8 Nisan 2017 Cumartesi

NE OLMAK İSTİYORSA O OLABİLİR...

Pierre Culliford (Peyo) Belçikalı karikatürist, yarattığı Şirinler karakterleri ile her birimizin özündeki Cesur’u, Çalışkan’ı Sakar’ı, Aşçı’yı, Usta’yı, Hayal’ciyi, Uykucu’yu, Tembel’i, Somurtkan’ı, Mühendis’ I ,Güzelliği hayalgücünün dansı ile ortaya başarılı bir şekilde tezahür ettirirken, acaba bizleri kendi özümüzdeki ışık ile buluşturmaya mı niyet etmişti, ne dersiniz?


Şirinler 3 Kayıp Köy’de rengarenk büyülü Dünya nın bu seferki ana macera kahramanı Şirinler Köyünün tek kızı olan güzeller güzeli Şirine…

 
MARİFETİM NEDİR?

Şirine kendini arıyor bu sevgi macerasında, “ben kimim? Benim marifetim nedir acaba? Diye sorarak kendini bulma serüvenine tüm gerçek sevgi dostları ile beraberce bizleri de çoşkuyla davet ediyor…

Şimdi hayal edin bir şapka var, kafanıza koyduğumuz anda sizin bu Dünya gezegenine sunmaya geldiğiniz marifetinizi gösteriveriyor , ne harika bir buluş değil mi?

Keşke böyle bir şapka gerçekten olsa dediğinizi duyar gibiyim, şimdi size büyülü bir sır vereyim ki; böyle bir şapka var ancak dışarıda bir yerde değil, içeride yüreğimizin tam ortasında.

Şirine bu şapkayı denediğinde olağanüstü birşey oluyor tüm enerjiyi kendine doğru çekiyor bilge sarışın minik mavi bireyimiz hayalkırıklığı deneyimliyor ve gerçek bir Şirin olmadığı için kendini asla bulamayacağını gerçekten nasıl bir yeteneği sergilemesi gerektiğini bilemeyeceğini düşünüyor ve derin bir üzüntü hali deneyimliyor. Arkadaşları Sakar, Cesur ve Gözlüklü onun neşesini yerine getirebilmek için harikulade güzellikteki Doğa ya eğlenmeye gidiyorlar.

Bunaldığımız anlarda, yüreğimizin sıkıştığı zaman süreçlerinde Doğa bizlere daima en gerçek yanıtları verir değil mi?

Ve Doğa Ana bizim dört cesur bilge yürek mavi varlıkları bambaşka bir serüvene Şirine nin gerçekte özünde kim olduğunu hatırlama, diğer minik mavi adamlarımızın da sevginin gücünü deneyimleme ve görme süreci başlıyor.

GÜÇLERİN GÜCÜ ADINA

Tabi  “Güçlerin Gücü Adına” diyen değerli büyücümüz Gargamel’ i hatırlayalım. Garga
mel, gücün peşinden hiç vazgeçmeden koşan her ne kadar kaybetse de koşmaya bitip tükenmek bilmeyen bir enerji ile devam eden egomuzun gölge/karanlık yönünü ne kadar güzel betimliyor…



EGO =BEN

Birçoğumuz “ego”nun kötü birşey olduğunu düşünür ve inanırız. Halbuki ego demek “ben” demektir. Ve “ben”in her unsuru 2 kutbu içerir. İyi kötü sayesinde anlam bulur; hüzün, neşe sayesinde anlam bulur; güzel, çirkin sayesinde anlam bulmaktadır. Nihai hedef bu iki kutbu “denge” haline getirmek ve “öz” e doğru yönelerek dönüşümümüzü gerçekleştirmektir. Hatırlayalım; sağlığın şifresi “denge”dir.
Zihinde sıklıkla düzenli olarak tekrarlanan düşünceler inançlara, inançlarda tekrar eden eylemlere, sıklıkla düzenli olarak tekrar edilen eylemler alışkanlıklara ve en nihayetinde de alışkanlıklar yaşam şeklimizi/ hayata bakış açımızı oluşturur. Çoğu insan varlığı buna “kader” der. Halbuki “kader” dediğimiz şey toprağa ektiğimiz tohumun çiçeğidir. Toprağa her ne ekerseniz onu biçersiniz.

Bu sebepten ötürü, farkındalıklı bir bilinç ile hayata bakış açınızı irdeleyerek alışkanlıklarınıza gözlemci olursanız eylemlerinizi “özünüzün ışığında kalbinizin sesinin ritminde tezahür ettirirseniz böylece inançlarınız dönüşür, inançlarınız dönüştüğü an yaşamınız dönüşür ve gerçekten olmanız gerektiği yerde, zamanda, alanda ve boyutta düşünceleriniz ile her an yaratıcının kendisi olduğunuz ışık bilinci ile kendinizin gerçekte kim olduğunuzu hatırlarsınız.

Seçim kimin?
Engeller mi var?
Engelleri kim, nasıl, ne amaç ile yaratıyor?
Engellerin mimarı ve mühendisi bizzat kendinizsiniz, efendim.
Farkında olalım lütfen.
Ben deli miyim? Neden kendi kendime engel olayım?
Estağfurullah, ayrıca delilik en yaratıcı potansiyellik makamıdır J

Her birimiz ışığımıza yaklaştıkça “korku” hissiyatları deneyimleriz ki, bu çok doğaldır. Doğduğu an herşeyin bilgisini canlı bir şekilde bilen insan varlığı, önce kendisine birincil derecede bakım verenler ardından da toplumdaki diğer insan varlıklarının zaman sürecinde  koşullandırılmış bilinç yapısı nedeni ile
“kendini unuttu”.
Hatırlamaya adım attıkça ardında ne olduğu belirsiz upuzun duvarlar çıkıyor. Tıpkı Şirine ve dört mavi cesur bilge yürek mavi adamımızın Gargamel den canlarını kurtarmaya çalışırken karşılaştıkları upuzun duvar gibi o duvarın en altında minik mavi adamlarımızın geçebileceği kadar küçük bir boyutta açıklık mevcuttu ve dışarıya doğru ışık yayılıyordu, hatırlıyor musunuz?

Ancak gerçek şu ki; bilinmeyen hem ürkütücü, hem de merak uyandırıcıdır,
değil mi?

Kendinizi hem bilmek istersiniz hem de öze bakmak özü görmekten kaçınırsınız.
İşte tam da bu nedenden ötürü insan varlıkları “psiko-terapi” sürecinden kaçınırlar. Bazıları cesurdur başlarlar heves ve heyecan ritimleri eşliğinde ancak sonrasında kendi özlerine yaklaştıkça terapiden “drop-out” dediğimiz; kaçınarak terapiyi bırakma eylemi meydana gelir.
Neden böyle tersine dönüverir birden tüm süreç?



Biraz önce belirttiğim üzere ışığımız ile bütünleşmek ve ışığımızın sorumluluğunu üstlenerek var olmak  pek de hatırladığımız bir süreç olmadığı için ürker ve kaçarız. Halbuki cesaretle karşımıza kendi oluşturduğumuz engelleri fark eder ve onların üstüne doğru ayaklarımızı yere sağlam bir şekilde köklendirerek  zemini hisesede hissed özümseye özümseye yürürsek, filmde izlediğimiz gibi minicik dar bir tünelden ışık huzmelerinin yayıldığını görebiliriz.






Oluşturduğumuz engellerimiz de kalben en çok bağlı olduklarımızdır.
Siz en çok neye kalben bağlı olduğunuzu duyumsuyorsunuz?

Şirinlerimizin en yürekten bağlı olduğu kişi kim? Şirin Baba J

Ve Şirin Baba, bizim  minik mavi adamlarımızı kendi yuvalarından çıkmamalarını isteyerek onları korumak adına minik bir ceza yaptırımı uygular.

Lakin, bilinmeyen merak uyandırıcıdır bir de tabi işin içerisinde Gargamel var ise, ya kayıp köyü Gargamel bulursa ve oradakilere zarar verirse diye içine sinmeyen Şirine, Sakar, Cesur ve Gözlüklü çok sevdikleri ve değer verdikleri Şirin Babanın sözünü dinlemeyerek sonuçta ne olacağını bilmeksizin kendilerini bırakıverdiler bilinmeyen güzellikteki ormana doğru…
Koşulsuzca, sonuçları düşünmeksizin bırakabildiğimiz her an kalbimiz bizlere doğru yönü, doğru zamanı işaret etmektedir.




Kayıp Köy e doğru yol alırken beklenmedik süpriz olaylar tabi ki oldu tıpkı kendimize doğru yol almaya niyet ederek o ilk adımı attığımız an olduğu gibi gerçekten istiyor muyuz? Yoksa istemiyor muyuz? Diyerek yaşam bizleri bir sorgulamaya çekiverir. Sınavlar yaşamın her nefesinde var olurlar…

Nehirdeki salda yol alan sevgili Şirinlerimizin Gargamel ile karşılaştığı an, Gargamel’in  salını nehrin akıntısında kaybeder ve boğulmak üzere iken yardım ister. Bizim sevgi ışıldayan minik mavi adamlarımız Gargamel’e yardım ederler ve onu kendi sallarına alırlar. Gargamel ne yapar peki? Tabi ki onları saldan aşağı atar ve salı kendi himayesine alıverir.

Şimdi bir düşünelim, sizin gücünüzden yaralanmak isteyen niyeti pek de iyi olmayan bir kişiye, o çok zor bir durumda olduğunda yardımcı olur musunuz?
Cevabınızda samimi olun lütfen J
Evet ise cevabınız şu bilinçte olmalısınız: verdiğim daima benimdir. Kendi eylemlerimden ben sorumluyum. Bu farkındalıklı bir bilinç boyutudur.
Hani bir söz vardır, sana taş atana sen ekmek at diye. Neden böyle derler çünkü her birey kendi davranışlarının sonuçları ile karşılaşır ve her diam her birey yaşattığı/deneyimlettiği herşeyi kendisi bizzat yaşar/deneyimler.
O bana kötülük yaptı diyorsanız aslında olumsuz eylem gerçekleştiren bireylerin, kendilerine kötülük yaparak kendi içlerinde olumsuz ve umutsuz olduklarını henüz fark edemiyorsunuz, bir an gelir fark edersiniz.
Her birey kendi içsel dinamiğini dış Dünya ya sunar.

Her birey niyeti doğrultusunda eylemler ile karşılaşır, bizim güzel şirinlerimiz de sallarını Gargamel’e kaptırmış olsalar da yollarından sapmış olsalar da, niyetleri temiz ve iyi olduğu için karşılarına düştükleri tunneled fosforlu tavşanlar çıkıverir, bakın siz şu işe ?








Siz yüreğinizin sesi ile eylemde olduğunuz sürece tüm evren sizi gözetir ve her an yardım
ihtiyacınız olduğunda size rehberlerini koşulsuz sevgi ile gönderir.
Ve en nihayetinde savaşçı ruhlu şirinlerimiz kayıp köye varırlar. İlk başta pek hoş karşılanmasalar da maskeli yüzlerin ardındaki bir sürü kız Şirin, bizim Şirinlerimizi hayrete düşürmüştür.

Bizler içerisinde bulunduğumuz Dünya nın tek olduğu inancı ile eylemde olsak dahi her insan varlığı başlı başına keşfedilecek bir evrendir.

Sadece kız Şirinlerden oluşan Kayıp Köyün rengarenk atmosferi gerçekten izlemeye doyulmacak keyifte, sizi öpen bir çiçek düşünsenize, aslında hem öpen hem biraz döven. Hem severim hem döverim diyen…

Sonra sizi hüüüppp diye içine çeken sonra sizi oyuncak bir top gibi karşısındaki çiçeklere fırlatarak
oyun oynayan çiçekleri canlandırın gözünüzde ve yüreğinizde ne kadar heyecan verici ve eğlenceli değil mi?


Tabi her eğelncenin ardından zorlu bir süreç gelir. Her gözyaşının ardından gelen kahkalar gibi…
Gargamel’in de Kayıp Köy’ü bulması ile Şirine nin Gargamel tarafından kil hamurundan yaratıldığını öğrenen Kayıp Köyün Şirin kızları, Şirine’yi suçlarlar. Gargamel bütün Şirinleri dondurarak, güçlerini kendine aktarmak için şatosuna götürür ancak dondurucu büyüsü Şirine’de işe yaramaz çünkü Şirine gerçek bir Şirin değildr.
İlk başta buna çok içerleyen Şirine kısa sürede tüm gücünü toparlayarak Gargamel’in Şatosuna gider daha önceki şapka deneyiminden bildiği üzere tüm enerjiyi kendisine yönelterek enerjiyi kendi içinde dönüştüren bir niteliğe sahiptir.
Bunu gerçekleştirdiğinde tüm Şirinleri kurtarır ve kendisi başlangıcına kil hamuru haline döner.

Bu sahne “sevginin gücü” nün tüm gösel şölenini yansıtıyor ki; tüm Şirinler el ele tutuşmuşlar geniş bir daire oluşturmuşlar ve ortalarında kil hamuru formundaki Şirine yeryüzünde uzanmakta. Sonra sihirli birşeyler olmaya başlıyor, sevginin gücü Şirine ye yeniden yaşam enerjisi ile can veriyor. İşte bu kadar güzel anlatılabilirdi sevginin gücü. Sevginin Gücü ile yaratamayacağınız, oluşturamayacağınız hiçbir şey yoktur. Herşey Sevgi dir.Sevgi herşeydir.
Bizler, sonsuz Sevginin tezahürleriyiz.

Ve son sahnede Şirin baba şöyle der: “gerçek bir Şirin olduğunu düşünmüyordu ancak aramızdaki en gerçek Şirin oydu.”
Şirine ne olmak istiyorsa o olabilir; işte Şirinenin marifeti buydu. Özündeki sonsuz sevginin yaratıcı potansiyeli ile istediği herşeye dönüşebilir, tıpkı biz insanoğlu gibi, ne dersiniz?


Hadi bakalım; mavi peynir deyin ve Şirinleyelim…

Uğur böceğiniz her soluğunuzda sizlerle olsun...




ÖZGE GENLİK
Uzman Psikolog
Vesta77 Psikolojik Dönüşüm ve Yaşam Akademisi

www.vestaakademi.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder