21 Nisan 2013 Pazar

ŞANSLI YÜZGEÇ


Pixar Stüdyoları tarafından yaratılan “Kayıp Balık Nemo” filmi, çok daha gerçekçi ve heyecanlı bir görsellikle seyircisi ile 3 boyutlu olarak yeniden buluştu.

Bugün (21.04.2013) “Kayıp Balık Nemo”yu 3-D gözlüklerimin üzerine bir de “psikolog” gözlüğümü takarak   izledim.  Nemo’nun hikayesinde; ölüm-yaşam- arkadaşlık-kaygı-korku-yardımseverlik-sabır-cesaret-hedef belirleme-inanç ve belki de gözden kaçırdığım birçok olguya ne kadar güzel nokta atışları yaptığını fark ettim. 

Film, Nemo’nun annesinin ve kardeşlerinin ölümü ile başlıyor. Nemo, henüz bir yumurta olduğu için olup bitenin farkında değil, ancak babası Marlin’i eşinin kaybı bir hayli derinden etkilediğini film boyunca  Nemo’yu aşırı koruyucu tutumlarından ve genel olarak okyanustaki yaşantısına ve geleceğe yönelik sürekli bir kaygı duygusu içerisinde yüzdüğünü gözlemliyoruz. 
Eşinin kaybının ardından Marlin in zihninde okyanus ‘tehlikeli sulara’ dönüşmüştür. 

Kayıplar yaşantımızın her anında meydana gelen kriz olaylarıdır;  çocukluktan, ergenliğe ve sonrasında yetişkinlik dönemlerine geçiş- boşanma- ayrılıklar-işten ayrılma-kazalar-çocukluk çağı ihmalleri ve en yoğun ve şiddetli hissedilen sevdiğimiz birisini kaybetmek; ölüm. Her kayıp bir travmadır. Travma; olay sonrası ortaya çıkan “etki”dir. Her birey benzer bir kayıp yaşayabilir ancak kayba yönelik tepki bireye özgüdür. Tıpkı; her bireyin parmak izinin ve nefesinin eşsiz olduğu gibi…

Her yeni başlangıç bir krizdir. Nemo’nun da okula başlama yaşı gelmiştir. Oldukça coşkulu, heyecanlı ve meraklı hisseden Nemo’nun aksine babası Marlin oldukça endişeli ve kaygılı bir tutum sergilemektedir.

Marlin: “Sen iyi bir yüzücü değilsin! Henüz hazır değilsin Nemoooooooo…
Nemo: “Senden nefret ediyorum babaaaaaaaaaaaaaaa!!”
Okulun ilk gününde baba-oğul arasında bu diyaloglar gelişirken; meraklı bir dalgıç Nemo’yu alıverir avuçlarının arasına.  

Kriz olaylarının ardından travmalarımızın etkilerini etkin bir şekilde olumlu duygu, düşünce ve davranışlara dönüştüremezsek, travmalarımızın etkileri bizleri tetiklemeye devam eder. Marlin de oğlunun yaşamında yeni açılacak bir döneme endişeli ve kaygılı bir duygudurum ile yaklaşmasının zemininde ‘sevdiklerini kaybetme’ korkusu yatmaktadır. 
Bu nedenle her şeyi kontrol altında tutma çabası sergilemektedir.Çünkü henüz eşinin ölüm olayına yönelik yas sürecini tamamlayamamıştır. Yas sürecindeki en önemli ikikorku duygu; ÖFKE: otoriteye yönelik, çevredeki kişilere ya da koşullara yönelik yönlendirilmiş “öfke” duygusu. Marlin de okyanusa içinde yaşadığı evine yönelik bir “öfke” duygusu tetiklenmiştir. Çünkü okyanus, onu ve oğlunu karısından ayırmıştır. KORKU: olayın tekrarlayabileceğine ilişkin yoğun “korku” duygusu. Marlin de eşinin ölümünün ardından, en sevdiği olan oğlunu da kaybetme endişesi içerisindedir.

“Öğretmenlerimiz ya da rehberlerimiz, bizler hazır olduğumuzda ve en çok ihtiyacımız olduğu anlarda yaşantımıza katılırlar.”
Dişçi mesleğini icra eden dalgıç amcanın Nemo’yu ofisindeki akvaryuma yerleştirmesinin ardından; Marlin in oğlunu bulabilme uğruna giriştiği cesur arayışı izliyoruz. Tam da bu esnada Marlin, kısa süreli belleğinde hasar olan Dory isimli balık ile tanışır. 


Dory ile Marlin in şahane bir görsellikte sunulan muhteşem okyanustaki maceralarında kendinizi, bir köpek balığının dişlerinde,  denizana
larının jölemsi dokularında, bir balinanın midesinde
dans ederken ve su kaplumbağalarının sırtında akıntılarda yüzerken, bulursanız şaşırmayın J






“Tehlikeli bir olay ya da durumla karşılaştığınızda; içerisinde bulunduğunuz anı bir oyun gibi düşünün ve olumsuz duygularınızın üstesinden gelin.” 

Filmin verdiği en anlamlı mesajlardan bir tanesi. Beynimiz oyun yolu ile etkin öğrenme gerçekleştirir. Tüm duyularımıza hitap edebilecek öğrenme yöntemleri en işlevsel olanlarıdır. Olumlu bir anınızı tüm duyu sistemleriniz ile zihninize yerleştirmeyi bir kez başarırsanız. Olumsuz olarak atfettiğiniz/ yorumladığınız bir durum ya da olayda zihninize yerleştirdiğiniz olumlu imajinasyonu geri çağırıp kendinizi iyi hissetmeyi başarabilirsiniz.


Şimdi hayal edin, 150 yaşında bir su kaplumbağasının sırtında Doğu Avustralya akıntısını yüzerek geçiyorsunuz J

Aniden su kaplumbağasının minik çocuğu akıntıya kendini özgürce bırakıverir bunu fark eden bizim kaygılı babamız Marlin ani bir reflekste bulunmak ister ancak 

Baba su kaplumbağası: “sakin ol ahbap” diyerek küçük balığı durdurur.

Marlin: “hazır olduklarını nasıl anlıyorsunuz?"

Su kaplumbağası: “aslında hiçbir zaman emin olamayız. Hazır olduklarını sadece onlar bilir!”

İyi-kötü ebeveynler yoktur. Çocuğunun özündeki potansiyeli görebilen ve bu potansiyelin dünya üzerinde ortaya çıkması için destek veren ebeveynler vardır! 

Her ne kadar anne ve baba olabilmek biyolojik bir güdülenme olsa da büyük oranda psikolojik bir olgunluğu gerektirmektedir. Psikolojik olarak olgunlaşmamış ebeveynler “bizim …. Olmadı, çocuğumuzun olsun. Ben yapamadım, çocuğum yapsın” mantığı ile davranan ebeveynlerdir. Psikolojik olarak olgunlaşmış ebeveynler, şimdi ve burada çocuğunun ihtiyacını karşılayan tutarlı ve destekleyici tutumları sergileyebilenlerdir.

Filmin sonunda, Marlin travmasının zihninde oluşturduğu “tehlike” ve “kaybetme” algısının üstesinden gelmeyi başararak güvenmeye ve inanmaya başlıyor. 

Karşılaştığınız her insanın özündeki sonsuz enerjiden var olan potansiyele inanın…





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder