'HER İNSANIN METABOLİZMASININ HIZI VE DENGESİ BİRBİRİNDEN FARKLIDIR''
Yemek yemek çok basit bir davranışsal eylem olarak değerlendirilse de; yemek yemeği başlatan
ve yemek yemeği sonlandıran etkenler düşünüldüğünde: 'Beslenme' sürecinde duygularımızın,
düşüncelerimizin ve fizyolojimizin birbirini destekleyen en önemli yapı taşları olduğu birçok
bilimsel araştırma tarafından ortaya konulmaktadır.
Günümüzde ise 'beslenme' kavramı 'kilo verme' kavramı ile birbirine karışmış durumda. Güzel
görünmek, istediğimiz vücut hatlarına sahip olmak için mi düzgün ve doğru zamanlarda yemek
yemeliyiz? Yoksa sağlıklı çalışan bir kalp, düzenli çalışan bağırsaklar, sindirimini etkin bir
şekilde yerine getirebilen bir mide için mi beslenme sistemimize doğru ve bilinçli yemek
yeme davranışını öğrenmeliyiz???
Yemek yemeği annemizin rahminde öğreniriz. Bu nedenle yemek yeme ihtiyacı öğrenilmiş bir davranıştır ancak yemek yemeği sonlandırmayı vücudumuzda doygunluk hissini sağlayan beynimizin açlık-tokluk merkezinde aktif görev alan hormonlardır. Ancak son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalara göre kilo alma süreci sadece genlerle ya da hormonal etkilerle oluşmamaktadır. Yaşamdaki kültürel, sosyal olumsuz durumlara karşı oluşan kalıp yargılar, duygu durum bozukluklarına; duygu ve düşüncelerdeki yanlış yapılandırma ise kişilerin yanlış beslenme biçimlerine yönelmelerine ve bununla birlikte kilo aldıkları gözlemlenmektedir.
Organizmalar yaşayabilmek için enerjiye gereksinim duyarlar. İnsanlar hayatta kalabilmek adına enerjilerini tükettikleri gıdalardan sağlamaktadırlar. Bu bağlamda; beslenme bir insanın yaşamsal fonksiyonlarını sürdürebilmesi için yeterli ve dengeli ölçütlerde besin öğeleri tüketme sürecidir.
Beynimizin açlık-tokluk merkezini yöneten bölge 'arkuat nukleus' adı verilen bölgedir. Ve bu bölge beynimizin hipotalamus bölgesinde bulunmaktadır. Hipotalamus bölgesinde oluşabilecek düzensizlikler sonucunda yeme bozuklukları ortaya çıkmaktadır. Ayrıca bu bölgeye kan dolaşımı yolu ile gelen 'leptin' ve 'insülün' gibi hormonlar iştahımızın düzenlenmesine yardımcı olurlar.
Beslenmemizde hormonların etkisi kadar neden yemek yediğimizde çok önemlidir. Çoğunlukla,
DUYGULARIMIZ YA BİZİ DAHA ÇOK YEMEK YEMEĞE YA DA DAHA AZ YEMEK YEMEĞE TEŞVİK EDERLER.
Çocukluk yıllarımızda besinlerin , ebeveynlerimiz tarafından ödül-ceza olarak bizlere öğretilmiş olması günümüzdeki en yaygın yeme bozukluğu hastalıklarının; obezite-anoreksia-bulimia vb. temelini oluşturmaktadır.
Açlık duygusunu hissettiğimizde duygularımızı mı besliyoruz yoksa midemizi mi?
Bu konuda yürütülen bilimsel araştırmaların sonuçlarına göre*; insanların normal bir porsiyondan daha çok yemesinin nedeni % 75 oranında değişen ruh hali ile orantılı olarak ortaya çıkmaktadır.
Korktuğumuzda, endişelendiğimizde ya da kaygı hissettiğimizde sürekli birşeyler atıştırma ihtiyacı içerisinde oluruz. Yemek yiyerek bu olumsuz ve bizi rahatsız eden duyguları görmezden gelmek isteriz. Örneğin öfke duygusunu hissettiğimizde bu duygumuzun bedelini midemize ödetebiliriz, farkında olmadan!! Canımızı sıkkın hissettiğimizde kendi kendimize güzel bol kalorili bir yemek ısmarlama ihtiyacı hissedebiliriz. Belki de kendimizi yalnız hissettiğimizde en yakın dostlarımız birbirinden leziz yemekler olacaktır kim bilir? :))
Özetle, gün içerisinde tükettiğimiz besin öğelerinin gruplarını bilmek, her öğünde bu besin gruplarından ne kadar tüketeceğimiz, aldığımız besin maddelerinin vücudumuzdaki yolculuğu hakkında biyolojik ve fizyolojik anlamda bilgilenmenin yanı sıra neden bazı besin öğelerini diğerlerine göre daha fazla tercih ettiğimiz, bazı öğünleri neden ısrarla atladığımız, hangi durumlarda daha fazla yemek yemeği tercih ettiğimiz ise ancak kişisel farkındalık düzeyimini arttırmakla mümkün olacaktır.
Düşünelim: Sizler kimi besliyorsunuz? Bedeninizi-duygularınızı-düşüncelerinizi-midenizi?
*Koçak, D. (2009). Afiyetle Diyet. İstanbul: Doğan Yayıncılık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder