Zihin ve beden
festivalinin (Mınd Body Festıval) 3. Gününü bir türlü kaleme almak nasip olmadı
doğru zaman şimdi imiş demek ki! =) Şimdi yağmur yağacak yağıyor eyvah gibi
sözcüklerle güne başladık, bir gün önceki ışıl ışıl güneşin bizi tüm sevgisiyle
sarıp sarmaladığı havadan eser yoktu! Güne Eralp Caner’in sunumu ile
gerçekleşen “Bioterapi” Atölye Çalışması seçerek başladım.
17 yıl
reklamcılık ve pazarlama sektöründe çalışan, Eralp Bey diyor ki: “ hayatım son
derece rutinleşmişti, iş-ev arasında gidip gelirken gerçekten mutlu olmadığımı
fark
ettim. Sürekli birilerine bir şeyi beğendirmek zorundaydım daha doğrusu
iletişim ve reklamcılık sektöründe insanların algıları ile oynayarak sürekli
onlara bir şeyler pazarlamak zorundasınızdır. Öyle yorulmuştum ki; insanların
peşinden koşmaktan bıkmıştım. Bir gün Allah’a dua ettim: ‘Ya Rab, bana öyle bir iş
yapmayı nasip et ki; tüm insanlar benim peşimden koşsun!’. Allah duamı kabul
etti, işte şimdi insanlara dokunabildiğim ve onların yaşamlarına ışık
olabildiğim bir işim var!”
Eralp Caner beyefendininkine
benzer yaşam hikayelerini çok duyar oldum son günlerde. Özellikle bankacılık
sektöründen ve pazarlama sektöründen yoğun bir göç yaşanıyor spiritüel meslek
gruplarına, insan varlığı unuttuğu sorgulama sürecine geri dönüyor. Çok umut
verici gelişmeler bunlar.
Atölye çalışmasında;
beni şaşırtan ya da bilgi dağarcığıma yeni bir bilgi eklenmedi. Bildiğim ve
deneyimlediğim şeylerin bir tekrarı oldu ancak gözlemlediğim kadarı ile
katılımcıların birçoğu bu bilgiler ile henüz yeni tanışmaktaydılar. Atölye
çalışmasında anlatılanları kendi bilgi dağarcığımla birleştirerek aktarmaya
çalışacağım:
RUHUMUZUN VE BEDENİMİZİN EFENDİSİ : KALP
Kalp,
bedenin ve ruhun merkezidir. Evet; eskiden “beyni”mizin her şeyi yönettiğini
düşünürdük ancak bilim adamları bir şey olmadan çok önce kalbin, beyinden önce
meydana gelecek olayı algıladığını ispatladılar. Kalp, attığı sırada büyük bir
elektromanyetik alan oluşturur. Kalbin oluşturduğu bu alan, vücudun dışına
yayılır, bu bir “aura” değildir. Gerçek ölçülebilir bir manyetik bir alandır. Son
yapılan bilimsel araştırmalara göre; sinirlerin yüzde 90-95’i beyinden vücuda
değil, vücuttan beyine bilgi taşıyor. Yani aslında; kalp beynimize, beynimizin
kalbe gönderdiğinden çok daha fazla bilgi göndermektedir.
* Bu
konuda örnekli ve araştırmacıların konuşmalarının yer aldığı: Tom Shadyac’in “I
AM” / “BEN” isimli belgeselini izlemenizi öneriyorum.
*
*Eralp
Caner ise “the living the matrix” filmini önerdi. İnternetten indirilebiliyor.
SEVGİNİN GÜCÜ ADINA!!
Kalbin en
güçlü ilettiği frekans “sevgi” duygusuna ait. Sevgiden yaratılmış ölümsüz
ruhani varlıklarız. Hepimiz tek bir “sevgi” kaynağından koptuk. Tüm canlılar
ile biyolojik akrabalarız. Çünkü bilimsel olarak baktığınızda havanın %1’inin
argon gazı adı verilen pek bir kibirli element oluşturuyor. Bu element kimseyi
beğenmiyor ve dolayısı ile kimse ile tepkimeye girmiyor. Yani her nefes alıp
verişinizde içinize bir zamanlar Mevlana nın soluduğu ve ciğerlerini doldurduğu
havadan da bir balinanın soluduğu nefesten de , bir papatya çiçeğinin
sentezlediği havadan almış oluyorsunuz. Hal böyle olunca Aborjinlerin dediği ; “tüm
canlılar bizim biyolojik akrabamızdır.” Düşüncesini bir kez daha düşünün =)
NEDEN “SEVGİ”Yİ SEÇMİYORUZ?
Atölyede herkesin kolay
kolay kendisini sevgi duygusunu neden seçemediğine dair 3 engel bulunduğu tartışıldı:
Güzel, sevimli hoş olan
her şeyde Allah’ı, Tanrı’yı, Yaradan’ı ,Yaratıcıyı kucaklamak çok kolay peki
her şeyi sevmek, her şeyi sevgiyle kucaklayabilmek biraz antrenman gerektiriyor
Hepimizi bir yaratıcı yarattı, hey bu yazıyı okuyan sen! Sen ile ben aynıyız,
biriz farkında mısın ? =)
1) Benlik (ego): işlevsel olmayan bir benlik yeni bir olgu ile
karşılaştığında “yapamazsın” der. Sağlıklı işlevsel bir benlik ise: “yap ve
yapamadığını gör” biçiminde seslenir. Seçim sizin, her “yapamayacağınızı”
hissettiğinizde, düşündüğünüzde bilin ki zihniniz sizinle oyun oynuyor,
bilincin bir adım ötesine geçin ve benlik imgenize ölümsüz bir varlık olduğunuzu
ispatlayın =) Eylemde olun.
2) Yaşam Enerjisi: yaşam enerjiniz kendinizi bildikçe ve kendiniz
oldukça genişliyor ve dünya gezegenine güçlü bir biçimde kökleniyorsunuz. Bu
nasıl olacak? Algınızı materyal maddi dünyadan çekip, iç dünyanıza odaklamayı
başarmaya başladığınızda. Bunun yöntemi kişiye özeldir. Yoga yapmak, dua
okumak, namaz kılmak, müzik dinlemek, kitap okumak veya hiçbir şey yapmadan
sadece oturarak iç sesinize kulak vermek. Önemli olan Öz’e uyanmak bunu nasıl
yaptığınız değil.
3) Kendimizle olan iletişimimiz: “ben şansızım” derseniz, “şansız
bir insan olursunuz” “iyi hissetmiyorum” derseniz “iyi hissetmezsiniz.”
Sözlerimizin çok güçlü etkisi var özellikle kendi bedenimiz ve ruhumuz üzerinde
burada Eralp Bey, çok güzel bir hususa dikkat çekti; ağzınızla kulağınız
arasındaki mesafe en kısa sizin vücudunuzda. Bir sözcüğü söylediğinizde önce
siz duyar ve siz etkilenirsiniz. Ağzınızdan çıkan her kelime çok değerlidir. Ne
isterseniz o olur. Bu nedenle önce kendimizle güzel ve olumlu konuşmayı
öğrenmeliyiz. Burada Japon bilim adamı Dr. Masaru Emoto’nun su ile ilgili
yaptığı deneye değinildi ve görseller gösterildi. Mutlaka bu deneyi
okumuşsunuzdur ya da görmüşsünüzdür. Duymayan-görmeyen kalmasın ! = (aşağıdaki linke tıklayınız-)
NİYETİN GÜCÜ !
Başarılı
ve sağlıklı bir hayat için 7 adımda niyet:
1)
Yaratıcılık: sevdiğiniz,
kalbinizin çarptığı bir konuda yaratın. Aşk ile yapabildiğiniz bir işiniz
olsun.
2)
Nezaket: doğada yaşayan
tüm canlıları sevin ve saygı duyun. Doğa ile uyum içerisinde olun.
3)
Sevgi: her şeyi sevin.
Önce sevin sonra saygı duyun. Her baktığınız yerse, insanda, hayvanda, bitkide,
canlı-cansız varlıkta Yaratıcının özü ile temas etmeye çabalayın.
4)
Güzellik: aklınızı satın
ve hayranlığı satın alın.
5)
Genişletmek: yaptığınız
eylemler, bütünün hayrına ve diğer canlılara olumlu katkılar sağlayacak
niteliklerde olsun.
6)
Bolluk: paylaşın,
elinizden geldiğince duygularınızı-düşünceleriniz-eylemlerinizi paylaşmaya
çabalayın. İsteyerek gönülden yardım edin, verin. Verdiğiniz kadar
alabilirsiniz. Evrenle alışveriş dengenizi kurun.
7)
Kabul: tüm bu 6 maddeyi
gerçekleştirdikten sonra =) size gelenleri sevgiyle kabul edin ve şükredin.
Atölye çalışmasında, Mevlana’nın 22. Kuşak
torunu ve Uluslar arası Mevlana Vakfı Başkan Yardımcısı sn. Esin Çelebi Bayrı
da yer almaktaydı. Yukarıda ifade etmeye çalıştığım 7 maddenin hiçbirini
yapamıyorsanız sadece hayata ve çevrenizdekilere “gülümseyin” dedi. Gülümsemek
de bir zekattır =)
Henüz anne karnında 4 aylık bir bedene
sahip iken ruhumuz bedene giriyor sonra harika bir hikaye başlıyor. Aslında tek
hikaye; kendi içine dönebilmek-özün ile buluşabilmek…
Atölye çalışmasının ardından bir yağmur
bir yağmur yağdı =) Şansımız vardı ki; kısa sürdü ve harika bir gök kuşağı
selamladı bizleri.
Günün 2. Yarısında Fatoş
Mira ile Bharatanatyam dansını denilmemeyi seçtim. Fatoş Mira, Hint danslarında
Türkiye de yaşayan en uzman kişilerin arasında yer alıyor. İlk temel dans
eğitimini Brezilya da tamamlamış. Ardından Hindistan da sadece Bharatanatyam
dansı üzerine yoğun bir çalışma sürecine girmiş. Ülkemizde Sertab Erener ve
Atiye gibi ses sanatçılarına bir dönem özel dans eğitimi vermiş.
Bharatanatyam dansının
tarihi 5 bin yıl öncesine dayanıyor ve günümüze kadar orjinalliğini korumuş
olan en eski Hint dansı olarak bilinmekte.
Bhava: mimik
Raga:müzik
Tala: ritim
Natyam: dramatik anlamına geliyormuş. Kelimenin açılımından
da anlaşılacağı üzerine; dansın içeriğinde özel müzikler eşliğinde mimiklerinizle
bir dramatizasyon sergiliyorsunuz. Ayaklarınızla tuttuğunuz ritmin doğru
yapılması da çok önemli.
Dansa başlamadan önce, Yaradan
a yönelik kısa bir selamlama kısmı yer alıyor bunu hep birlikte yaptık. Sonra
Fatoş Hoca bizlere bir Hint hikayesini dans ederek aktardı. İzlemesi çok kolay
ancak göründüğü kadar kolay değil çünkü dans ederken el-bacak koordinasyonun
tam bir dengede olması şart. Ayrıca yüz mimiklerinizi doğru kullanmanız
gerekiyor. Belki de en zor kısmı; ellerle yapılan “mudra” hareketleri. Mudraların
her birinin Yaratıca ya şükür anlamında birçok farklı anlamı var. Bizlere de
birkaç “mudra” gösterdi Fatoş Hocamız ancak bazı parmaklar inatçı, doğru düzgün
pek beceremedim doğrusu =)
Bu dansı, yaşamında her şeyin çabuk
çabuk olmasını isteyen kişilere öneririm çünkü bu dans sabrın kalbi. Tüm
bedeninizi hissederek ve aynı zamanda doğru mimikleri doğru mudraları ve doğru
ritmi bir arada sergileyebilmek için sebatla ve azimle yıllarca çalışmanız
gerekebilir =)
Kısa bir Bharatanatyam dansı izlemek ister misiniz?
Duyamadım ? =)
Ve günün sonu "aaaa bitti mi?" pozum =)
"İnsanlık varlığını sürdürmek istiyorsa, düşünme tarzını tamamen değiştirmeli."
Albert Einstein
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder