajenik Dinamik Kuram” bizlere cinsel
istismarın çocuk üzerindeki ruhsal, sosyal, fiziksel (bedensel), davranışsal
etkilerini objektif bir zeminde değerlendirmemize ışık tutmaktadır.
Araştırmalara göre; (Aktepe, 2009;
Ovayolu ve ark., 2007; Topçu, 2009, s.171; Zara-Page, 2004) çocukluk çağında
cinsel istismara maruz kalmış kişilerin, cinsel istismar sürecini takiben kısa
ve uzun soluklu , fiziksel, davranışsal, duygusal, ve sosyal zeminlerde normal
yaşam akışını etkileyecek düzeyde semptomlar ile yüzleşme riskine sahip
oldukları belirtilmektedir.
Cinsel
İstismarın Çocuk Üzerindeki Kısa Süreli Etkileri
Cinsel
istismarın çocuk üzerindeki kısa süreli etkileri genellikle davranışsal semptomlar
ile cinsel istismar deneyimini takiben hemen ortaya çıkan ve daha çok istismara
uğrayan bireyin yaşına göre değişkenlik gösteren etkiler olarak değerlendirilmektedir.
Yapılan bir araştırmaya göre (Yalçın, 2011); 0-3 yaş grubu cinsel istismara
maruz kalan çocuklarda: “tanımadığı
kişilere yönelik korku, yeme ve uyku düzenindeki bozukluklar, bedenine başkasının
temas etmesine izin vermeme”,
3-6 yaş grubu cinsel istismara maruz kalan çocuklarda: “erken çocukluk dönemi davranışlarını
tekrar sergileme (regresyon), istem dışı dışkı kaçırma, mastürbasyon, anneye
daha fazla bağımlı olmaya yönelik davranışlar, içe kapanma”,
6-12 yaş grubu cinsel istismara maruz kalan çocuklarda ise: “sosyal olarak yalnızlaşma isteği, okul ya
da evden kaçma davranışları, öğrenme bozukluğu, obsesif kompülsif bozukluk, iç
dünyasında ve fiziksel/ bedensel olarak hassaslaşma, bir neden olmaksızın
ağlama reaksiyonları, huzursuzluk, karın, baş ağrıları gibi somatic ağrılar”,
13-18 yaş grubu cinsel istismara maruz kalan çocuklarda ise: “madde bağımlılık bozukluğu, fobiler,
anoreksia nevroza, rastgele cinsel ilişki deneyimleri, öfke nöbetleri, psikoz”
gibi davranışsal bağlamda uzun süreli kişilik, duygu-durum bozukluklarını
tetikleyici nitelikle davranışsal semptomlar sergiledikleri saptanmıştır.
Bununla beraber, 3-18 yaş grubu cinsel
istismar mağduru kız çocuklarının, cinsel istismar mağduru erkek çocuklarına
göre yukarıda belirtilen davranışsal semptomları daha yoğun ve şiddetli bir
şekilde deneyimledikleri; okul başarılarında ciddi başarı oranı düşüşleri sergiledikleri;
sosyal yaşamdan kendilerini erkek çocuk akranlarına kıyasla daha fazla
soyutlayarak, tek başınalık deneyimlerinin arttığı bulgulanmaktadır. Ayrıca
cinsel istismar mağduru kız çocukların, erkek çocuklara oranla suç işleme
eğiliminin daha yüksek oranda olduğu saptanmıştır. (Bulut, 2007; Topçu, 2009,
s.173). Cinsel istismarın çocuk
üzerindeki etkilerini “cinsiyet” faktörüne bağlı olarak yordamlayan bir başka
araştırma sonuçlarına göre (Ovayolu ve ark., 2007); cinsel istismar mağduru erkek
çocuklarda: agresif/saldırgan davranış döngüleri, uyku bozuklukları ve sosyal
çevreden uzaklaşma gibi fiziksel ve davranışsal semptomlar gözlemlenirken;
cinsel istismar mağduru kız çocuklarda yoğunlukla öz-kıyım davranışları (vücudu
üzerinde sigara söndürme, bileklerini kesme vb.) ve benlik değerinde azalma
olduğu bulgulanmaktadır.
Cinsel
istismarın çocuk üzerindeki ilk etkileri ortaya çıkan ; “baş ve karın ağrıları, vajinal
yaralar, ısırık ve tırnak izleri, hamilelik, anal ve vajinal bölgede acı,
tekrarlayan atipik abdominal ağrılar, cinsel yol ile geçen hastalıklar, uyku ve
yemek yeme alışkanlıklarındaki değişkenlik” olarak fiziksel/bedensel
boyutta bulgulanmaktadır (Polat, 2001, s.238; Topçu, 2009, s.172; Zara-Page,
2004).
Araştırmalara göre cinsel istismar
mağduru çocuklar kısa/ akut süreçte davranışsal tepkiler olarak; regresyon
davranışları, bedeni kirli hissettiği nedeni ile sıkça temizlenme isteği,
genital bölge ile sürekli oynamak, hayali arkadaşlar edinme, okul başarısında
gerileme, sosyal ilişkilerinde geri çekilme/izolasyon, yoğun cinsel davranışlar
gösterme (mastürbasyon) davranışlarını gösterdikleri saptanmıştır. Psikolojik/
duygusal tepkiler olarak; korku, öfke, suçluluk, kaygı, utanç, depresyon,
post-travmatik stress bozukluğu, dikkat dağınıklığı, benlik değeri üzerinde
olumsuz etkiler gibi etkiler bulgulanmıştır (Kara ve ark., 2004; Zara-Page,
2004).
Cinsel istismara maruz kalan çocuklarda
akut süreçte psikolojik ve fiziksel varlıklarına yönelik algıladıkları tehdite
yönelik çeşitli savunma mekanizmaları geliştirdikleri ortaya konmaktadır (Aktepe,
2009; Bulut, 2007; Zara-Page, 2004).
Cinsel istismar mağdurlarının en sık kullanıma başvurduğu
savunma mekanizması; “dissosiyasyon”dur.
Dissosiasyon savunma mekanizmasının çocuğun yaşadığı cinsel istismar olayı ile
başa çıkabilmek, bireysel bütünlüğünü (psikolojik, fiziksel, zihinsel ve sosyal
boyutlarda) muhafaza edebilmek için koruyucu bir kalkan görevi üstlendiği
düşünebilir. Dissosiasyon savunma mekanizması sayesinde, çocuk zaman ve olay
arasındaki nedensellik bağlantısını kuramaz, dikkatini konsantre bir şekilde
yoğunlaştıramaz çoğunlukla anlamsız ve boş gözler ile çevresindeki uyaranlara
yavaşça tepki verir (trans), erken yaş dönemindeki cinsel istismarlarda
dissosiasyon belirtisi olarak “hayali arkadaş (lar)” edinme en sık rastlanan
dissosiasyon belirtilerinden birisidir (Aktepe, 2009; Bulut, 2007; Topçu, 2009,
s.179). Dissosiasyonun yaş faktörü ile korelasyonu belirtilerek (Aktepe, 2009);
yaştaki azalma ile dissosiasyon şiddetinin yükseldiği saptanmıştır. . Ergenlik
döneminde cinsel istismara maruz kalan kişilerde, “bastırma” (repression) ve “kişilik bölünmesi
(splitting) cinsel istismar sonrasında gözlemlenen diğer savunma mekanizmaları
arasında yer almaktadır (Bulut, 2007).
Erken çocukluk döneminde deneyimlenen
cinsel istismarın, bağlanma stilleri ile ilişkili olduğu saptanmıştır. Cinsel
istismar deneyimi sonucunda çocuğun benlik gelişiminin olumsuz etkilenerek
“dezorganize bağlanma” stili geliştirdiği ve bunun sonucunda yetişkinlik
döneminde ikili ilişkilerde iletişim ve sosyal uyum sorunları ile yüzleştikleri
belirtilmektedir (Aktepe, 2009).
Cinsel
İstismarın Çocuk Üzerindeki Uzun Süreli Etkileri
Cinsel istismarın çocuklar üzerindeki
uzun süreçteki etkileri, cinsel istismar mağdurunun yetişkin yaş evrelerinde
ruhsal (psikolojik), cinsel ve sosyal/ kişiler arası iletişim, etkileşim
yaşantı zeminlerinde, kişinin yaşam kalitesini ve uyumunu şiddetli bir şekilde
etkileyecek düzeyde ortaya çıkabilmektedir (Bulut, 2007; Ovayolu, ve ark.,
2007; Polat, 2009, s.190).
Çocukluk
Dönemi Cinsel İstismarın Yetişikin Yaş Evrelerinde Ruhsal Yaşama Etkileri
Araştırmalara göre; çocukluk döneminde
cinsel istismar öyküsü bulunan kişilerin, yetişkin yaş evrelerinde %85-90’inde
“çoğul kişilik bozukuğu” %70-80’inde “borderline kişilik bozukluğu”
(sınırda kişilik bozukluğu) saptanmıştır (Ovayolu ve ark., 2007). Çoğul kişilik
bozukluğu ile eş zamanlı olarak “depresif bozukluk”, “intihar eğilimleri”,
“geçici psikotik nöbetler” de görülmektedir (Polat, 2009, s.203). Araştırmalara
göre (Polat, 2009, s. 204); “çoğul kişilik bozukluğu” erken çocukluk döneminde
maruz kalınan cinsel istismar deneyimine yönelik geliştirilen dissosiyatif bir
tepki olmakla beraber kadınlarda erkeklere oranla daha sıklıkla görülen,
çocukluk çağında bulguları tespit edildiği takdirde tedavisi daha etkin bir
biçimde gerçekleştirilebilen ve cinsel istismar öyküsü bulunan kişilerde
görülme sıklığı en yoğun olan kişilik bozukluğu olarak değerlendirilmektedir.
Sınırda (borderline) kişilik bozukluğu tanısı ile
nitelendirilmiş kişilerin öyküsü irdelendiğinde çoğunlukla erken çocukluk
dönemi cinsel istismarının kadınlarda daha yoğun görüldüğü bulgulanmaktadır
(Polat, 2009, s.208). Sınırda kişilik bozukluğu tanısı almış kişilerin, kendi
benlik algılarına yönelik sınırlarının olmayışı, sosyal yaşamda istikrarsız
duygulanımlar sergilemelerine sebebiyet vererek kişiler arası sosyal ve cinsel
alanlarda yüzeysel düzeyde ilişki kurmalarına olanak tanıyarak, sosyal yalıtıma
zemin hazırlamaktadır (Bulut, 2007).
Çocukluk döneminde cinsel istismara
maruz kalan kişilerde; uzun süreçte depresif
bozukluk ve ankisyete (kaygı) bozuklukları en sık bulgulanan duygu-durum
bozuklukları arasında yer almaktadır ( Aktepe, 2009; Bulut, 2007; Ovayolu ve
ark., 2007; Polat, 2009, s. 194).
Araştırmalara göre (Bulut, 2007); çocukluk çağı cinsel istismara maruz
kalan kişilerin “benlik algısı”nın
zedelendiği bu bağlamda kendisi ile temasa geçemeyen çocuğun ilerleyen yaş
dönemlerinde kendisini sosyal olarak toplumdan yalıtarak kişilerarası
ilişkilerinde sorunlar deneyimlediği bulgulanmaktadır. Gelecek, kendi benliği
ve toplum için geliştirilen olumsuz düşünce formları ve düşük benlik algısı
öz-yıkım (intihar) a sebebiyet verecek ölçüde şiddet eşiği yüksek bir biçimde
deneyimlendiği saptanmaktadır (Ovayolu, 2007; Topçu, 2009, s. 196).
Anksiyete
(kaygı) bozuklukları, çocukluk çağı cinsel istismarın uzun soluklu en sık
bulgulanan etkilerinden birisi olarak nitelendirilmektedir (Aktepe, 2009;
Ovayolu ve ark., 2007; Polat, 2009, s. 198; Zara Page, 2004). Anksiyete
bozuklunun temel semptomu “kaygı” duygu durumudur. Kaygı duygu durumu, korku,
endişe ve fizyolojik uyarımları kapsamaktadır (Küey, 2008). Örneğin, kaygı
bilişsel/zihinsel bir fonksiyondur ve bedende kendisini “bulantı, kalp atışının
hızlanması, agresif, tutarsız davranış örüntüleri, kas gerginlikleri” biçiminde
gösterebilmektedir (Küey, 2008). Kaygı bozukluklarının, kişinin yaşam
kalitesine olan etkisi, kişinin fizyolojik uyarılma eşik düzeyine bağlantılı
olarak değişkenlik göstermektedir. Bu bağlamda cinsel istismarın çocuk
tarafından algılanış biçimi, bedenin ve zihnin sergileyeceği anksiyete
semptomları ile doğrudan bağlantılıdır (Küey, 2008). Çocukluk döneminde cinsel
istismara maruz kalmış kişilerin en yoğun olarak; “kızgınlık, öfke nöbetleri,
düşmanlık, uyku bozuklukları, psiko-somatik karın ve pelvik bölgesi ağrıları,
bağırsak sistemi rahatsızlıkları, nefes almada güçlük gibi bedensel ve duygusal
düzeyde anksiyete semptomları sergiledikleri bulgulanmaktadır (Aktepe, 2009;
Bulut, 2007; Ovayolu ve ark., 2007; Polat, 2009,s.198).
Araştırmalara göre (Polat, 2009, s.198);
erken çocukluk döneminde deneyimlenen yoğun kaygı duygulanımının “korku”
duygusu ile özdeşleşerek yetişkinlik döneminde özellikle kadınlarda cinsel
ilişki sorunlarına yol açtığı belirtilmektedir.
Cinsel istismar olayının çocuk
üzerindeki etkilerinden birisi de; cinsel istismar yaşantısının hemen ardından
(akut dönemde) hem de uzun soluklu süreçte yetişkinlik çağında, anksiyete
bozuklukları kapsamında değerlendirilen “travma sonrası stres bozukluğu”dur
(Polat, 2009, s. 191). Travma sonrası stres bozukluğu; kaygı duygulanımlarının
eşlik ettiği, geçmişte deneyimlenen travmatik olayın tekrar yaşanıyor, tekrar
deneyimleniyormuşçasına algılanmasıdır (Küey, 2008). Travmatik olaya ilişkin
küçük bir uyaran (koku, ses, renk, doku vb.), olayın düşünce, duygu ve
davranışsal boyutlarda beden tarafından adeta tekrar yaşanıyormuşçasına
deneyimlenmesine yol açmaktadır (Küey, 2008).
Araştırmacılara göre (Polat, 2009, s.
175); cinsel istismarın şiddetine ve çocuk üzerindeki etkisine bağlı olarak
“travma sonrası stress bozukluğu” cinsel istismar mağdurları tarafından
yaşantılanmaktadır.
Travma sonrası stres bozukluğu ,
yaşamın bütünlüğünü tehdit edici olayın neticesinde hemen oluşmaktadır,
araştırmalara göre (Polat, 2009, s. 176);
cinsel istismar deneyimi yaşamış 3 yaşındaki çocuklarda travma sonrası
stress bozukluğu nitelendirilmektedir.
Araştırmalara göre; travma sonrası
stres bozukluğunun en yoğun ve sık biçimde deneyimlenen semptomları cinsel
istismar mağdurunun yaşına göre değişkenlik göstermektedir. Küçük yaştaki
çocuklarda; “kaçınma davranışları, dissosiyasyon, cinsel oyunlar” ; yetişkinlik
döneminde ise, “ kısa süreli amnezi , konsantrasyon güçlükleri, uyku ve yemek
yeme bozuklukları, travmatik olayın istemdışı zihinde tekrar canlanması, travma
olayını hatırlatan uyaranlardan kaçınma isteği, bilişsel çarpıtmalar, ” gibi
semptomların belirtildiği saptanmıştır (Polat, 2009, s.177).
Çocukluk
Dönemi Cinsel İstismarın Yetişikin Yaş Evrelerinde Cinsel Yaşama Etkileri
Araştırmalara göre
(Aktepe, 2009); çocukluk döneminde deneyimlenen cinsel istismar olayı,
cinselliğe ve cinsel organların işlevselliğine yönelik erken dönemde bir
farkındalık kazanımına yol açmaktadır. Erken yaşlarda cinselliği deneyimleyen
çocuk, ilerleyen yaşlarında çeşitli cinsel davranış sorunları geliştirebilme , potansiyele
sahip olmaktadır (Polat, 2009, s. 216). Yapılan araştırmalara göre ( Aktepe,
2009; Bulut, 2007; Ovayolu ve ark. 2007, Polat, 2009, s. 217); “cinsel kaygı,
cinsel soğukluk, cinsellikle ilgili suçluluk, yüksek risk faktörü içeren cinsel
ilişkide bulunma veya bulunma isteği, orgazm bozuklukları, cinsel ilişkiye
aşırı düşkünlük, cinsel ilişki sırasında kasların istem dışı kasılması
(vajinismus), erken boşalma, AIDS, cinsel kimlik değişimi veya cinsel kimlik
bunalımı” çocukluk dönemi cinsel istismar sonucu deneyimlenen ve en fazla
bulgulanan cinsel davranış sorunları arasında yer almaktadır. Ayrıca cinsel
davranış sorunlarının kadınlarda, erkeklere oranla daha sık rastlandığı
saptanmıştır (Polat, 2009, s. 217). Özellikle aile içi cinsel istismar
deneyimine maruz kalan kız çocuklarının cinsel bozukluk oranlarının daha yüksek
oranda olduğu belirtilmektedir (Polat, 2009, s. 217).
Bazı
araştırma sonuçlarına göre (Aktepe, 2009); cinsel istismar mağduru bireylerin
cinselliği bir ihtiyaç olarak değerlendirerek haz ve doyum almak için değil de,
bir şiddet aracı olarak kullanarak içsel öfkelerini cinsel eylem yolu ile
partnerlerine yansıtarak haz ve doyuma ulaştıklarını belirtmektedir.
Çocukluk
Dönemi Cinsel İstismarın Yetişikin Yaş Evrelerinde Sosyal/ Kişiler Arası
Etkileşim Üzerine Etkileri
Çocukluk
döneminde cinsel istismar mağduru olmuş bireylerin yetişkinlik dönemlerinde sosyal,
aile, iş hayatlarında, ikili ilişkilerinde karşılaştıkları sorunların temelini “güven”
ve “bağlılık” zemininde meydana gelen hasarların, yaraların oluşturduğu dikkat
çekmektedir (Zara Page, 2004). Bu bağlamda yakın ilişkiler kurmakta,
duygularını ifade etmekte , diğer insanlara güvenmekte zorluk çeken bireyler
sosyal, iş ve aile yaşamlarında kendilerini yeterli ve tatminkar olarak
değerlendirmemekle birlikte, sosyo-ekonomik statüleri düşük seviyede yer
almaktadır (Topçu, 2009, s. 223). Araştırmalara göre (Topçu, 2009, s. 223);
sokakta veyahut sığınma, bakım evlerinde fiziksel, psikolojik ve sosyolojik
bağlamlarda bakıma muhtaç özellikle kadın bireylerin erken çocukluk
dönemlerinde cinsel istismar öyküsü bulunduğu saptanmıştır.
Araştırmalara
göre (Aktepe, 2009); çocukluk çağında cinsel istismar mağduru bireylerin daha
az sayıda arkadaşı olmakla beraber işlevsel, duygusal anlamda doygun ve
nitelikli ilişki kuramadıkları saptanmaktadır.
Yetişikinlk döneminde sosyal ilişkilerini iki uçlu boyutta (çok fazla
beklentili ve kontrolcü veyahut oldukça ilgisiz ve duyarsız) sürdürme
becerisine sahip bireylerin erken çocukluk döneminde cinsel istismar öyküsü
bulunduğu bulgulanmaktadır (Aktepe, 2009).
Cinsel
istismarın çocuk üzerindeki iletişim tarzlarını inceleyen araştırma verilerine
göre (Bulut, 2007); cinsel istismar mağdurunun, cinsel istismar sonucunda
geliştirdiği “düşük benlik algısı”, “güven” duygusundaki zedelenmişilik, “beden
algısına yönelik olumsuz inançlar” neticesinde aşırı duyarlı, ikircikli tarzda,
ihtiyaçların karşılıklı olarak paylaşılamadığı, güven ve paylaşımdan yoksun
iletişim biçimleri geliştirdiği bulgulanmaktadır.
Özetle; cinsel
istismarın çocuk üzerindeki etkileri, istismarı takip eden süreçte ruhsal (psikolojik),
bedensel, zihinsel zeminlerde; psiko-somatik bir belirtiden (örn. karın
ağrısı), çok daha ciddi ruhsal boyutta bir kişilik bozukluğuna (örn. çoğul
kişik bozukluğu) kadar geniş bir spektrum dahilinde değerlendirilmektedir. Ancak,
her birey farklı ve eşsizdir, buradan yola çıkarak cinsel istismar mağdurunun
deneyimlediği travmaya yönelik vereceği tepkilerin de şekillenmesinde birçok
faktörün (yaş, cinsiyet, cinsel istismarın sıklığı-şiddeti-süresi,
istismarcının çocuğa verdiği mesaj, ebeveynlerin çocuğa yönelik tepkileri,
çocuğun genel mizaç yapısı vb.) yer alabileceğini her daim hatırlamanması
gereken en önemli husus olduğu düşünülmektedir.
KAYNAKÇA
Aktepe, E. (2009). Çocukluk Çağı Cinsel İstismarı. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 1, 95-119.
Bulut, S. (2007). Çocuk Cinsel İstismarı Hakkında Bir
Derleme. Türk Psikolojik Danışma ve
Rehberlik Dergisi, 3 (28), 139-156.
Kara, B., Biçer, Ü., Gökalp, A. S. (2004). Çocuk İstismarı. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, 47, 140-151.
Küey, L. (2008). Introduction to Psychopathology
(Psikopatolojiye Giriş Ders Notları). İst. Bilgi Üniversitesi Ders Notları.
İstanbul.
Ovayolu, N., Uçan, Ö., Serindağ, S. (2007). Çocuklarda
Cinsel İstismar ve Etkileri. Fırat Sağlık
Hizmetleri Dergisi, 2 (4), 15-22.
Özer, E., Bütün, C., Beyaztaş, F., Engin, A. (2007). Çorum
Adli Tıp Şube Müdürlüğü’ne 2006-2007 Yıllarında Başvuran Cinsel İstismar
Mağduru Çocuk Olgularının Değerlendirilmesi. Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 29 (2), 51-55.
Polat, O. (2001). Çocuk ve Şiddet. İstanbul: Der Yayınları.
Polat, O. (2007). Tüm Boyutlarıyla Çocuk İstismarı 1
Tanımlar. Ankara: Seçkin Yayınları.
Topçu, S. (2009). Cinsel İstismar. Ankara: Phoenix Yayınevi.
Yalçın, N. (2011). Türkiye’de Çocuk İstismarı ve Çözüm
Önerileri. (Yüksek Lisans Projesi). Beykent Üniversitesi/ Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul.
Zara-Page, A. (2004). Çocuk Cinsel İstismarı: Cinsel
İstismara Neden Olan Etkenler ve Cinsel İstismarın Çocuklar Üzerindeki
Etkileri. Türk Psikoloji Yazıları, 7
(13), 103-113.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder