Pierre
Culliford (Peyo) Belçikalı karikatürist, yarattığı Şirinler karakterleri ile
her birimizin özündeki Cesur’u, Çalışkan’ı Sakar’ı, Aşçı’yı, Usta’yı,
Hayal’ciyi, Uykucu’yu, Tembel’i, Somurtkan’ı, Mühendis’ I ,Güzelliği
hayalgücünün dansı ile ortaya başarılı bir şekilde tezahür ettirirken, acaba bizleri
kendi özümüzdeki ışık ile buluşturmaya mı niyet etmişti, ne dersiniz?
Şirinler
3 Kayıp Köy’de rengarenk büyülü Dünya nın bu seferki ana macera kahramanı
Şirinler Köyünün tek kızı olan güzeller güzeli Şirine…
MARİFETİM NEDİR?
Şirine
kendini arıyor bu sevgi macerasında, “ben kimim? Benim marifetim nedir acaba?
Diye sorarak kendini bulma serüvenine tüm gerçek sevgi dostları ile beraberce
bizleri de çoşkuyla davet ediyor…
Şimdi
hayal edin bir şapka var, kafanıza koyduğumuz anda sizin bu Dünya gezegenine
sunmaya geldiğiniz marifetinizi gösteriveriyor , ne harika bir buluş değil mi?
Keşke
böyle bir şapka gerçekten olsa dediğinizi duyar gibiyim, şimdi size büyülü bir
sır vereyim ki; böyle bir şapka var ancak dışarıda bir yerde değil, içeride
yüreğimizin tam ortasında.
Şirine
bu şapkayı denediğinde olağanüstü birşey oluyor tüm enerjiyi kendine doğru
çekiyor bilge sarışın minik mavi bireyimiz hayalkırıklığı deneyimliyor ve
gerçek bir Şirin olmadığı için kendini asla bulamayacağını gerçekten nasıl bir
yeteneği sergilemesi gerektiğini bilemeyeceğini düşünüyor ve derin bir üzüntü
hali deneyimliyor. Arkadaşları Sakar, Cesur ve Gözlüklü onun neşesini yerine
getirebilmek için harikulade güzellikteki Doğa ya eğlenmeye gidiyorlar.
Bunaldığımız anlarda, yüreğimizin sıkıştığı
zaman süreçlerinde Doğa bizlere daima en gerçek yanıtları verir değil mi?
Ve
Doğa Ana bizim dört cesur bilge yürek mavi varlıkları bambaşka bir serüvene
Şirine nin gerçekte özünde kim olduğunu hatırlama, diğer minik mavi
adamlarımızın da sevginin gücünü deneyimleme ve görme süreci başlıyor.
GÜÇLERİN GÜCÜ ADINA
Tabi “Güçlerin Gücü Adına” diyen değerli büyücümüz
Gargamel’ i hatırlayalım. Garga
mel, gücün peşinden hiç vazgeçmeden koşan her ne
kadar kaybetse de koşmaya bitip tükenmek bilmeyen bir enerji ile devam eden
egomuzun gölge/karanlık yönünü ne kadar güzel betimliyor…
EGO =BEN
Birçoğumuz
“ego”nun kötü birşey olduğunu düşünür ve inanırız. Halbuki ego demek “ben”
demektir. Ve “ben”in her unsuru 2 kutbu içerir. İyi kötü sayesinde anlam bulur;
hüzün, neşe sayesinde anlam bulur; güzel, çirkin sayesinde anlam bulmaktadır.
Nihai hedef bu iki kutbu “denge” haline getirmek ve “öz” e doğru yönelerek
dönüşümümüzü gerçekleştirmektir. Hatırlayalım; sağlığın şifresi “denge”dir.
Zihinde
sıklıkla düzenli olarak tekrarlanan düşünceler inançlara, inançlarda tekrar
eden eylemlere, sıklıkla düzenli olarak tekrar edilen eylemler alışkanlıklara
ve en nihayetinde de alışkanlıklar yaşam şeklimizi/ hayata bakış açımızı oluşturur.
Çoğu insan varlığı buna “kader” der. Halbuki “kader” dediğimiz şey toprağa
ektiğimiz tohumun çiçeğidir. Toprağa her ne ekerseniz onu biçersiniz.
Bu
sebepten ötürü, farkındalıklı bir bilinç ile hayata bakış açınızı irdeleyerek
alışkanlıklarınıza gözlemci olursanız eylemlerinizi “özünüzün ışığında
kalbinizin sesinin ritminde tezahür ettirirseniz böylece inançlarınız dönüşür,
inançlarınız dönüştüğü an yaşamınız dönüşür ve gerçekten olmanız gerektiği
yerde, zamanda, alanda ve boyutta düşünceleriniz ile her an yaratıcının kendisi
olduğunuz ışık bilinci ile kendinizin gerçekte kim olduğunuzu hatırlarsınız.
Seçim
kimin?
Engeller
mi var?
Engelleri
kim, nasıl, ne amaç ile yaratıyor?
Engellerin
mimarı ve mühendisi bizzat kendinizsiniz, efendim.
Farkında
olalım lütfen.
Ben
deli miyim? Neden kendi kendime engel olayım?
Estağfurullah,
ayrıca delilik en yaratıcı potansiyellik makamıdır J
Her
birimiz ışığımıza yaklaştıkça “korku” hissiyatları deneyimleriz ki, bu çok
doğaldır. Doğduğu an herşeyin bilgisini canlı bir şekilde bilen insan varlığı,
önce kendisine birincil derecede bakım verenler ardından da toplumdaki diğer
insan varlıklarının zaman sürecinde koşullandırılmış bilinç yapısı nedeni ile
“kendini
unuttu”.
Hatırlamaya
adım attıkça ardında ne olduğu belirsiz upuzun duvarlar çıkıyor. Tıpkı Şirine
ve dört mavi cesur bilge yürek mavi adamımızın Gargamel den canlarını
kurtarmaya çalışırken karşılaştıkları upuzun duvar gibi o duvarın en altında
minik mavi adamlarımızın geçebileceği kadar küçük bir boyutta açıklık mevcuttu
ve dışarıya doğru ışık yayılıyordu, hatırlıyor musunuz?
Ancak gerçek şu ki; bilinmeyen hem ürkütücü, hem de merak
uyandırıcıdır,
değil mi?
Kendinizi
hem bilmek istersiniz hem de öze bakmak özü görmekten kaçınırsınız.
İşte
tam da bu nedenden ötürü insan varlıkları “psiko-terapi” sürecinden kaçınırlar.
Bazıları cesurdur başlarlar heves ve heyecan ritimleri eşliğinde ancak
sonrasında kendi özlerine yaklaştıkça terapiden “drop-out” dediğimiz; kaçınarak
terapiyi bırakma eylemi meydana gelir.
Neden
böyle tersine dönüverir birden tüm süreç?
Biraz önce belirttiğim üzere ışığımız ile bütünleşmek ve ışığımızın sorumluluğunu üstlenerek var olmak pek de hatırladığımız bir süreç olmadığı için ürker ve kaçarız. Halbuki cesaretle karşımıza kendi oluşturduğumuz engelleri fark eder ve onların üstüne doğru ayaklarımızı yere sağlam bir şekilde köklendirerek zemini hisesede hissed özümseye özümseye yürürsek, filmde izlediğimiz gibi minicik dar bir tünelden ışık huzmelerinin yayıldığını görebiliriz.
Oluşturduğumuz engellerimiz de kalben en çok bağlı olduklarımızdır.
Siz en çok neye kalben bağlı olduğunuzu
duyumsuyorsunuz?
Şirinlerimizin en yürekten bağlı olduğu kişi
kim? Şirin Baba J
Ve
Şirin Baba, bizim minik mavi
adamlarımızı kendi yuvalarından çıkmamalarını isteyerek onları korumak adına
minik bir ceza yaptırımı uygular.
Lakin,
bilinmeyen merak uyandırıcıdır bir de tabi işin içerisinde Gargamel var ise, ya
kayıp köyü Gargamel bulursa ve oradakilere zarar verirse diye içine sinmeyen
Şirine, Sakar, Cesur ve Gözlüklü çok sevdikleri ve değer verdikleri Şirin
Babanın sözünü dinlemeyerek sonuçta ne olacağını bilmeksizin kendilerini
bırakıverdiler bilinmeyen güzellikteki ormana doğru…
Koşulsuzca,
sonuçları düşünmeksizin bırakabildiğimiz her an kalbimiz bizlere doğru yönü,
doğru zamanı işaret etmektedir.
Kayıp
Köy e doğru yol alırken beklenmedik süpriz olaylar tabi ki oldu tıpkı kendimize
doğru yol almaya niyet ederek o ilk adımı attığımız an olduğu gibi gerçekten
istiyor muyuz? Yoksa istemiyor muyuz? Diyerek yaşam bizleri bir sorgulamaya
çekiverir. Sınavlar yaşamın her nefesinde
var olurlar…
Nehirdeki
salda yol alan sevgili Şirinlerimizin Gargamel ile karşılaştığı an, Gargamel’in
salını nehrin akıntısında kaybeder ve
boğulmak üzere iken yardım ister. Bizim sevgi ışıldayan minik mavi adamlarımız
Gargamel’e yardım ederler ve onu kendi sallarına alırlar. Gargamel ne yapar
peki? Tabi ki onları saldan aşağı atar ve salı kendi himayesine alıverir.
Şimdi
bir düşünelim, sizin gücünüzden yaralanmak isteyen niyeti pek de iyi olmayan
bir kişiye, o çok zor bir durumda olduğunda yardımcı olur musunuz?
Cevabınızda
samimi olun lütfen J
Evet
ise cevabınız şu bilinçte olmalısınız: verdiğim daima benimdir. Kendi eylemlerimden
ben sorumluyum. Bu farkındalıklı bir bilinç boyutudur.
Hani
bir söz vardır, sana taş atana sen ekmek at diye. Neden böyle derler çünkü her
birey kendi davranışlarının sonuçları ile karşılaşır ve her diam her birey
yaşattığı/deneyimlettiği herşeyi kendisi bizzat yaşar/deneyimler.
O
bana kötülük yaptı diyorsanız aslında olumsuz eylem gerçekleştiren bireylerin, kendilerine
kötülük yaparak kendi içlerinde olumsuz ve umutsuz olduklarını henüz fark
edemiyorsunuz, bir an gelir fark edersiniz.
Her
birey kendi içsel dinamiğini dış Dünya ya sunar.
Her
birey niyeti doğrultusunda eylemler ile karşılaşır, bizim güzel şirinlerimiz de
sallarını Gargamel’e kaptırmış olsalar da yollarından sapmış olsalar da,
niyetleri temiz ve iyi olduğu için karşılarına düştükleri tunneled fosforlu
tavşanlar çıkıverir, bakın siz şu işe ?
Siz yüreğinizin sesi ile eylemde olduğunuz sürece tüm evren sizi
gözetir ve her an yardım
ihtiyacınız olduğunda size rehberlerini koşulsuz sevgi
ile gönderir.
Ve en nihayetinde savaşçı ruhlu şirinlerimiz
kayıp köye varırlar. İlk başta pek hoş karşılanmasalar da maskeli yüzlerin
ardındaki bir sürü kız Şirin, bizim Şirinlerimizi hayrete düşürmüştür.
Bizler içerisinde bulunduğumuz Dünya nın tek olduğu inancı ile eylemde
olsak dahi her insan varlığı başlı başına keşfedilecek bir evrendir.
Sadece kız Şirinlerden oluşan Kayıp Köyün
rengarenk atmosferi gerçekten izlemeye doyulmacak keyifte, sizi öpen bir çiçek
düşünsenize, aslında hem öpen hem biraz döven. Hem severim hem döverim diyen…
Sonra sizi hüüüppp diye içine çeken sonra sizi oyuncak bir top gibi karşısındaki çiçeklere fırlatarak
Tabi her eğelncenin ardından zorlu bir süreç
gelir. Her gözyaşının ardından gelen kahkalar gibi…
Gargamel’in de Kayıp Köy’ü bulması ile
Şirine nin Gargamel tarafından kil hamurundan yaratıldığını öğrenen Kayıp Köyün
Şirin kızları, Şirine’yi suçlarlar. Gargamel bütün Şirinleri dondurarak,
güçlerini kendine aktarmak için şatosuna götürür ancak dondurucu büyüsü
Şirine’de işe yaramaz çünkü Şirine gerçek bir Şirin değildr.
İlk başta buna çok içerleyen Şirine kısa
sürede tüm gücünü toparlayarak Gargamel’in Şatosuna gider daha önceki şapka
deneyiminden bildiği üzere tüm enerjiyi kendisine yönelterek enerjiyi kendi
içinde dönüştüren bir niteliğe sahiptir.
Bunu gerçekleştirdiğinde tüm Şirinleri
kurtarır ve kendisi başlangıcına kil hamuru haline döner.
Bu sahne “sevginin
gücü” nün tüm gösel şölenini yansıtıyor ki; tüm Şirinler el ele tutuşmuşlar
geniş bir daire oluşturmuşlar ve ortalarında kil hamuru formundaki Şirine
yeryüzünde uzanmakta. Sonra sihirli birşeyler olmaya başlıyor, sevginin gücü
Şirine ye yeniden yaşam enerjisi ile can veriyor. İşte bu kadar güzel
anlatılabilirdi sevginin gücü. Sevginin Gücü ile yaratamayacağınız,
oluşturamayacağınız hiçbir şey yoktur. Herşey Sevgi dir.Sevgi herşeydir.
Bizler, sonsuz
Sevginin tezahürleriyiz.
Ve son sahnede Şirin
baba şöyle der: “gerçek bir Şirin olduğunu düşünmüyordu ancak aramızdaki en
gerçek Şirin oydu.”
Şirine ne olmak
istiyorsa o olabilir; işte Şirinenin marifeti buydu. Özündeki sonsuz sevginin
yaratıcı potansiyeli ile istediği herşeye dönüşebilir, tıpkı biz insanoğlu gibi, ne dersiniz?
Hadi bakalım; mavi
peynir deyin ve Şirinleyelim…
Uğur böceğiniz her soluğunuzda sizlerle olsun...
ÖZGE GENLİK
Uzman Psikolog
Vesta77 Psikolojik Dönüşüm ve Yaşam Akademisi
www.vestaakademi.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder