“Evrenin tam bir
teorisini ortaya koyabiliriz. O durumda aslında ‘Evrenin Efendileri’ oluruz.” S.H.
Şu
anki yaşamınızın en güzel, en verimli, en çoşkulu günlerini deneyimlemekte
iken; zihninizde çözülmeyi ve cevaplanmayı bekleyen bir çok konu var iken
karşısında oturduğunuz doktor diyor ki: “sadece 2 yıl ömrünüz kaldı, ve yavaş
yavaş reflekslerinizi kaybedeceksiniz; yürüyemeyecek, tutamayacak,
yutkunamayacak ve sonunda da konuşamayacaksınız.”. Kendinize bir kaç
saniye
zaman ayırmayı tercih edin ve bu durumu kendiniz deneyimlediğinizi hayal edin.** Hangi duyguları hissedersiniz?
** Zihninizden
hangi düşünceler geçer?
** Ilk
hangi eylem/ eylemleri gerçekleştirmek istersiniz?
Hawking’in
doktoruna ilk sorduğu soru: “Peki ya beynim , beynim fonksiyonlarını sürdürmeye
devam edecek mi?” oluyor, peki ya sizin sorunuz?
Doktora
ilk soracağınız sorunun temelinde yaşam serüveninizin o anında en çok değer
vererek, ihtiyacınız olan şeyi sorgulamak olacaktır. Sizin sorunuz neydi, bir
kez daha gözden geçirin… J
“Ölüm” yeni bir yaşama doğabilmek için bir geçiş kapısıdır.
Ancak
erken ve beklenmedik bir ölüm olasılığı ile karşı karşıya kalmak yaşamın
gerçekten başınıza her ne geliyorsa, gelmekteyse yaşamaya değer olduğunu ve
yapmak istediğiniz ve yapabileceğinize inandığınız pek çok şey olduğu gerçeği
ile yüzleşme sağlayacaktır.
Stephen
Hawking’in yaşam öyküsünün aktarıldığı “Herşeyin Teorisi” (The Theory of
Everything) sinemaseverler ile buluştu. Filmde Özge yi en çok etkileyen duygu
geçişlerinin son derece naifçe ve şeffaf bir biçimde kurgulanmasıydı. Ayrıca bu
film vesilesi ile “en iyi erkek oyuncu oscar’ını” hak eden Eddie Redmayne;
gerçekten olağanüstü bir performans sergiliyor.
Hawking,
Cambridge Üniversitesi’nde doktora öğrencisi iken ALS (amyolrophic lateral
sclerosis) ya da diğer bir deyiş ile motor nöron hastalığı olduğunu öğrenir.
Filmin tamamında Hawking in ALS ile birlikte yaşamayı nasıl öğrendiğini, hiçbir
zaman umudunu kaybetmediğini, zihnini üretken olarak kullanarak her “olumsuz”
durumu nasıl da bir fırsata dönüştürdüğünü görebiliyoruz. ALS hastalığı;
Hawking’in mutlu bir aileye sahip olmasına, ve mesleğinde başarılı olmasına
herhangi bi
r engel teşkil etmedi; bu da bizlere tek engelin zihnimizin bir
ürünü olduğunu bir kez daha hatırlatmaktadır.
Filmde
temel olarak :
her
an büyük bir dönüşüm içerisinde olduğumuz;
koşulsuz
sevgi,
umut,
inanç,
acı,
yaşamda
var olma nedenlerimiz; temaları açıkça
ve duyguların hareketli dansı ile seyirciye aktarılıyor.
Hawking, daima şunu ifade etmektedir; “ eğer evrenin nasıl
çalıştığını anlayabilirsek bu çalışma prensipleri dahilinde onu kontrol
edebiliriz.” Ve herşeyi açıklayacak tek bir denklem oluşturabileceğine daima
inamış halen de inanmaktadır.
Doktora yıllarında, evrenin değişmeyen ve sonsuza kadar
süren bir evren olduğu na inanıyor ve bu inancını destekleyecek denklemler
üretiyordu. Nitekim doktora dan sonraki yıllarda doktora araştırmasının büyük
bir yanılgı olduğunu ifade etmiş ve “tamamen yanıldım” diyebilecek kadar cesurca yenilgiyi kabul etmiş ve
evrenin sürekli genişlemekte olduğunu ifade etmiştir ve halen evrenin sürekli
genişlediğine ilişkin çalışmalarını sürdürmektedir. Buradaki en önemli olgu; dönüşümün sürekliliğidir, sizlerin de
takdir edeceği gibi bilinç geliştikçe herşeyi farklı açılardan değerlendirmeye
başlıyoruz. Daha önce göremediklerimizi görebiliyoruz.
Sabit kalan tek şey; “dünüşüm” ve “değişim” dir, geri kalan
herşey denklemin değişken parçalarıdır.
Ve umut; nefes alıp verebildiğimizi hissedebildiğimiz sürece
“umut” da daima vardır.
Nefes; beden ve zihin arasındaki köprüdür. Nefesi yönetmek
bedeni ve zihni koordine bir şekilde yönetmenize olanak tanır.
Acı nerede ise bu hayatta yapmanız gereken şey de “o” dur.
Size en çok “acı” duygusunu hisettiren her ne ise o konuda birşeyler üretmek
için bu yaşamınızı deneyimlediğinize inanın.
Hawking, başarılı bir bilim adamı olmayı hedefliyordu. Tüm
evrenin yaradılışını tek bir denklem ile formüle etmek gibi bir hedefi vardı
ancak nereden başlayacağını bilemiyordu. Ve bir gün, bir doktor karşısında “bu
yaşamınızda var olabilmeniz için sadece 2 yılınız var” dedi ve işte o an
Hawking artık nereden başlayacağını biliyordu:: “ZAMAN” . Acılar nasıl da
yaşamımızın yönüJ
nü belli edip, yapacaklarımızı parlatıyor değil mi?
Ve koşulsuz sevgi; Hawking’in sevgili eşi Jane’in sevginin
bedenden bedene değil; sadece yürekten yüreğe daha da doğrusu öz’den öz’e olabileceğinin
en güzel örneği. Engelli bir birey ve yaşamı kısa bir sure içerisinde
sonlanacak; böyle birisi ile evlenmeyi tercih eder myidiniz?
Koşulsuz sevgi Öz’den Öz’e olan sevgidir…
Yaşamımızda, karşımıza çıkan her bir varlık, bize bir mesaj
verir. Hawking’ de Jane’nin yaşamında var olma nedenini biliyordu, : “onun
yaşamda yol almasını sağlayacak motivasyon gücü, var olmasını destekleyecek
“neden”leri üretecek ve daima inanarak yürüyecek güç’tü.
Filmed en çok etkilendiğim sahne; artık tutma refleksi iyice
güçleçmiş olan Hawking’in alev alev yanan şömine karşısında kazağını eşi Jane
in yardımı ile giyerken Jane in, bebeklerinin ağlaması sonucunda odadan
ayrılması ve tam da o sırada kazağın içerisinde kalan başı ile mücadele veren
Hawking kara delikler ile ilgili farklı bir bakış açısı deneyimliyordu. Bu
sahne filmdeki en etkileyici sahnelerden biri idi Özge’ce J
Mücadele ettiğimiz ve görmeye açık olduğumuz her an yeni bir
şey fark edebiliriz…
Hawking, bir gün “Tanrı”ya inanır mı bilinmez, aynı zamanda
“HERŞEYİN TEORİSİ” ni ortaya koymayı ona göre başarır mı bilemem.
Gerçek şudur ki; şu anki yaşamının 73 yaş deneyimini
sürmekte olan Stephen Hawking aslında çoktan “herşeyin teorisini” bulmuş ve
gözler önüne sermiştir. Ancak bu dışarıda değil; içeride
= “ben’den içeride”
olan birşeydir. Bir gün fark ediyor olduğunda deneyimlediklerini çok daha
farklı bir boyutta cömertçe paylaşacağından eminim.
SEVGİ HERŞEYDİR,
HERŞEY SEVGİ ‘DİR…
Ne güzel ve etkileyici bir yazı,sizi çok çok tebrik ederim,ellerinize sağlık,çok sevgiler :)
YanıtlaSil