27 Eylül 2013 Cuma

HAYATINIZI O' NUNLA YARATMAYI ÖĞRENMEK

Zihin ve beden festivalinin (Mınd Body Festıval) 3. Gününü bir türlü kaleme almak nasip olmadı doğru zaman şimdi imiş demek ki! =) Şimdi yağmur yağacak yağıyor eyvah gibi sözcüklerle güne başladık, bir gün önceki ışıl ışıl güneşin bizi tüm sevgisiyle sarıp sarmaladığı havadan eser yoktu! Güne Eralp Caner’in sunumu ile gerçekleşen “Bioterapi” Atölye Çalışması seçerek başladım.

17 yıl reklamcılık ve pazarlama sektöründe çalışan, Eralp Bey diyor ki: “ hayatım son derece rutinleşmişti, iş-ev arasında gidip gelirken gerçekten mutlu olmadığımı fark
ettim. Sürekli birilerine bir şeyi beğendirmek zorundaydım daha doğrusu iletişim ve reklamcılık sektöründe insanların algıları ile oynayarak sürekli onlara bir şeyler pazarlamak zorundasınızdır. Öyle yorulmuştum ki; insanların peşinden koşmaktan bıkmıştım. Bir gün  Allah’a dua ettim: ‘Ya Rab, bana öyle bir iş yapmayı nasip et ki; tüm insanlar benim peşimden koşsun!’. Allah duamı kabul etti, işte şimdi insanlara dokunabildiğim ve onların yaşamlarına ışık olabildiğim bir işim var!

Eralp Caner beyefendininkine benzer yaşam hikayelerini çok duyar oldum son günlerde. Özellikle bankacılık sektöründen ve pazarlama sektöründen yoğun bir göç yaşanıyor spiritüel meslek gruplarına, insan varlığı unuttuğu sorgulama sürecine geri dönüyor. Çok umut verici gelişmeler bunlar.
Atölye çalışmasında; beni şaşırtan ya da bilgi dağarcığıma yeni bir bilgi eklenmedi. Bildiğim ve deneyimlediğim şeylerin bir tekrarı oldu ancak gözlemlediğim kadarı ile katılımcıların birçoğu bu bilgiler ile henüz yeni tanışmaktaydılar. Atölye çalışmasında anlatılanları kendi bilgi dağarcığımla birleştirerek aktarmaya çalışacağım:

RUHUMUZUN VE BEDENİMİZİN EFENDİSİ : KALP

Kalp, bedenin ve ruhun merkezidir. Evet; eskiden “beyni”mizin her şeyi yönettiğini düşünürdük ancak bilim adamları bir şey olmadan çok önce kalbin, beyinden önce meydana gelecek olayı algıladığını ispatladılar. Kalp, attığı sırada büyük bir elektromanyetik alan oluşturur. Kalbin oluşturduğu bu alan, vücudun dışına yayılır, bu bir “aura” değildir. Gerçek ölçülebilir bir manyetik bir alandır. Son yapılan bilimsel araştırmalara göre; sinirlerin yüzde 90-95’i beyinden vücuda değil, vücuttan beyine bilgi taşıyor. Yani aslında; kalp beynimize, beynimizin kalbe gönderdiğinden çok daha fazla bilgi göndermektedir.

* Bu konuda örnekli ve araştırmacıların konuşmalarının yer aldığı: Tom Shadyac’in “I AM” / “BEN” isimli belgeselini izlemenizi öneriyorum.
*
*Eralp Caner ise “the living the matrix” filmini önerdi. İnternetten indirilebiliyor.

SEVGİNİN GÜCÜ ADINA!!

Kalbin en güçlü ilettiği frekans “sevgi” duygusuna ait. Sevgiden yaratılmış ölümsüz ruhani varlıklarız. Hepimiz tek bir “sevgi” kaynağından koptuk. Tüm canlılar ile biyolojik akrabalarız. Çünkü bilimsel olarak baktığınızda havanın %1’inin argon gazı adı verilen pek bir kibirli element oluşturuyor. Bu element kimseyi beğenmiyor ve dolayısı ile kimse ile tepkimeye girmiyor. Yani her nefes alıp verişinizde içinize bir zamanlar Mevlana nın soluduğu ve ciğerlerini doldurduğu havadan da bir balinanın soluduğu nefesten de , bir papatya çiçeğinin sentezlediği havadan almış oluyorsunuz. Hal böyle olunca Aborjinlerin dediği ; “tüm canlılar bizim biyolojik akrabamızdır.” Düşüncesini bir kez daha düşünün =)

NEDEN “SEVGİ”Yİ SEÇMİYORUZ?

Atölyede herkesin kolay kolay kendisini sevgi duygusunu neden seçemediğine dair 3 engel bulunduğu tartışıldı:
Güzel, sevimli hoş olan her şeyde Allah’ı, Tanrı’yı, Yaradan’ı ,Yaratıcıyı kucaklamak çok kolay peki her şeyi sevmek, her şeyi sevgiyle kucaklayabilmek biraz antrenman gerektiriyor Hepimizi bir yaratıcı yarattı, hey bu yazıyı okuyan sen! Sen ile ben aynıyız, biriz farkında mısın ? =)  

1)      Benlik (ego): işlevsel olmayan bir benlik yeni bir olgu ile karşılaştığında “yapamazsın” der. Sağlıklı işlevsel bir benlik ise: “yap ve yapamadığını gör” biçiminde seslenir. Seçim sizin, her “yapamayacağınızı” hissettiğinizde, düşündüğünüzde bilin ki zihniniz sizinle oyun oynuyor, bilincin bir adım ötesine geçin ve benlik imgenize ölümsüz bir varlık olduğunuzu ispatlayın =) Eylemde olun.
2)      Yaşam Enerjisi: yaşam enerjiniz kendinizi bildikçe ve kendiniz oldukça genişliyor ve dünya gezegenine güçlü bir biçimde kökleniyorsunuz. Bu nasıl olacak? Algınızı materyal maddi dünyadan çekip, iç dünyanıza odaklamayı başarmaya başladığınızda. Bunun yöntemi kişiye özeldir. Yoga yapmak, dua okumak, namaz kılmak, müzik dinlemek, kitap okumak veya hiçbir şey yapmadan sadece oturarak iç sesinize kulak vermek. Önemli olan Öz’e uyanmak bunu nasıl yaptığınız değil.
3)      Kendimizle olan iletişimimiz: “ben şansızım” derseniz, “şansız bir insan olursunuz” “iyi hissetmiyorum” derseniz “iyi hissetmezsiniz.” Sözlerimizin çok güçlü etkisi var özellikle kendi bedenimiz ve ruhumuz üzerinde burada Eralp Bey, çok güzel bir hususa dikkat çekti; ağzınızla kulağınız arasındaki mesafe en kısa sizin vücudunuzda. Bir sözcüğü söylediğinizde önce siz duyar ve siz etkilenirsiniz. Ağzınızdan çıkan her kelime çok değerlidir. Ne isterseniz o olur. Bu nedenle önce kendimizle güzel ve olumlu konuşmayı öğrenmeliyiz. Burada Japon bilim adamı Dr. Masaru Emoto’nun su ile ilgili yaptığı deneye değinildi ve görseller gösterildi. Mutlaka bu deneyi okumuşsunuzdur ya da görmüşsünüzdür. Duymayan-görmeyen kalmasın ! = (aşağıdaki linke tıklayınız-)

NİYETİN GÜCÜ !

Başarılı ve sağlıklı bir hayat için 7 adımda niyet:

1)      Yaratıcılık: sevdiğiniz, kalbinizin çarptığı bir konuda yaratın. Aşk ile yapabildiğiniz bir işiniz olsun.
2)      Nezaket: doğada yaşayan tüm canlıları sevin ve saygı duyun. Doğa ile uyum içerisinde olun.
3)      Sevgi: her şeyi sevin. Önce sevin sonra saygı duyun. Her baktığınız yerse, insanda, hayvanda, bitkide, canlı-cansız varlıkta Yaratıcının özü ile temas etmeye çabalayın.
4)      Güzellik: aklınızı satın ve hayranlığı satın alın.
5)      Genişletmek: yaptığınız eylemler, bütünün hayrına ve diğer canlılara olumlu katkılar sağlayacak niteliklerde olsun.
6)      Bolluk: paylaşın, elinizden geldiğince duygularınızı-düşünceleriniz-eylemlerinizi paylaşmaya çabalayın. İsteyerek gönülden yardım edin, verin. Verdiğiniz kadar alabilirsiniz. Evrenle alışveriş dengenizi kurun.
7)      Kabul: tüm bu 6 maddeyi gerçekleştirdikten sonra =) size gelenleri sevgiyle kabul edin ve şükredin.

Atölye çalışmasında, Mevlana’nın 22. Kuşak torunu ve Uluslar arası Mevlana Vakfı Başkan Yardımcısı sn. Esin Çelebi Bayrı da yer almaktaydı. Yukarıda ifade etmeye çalıştığım 7 maddenin hiçbirini yapamıyorsanız sadece hayata ve çevrenizdekilere “gülümseyin” dedi. Gülümsemek de bir zekattır =)

Henüz anne karnında 4 aylık bir bedene sahip iken ruhumuz bedene giriyor sonra harika bir hikaye başlıyor. Aslında tek hikaye; kendi içine dönebilmek-özün ile buluşabilmek…

Atölye çalışmasının ardından bir yağmur bir yağmur yağdı =) Şansımız vardı ki; kısa sürdü ve harika bir gök kuşağı selamladı bizleri.


Günün 2. Yarısında Fatoş Mira ile Bharatanatyam dansını denilmemeyi seçtim. Fatoş Mira, Hint danslarında Türkiye de yaşayan en uzman kişilerin arasında yer alıyor. İlk temel dans eğitimini Brezilya da tamamlamış. Ardından Hindistan da sadece Bharatanatyam dansı üzerine yoğun bir çalışma sürecine girmiş. Ülkemizde Sertab Erener ve Atiye gibi ses sanatçılarına bir dönem özel dans eğitimi vermiş.

Bharatanatyam dansının tarihi 5 bin yıl öncesine dayanıyor ve günümüze kadar orjinalliğini korumuş olan en eski Hint dansı olarak bilinmekte.
Bhava: mimik
Raga:müzik


Tala: ritim
Natyam: dramatik    anlamına geliyormuş. Kelimenin açılımından da anlaşılacağı üzerine; dansın içeriğinde özel müzikler eşliğinde mimiklerinizle bir dramatizasyon sergiliyorsunuz. Ayaklarınızla tuttuğunuz ritmin doğru yapılması da çok önemli.

Dansa başlamadan önce, Yaradan a yönelik kısa bir selamlama kısmı yer alıyor bunu hep birlikte yaptık. Sonra Fatoş Hoca bizlere bir Hint hikayesini dans ederek aktardı. İzlemesi çok kolay ancak göründüğü kadar kolay değil çünkü dans ederken el-bacak koordinasyonun tam bir dengede olması şart. Ayrıca yüz mimiklerinizi doğru kullanmanız gerekiyor. Belki de en zor kısmı; ellerle yapılan “mudra” hareketleri. Mudraların her birinin Yaratıca ya şükür anlamında birçok farklı anlamı var. Bizlere de birkaç “mudra” gösterdi Fatoş Hocamız ancak bazı parmaklar inatçı, doğru düzgün pek beceremedim doğrusu =)



Bu dansı, yaşamında her şeyin çabuk çabuk olmasını isteyen kişilere öneririm çünkü bu dans sabrın kalbi. Tüm bedeninizi hissederek ve aynı zamanda doğru mimikleri doğru mudraları ve doğru ritmi bir arada sergileyebilmek için sebatla ve azimle yıllarca çalışmanız gerekebilir =) 

Kısa bir Bharatanatyam dansı izlemek ister misiniz? 

Duyamadım ? =) 






Ve günün sonu "aaaa bitti mi?" pozum =) 

"İnsanlık varlığını sürdürmek istiyorsa, düşünme tarzını tamamen değiştirmeli." 
                                                                                 Albert Einstein

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder