Pixar Stüdyoları
tarafından yaratılan “Kayıp Balık Nemo” filmi, çok daha gerçekçi ve heyecanlı bir
görsellikle seyircisi ile 3 boyutlu olarak yeniden buluştu.
Bugün (21.04.2013) “Kayıp
Balık Nemo”yu 3-D gözlüklerimin üzerine bir de “psikolog” gözlüğümü takarak izledim.
Nemo’nun hikayesinde; ölüm-yaşam-
arkadaşlık-kaygı-korku-yardımseverlik-sabır-cesaret-hedef belirleme-inanç ve
belki de gözden kaçırdığım birçok olguya ne kadar güzel nokta atışları
yaptığını fark ettim.
Film, Nemo’nun
annesinin ve kardeşlerinin ölümü ile başlıyor. Nemo, henüz bir yumurta olduğu
için olup bitenin farkında değil, ancak babası Marlin’i eşinin kaybı bir hayli
derinden etkilediğini film boyunca Nemo’yu
aşırı koruyucu tutumlarından ve genel olarak okyanustaki yaşantısına ve
geleceğe yönelik sürekli bir kaygı duygusu içerisinde yüzdüğünü gözlemliyoruz.
Eşinin
kaybının ardından Marlin in zihninde okyanus ‘tehlikeli sulara’ dönüşmüştür.
Kayıplar yaşantımızın
her anında meydana gelen kriz olaylarıdır; çocukluktan, ergenliğe ve sonrasında
yetişkinlik dönemlerine geçiş- boşanma- ayrılıklar-işten ayrılma-kazalar-çocukluk
çağı ihmalleri ve en yoğun ve şiddetli hissedilen sevdiğimiz birisini
kaybetmek; ölüm. Her kayıp bir travmadır. Travma;
olay sonrası ortaya çıkan “etki”dir. Her birey benzer bir kayıp yaşayabilir
ancak kayba yönelik tepki bireye özgüdür. Tıpkı; her bireyin parmak izinin ve
nefesinin eşsiz olduğu gibi…
Her yeni başlangıç bir
krizdir. Nemo’nun da okula başlama yaşı gelmiştir. Oldukça coşkulu, heyecanlı ve
meraklı hisseden Nemo’nun aksine babası Marlin oldukça endişeli ve kaygılı bir
tutum sergilemektedir.
Marlin: “Sen iyi bir
yüzücü değilsin! Henüz hazır değilsin Nemoooooooo…
Nemo: “Senden nefret
ediyorum babaaaaaaaaaaaaaaa!!”
Okulun ilk gününde
baba-oğul arasında bu diyaloglar gelişirken; meraklı bir dalgıç Nemo’yu
alıverir avuçlarının arasına.
Kriz olaylarının
ardından travmalarımızın etkilerini etkin bir şekilde olumlu duygu, düşünce ve
davranışlara dönüştüremezsek, travmalarımızın etkileri bizleri tetiklemeye
devam eder. Marlin de oğlunun yaşamında yeni açılacak bir döneme endişeli ve
kaygılı bir duygudurum ile yaklaşmasının zemininde ‘sevdiklerini kaybetme’
korkusu yatmaktadır.
Bu nedenle her şeyi kontrol altında tutma çabası
sergilemektedir.Çünkü henüz eşinin ölüm olayına yönelik yas sürecini
tamamlayamamıştır. Yas sürecindeki en önemli ikikorku duygu; ÖFKE: otoriteye yönelik,
çevredeki kişilere ya da koşullara yönelik yönlendirilmiş “öfke” duygusu.
Marlin de okyanusa içinde yaşadığı evine yönelik bir “öfke” duygusu
tetiklenmiştir. Çünkü okyanus, onu ve oğlunu karısından ayırmıştır. KORKU:
olayın tekrarlayabileceğine ilişkin yoğun “korku” duygusu. Marlin de eşinin
ölümünün ardından, en sevdiği olan oğlunu da kaybetme endişesi içerisindedir.
“Öğretmenlerimiz ya da rehberlerimiz, bizler hazır olduğumuzda
ve en çok ihtiyacımız olduğu anlarda yaşantımıza katılırlar.”
Dişçi mesleğini icra
eden dalgıç amcanın Nemo’yu ofisindeki akvaryuma yerleştirmesinin ardından; Marlin
in oğlunu bulabilme uğruna giriştiği cesur arayışı izliyoruz. Tam da bu esnada
Marlin, kısa süreli belleğinde hasar olan Dory isimli balık ile tanışır.
Dory ile Marlin in
şahane bir görsellikte sunulan muhteşem okyanustaki maceralarında kendinizi, bir köpek balığının dişlerinde,
denizana
larının jölemsi dokularında, bir balinanın midesinde
dans
ederken ve su kaplumbağalarının sırtında akıntılarda yüzerken, bulursanız şaşırmayın J
“Tehlikeli bir olay ya da durumla karşılaştığınızda; içerisinde
bulunduğunuz anı bir oyun gibi düşünün ve olumsuz duygularınızın üstesinden
gelin.”
Filmin verdiği en anlamlı mesajlardan bir tanesi. Beynimiz oyun yolu
ile etkin öğrenme gerçekleştirir. Tüm duyularımıza hitap edebilecek öğrenme
yöntemleri en işlevsel olanlarıdır. Olumlu bir anınızı tüm duyu sistemleriniz
ile zihninize yerleştirmeyi bir kez başarırsanız. Olumsuz olarak atfettiğiniz/
yorumladığınız bir durum ya da olayda zihninize yerleştirdiğiniz olumlu imajinasyonu
geri çağırıp kendinizi iyi hissetmeyi başarabilirsiniz.
Şimdi hayal edin, 150
yaşında bir su kaplumbağasının sırtında Doğu Avustralya akıntısını yüzerek geçiyorsunuz
J
Aniden su
kaplumbağasının minik çocuğu akıntıya kendini özgürce bırakıverir bunu fark eden
bizim kaygılı babamız Marlin ani bir reflekste bulunmak ister ancak
Baba su
kaplumbağası: “sakin ol ahbap” diyerek küçük balığı durdurur.
Marlin: “hazır olduklarını
nasıl anlıyorsunuz?"
Su kaplumbağası: “aslında
hiçbir zaman emin olamayız. Hazır olduklarını sadece onlar bilir!”
İyi-kötü ebeveynler yoktur. Çocuğunun özündeki potansiyeli
görebilen ve bu potansiyelin dünya üzerinde ortaya çıkması için destek veren
ebeveynler vardır!
Her ne kadar anne ve baba olabilmek biyolojik bir güdülenme
olsa da büyük oranda psikolojik bir olgunluğu gerektirmektedir. Psikolojik
olarak olgunlaşmamış ebeveynler “bizim …. Olmadı, çocuğumuzun olsun. Ben yapamadım,
çocuğum yapsın” mantığı ile davranan ebeveynlerdir. Psikolojik olarak
olgunlaşmış ebeveynler, şimdi ve burada çocuğunun ihtiyacını karşılayan tutarlı ve
destekleyici tutumları sergileyebilenlerdir.
Filmin
sonunda, Marlin travmasının zihninde oluşturduğu “tehlike” ve “kaybetme”
algısının üstesinden gelmeyi başararak güvenmeye ve inanmaya başlıyor.
Karşılaştığınız her insanın özündeki sonsuz enerjiden var olan
potansiyele inanın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder