‘’Senin
neyi yapıp neyi yapamayacağını kimsenin söylemesine izin verme. Hayatını
seçecek ve yaşayacak olan sensin…’’
Yukarıdaki
cümle, Laurent Gounelle’nın ‘Mutlu Olmak İsteyen Adam’ isimli kişisel dönüşüm romanından
alıntı yaptığım ve en anlamlı bulduğum mesajlarından birisi yalnızca.
Laurent Gounelle bir psikiyatr olmasına rağmen, kitabında
verdiği mesajlar ile ‘yaşam koçluğu’ ve ‘kariyer
koçluğu’ nun ana temalarını başarılı bir şekilde betimlemiş olduğu
söylenebilir.
Son
zamanlarda okuduğum en başarılı, yaratıcı, sizi kendi yaşamınız ve kendi özünüz
üzerine düşünmeye akılcı bir şeklide teşvik eden, farkındalığımızı arttırmamıza
yardımcı romanlardan birisi, bir diğeri de yine Laurent Gounelle’nın kaleminden
olan ‘TANRI DAİMA TEBDIL-I KIYAFET GEZER’ isimli romanı (bu romandan bir
sonraki yazıda bahsedeceğim).
Gelelim
‘‘Mutlu Olmak İsteyen Adam’’ a , kısaca özetleyecek olursak: Romanın ana karakteri Julian. Julian, yaşamını
başkalarının algılarına ve düşüncelerine göre şekillendirirken, kendi özünü bir
yerlerde bırakmış, öğretmenlik mesleğini icra eden ve mutlu olmak daha doğrusu
kalbinin sesinden yola çıkarak kendini bulmak isteyen meraklı bir adam olarak
kısaca betimlenebilir. Julian, tatil için Bali de bulunuyor ve Japon başbakanını
ve birçok ünlü ismi tedavi ettiği söylenen meşhur şifacı ile tanışmak istiyor.Ve
ünlü şifacı Julian a bir teşhis koyuyor: ‘‘Mutsuz birisiniz siz’’ … Romanın
bundan sonraki kısmında şifacı titiz bir terzi ustalığı ile Julian ın korkuları
ile temas etmesine verdiği ödevler ile vesile olmakta. Ve sonunda Julian a
yaşamımızın, her saniyesinde özgür olduğumuzu, verdiğimiz kararların şu anımızı
ve geleceğimizi nasıl biçimlendirdiğini öğretir.
Yaşamın
koskoca bir sahne olduğunu düşünelim, belli bir yaşa kadar bu yaşı siz
belirlersiniz 6-16-22-35… Ebeveynlerimiz bizde gördükleri ya da olmasını arzu
ettikleri nitelik ve özellikleri bizlere yüklerler aynı bir bilgisayara bir
program yükler gibi. Ve bizler bu sahnedeki oyunumuzda bizlere yüklenen program
dahilinde oynayabiliriz, farklı algılayamadığımız olgular ise karanlıkta kalır.
Hani bazen hiçbir neden bulamadığımız halde üzgün, mutsuz, heyecanlı, gergin
hissederiz ya.. İşte o anlar bizim programımızda olmayan ve sahnede olması
gereken bir şeyler vardır ancak biz onları duygusal düzlemde fark edebiliyor
ancak düşünsel düzlemde fark edemiyoruzdur. Bir an gelir ki bunu idrak ederiz;
o an ‘ben yaşamımın yaratıcısıyım’ dediğimiz ve tüm yaşam sorumluluğumuzu
üstlendiğimiz andır işte o an sahnedeki karanlık, belirsiz yerleri de
aydınlatabileceğimiz gerçeği ile yüzleşiriz. Bir seçim yaparız, ikinci doğumumuzu
gerçekleştirmek böylelikle kendimizin hem annesi hem babası olmayı öğreniriz,
gerçek özümüz ile ancak bu şekilde temas edebiliriz…
Julian
da ikinci doğumunu gerçekleştiriyor, hayatını içindeki çocuğun sesini
keşfederek dönüşüm kararı alıyor…
Kitaptan
güzel bir farkındalık egzersizi: ‘‘Bu akşam öleceğinizi ve bir haftadır bunu
bildiğinizi düşünün. Öleceğinizi bildiğinize göre, bu bir hafta içinde yaptığınız
şeylerden hangisini/hangilerini yapmış olmayı isterdiniz?
Not:
Yaşamdaki en büyük mutluluk nedir biliyor musunuz? Size küçük bir sır vereyim o
halde: Hiç kimse kendisini geçmişte ya da gelecekte mutlu edemez. En büyük
mutluluk: ciğerleri kapasitesi kadar hava ile doldurarak, bu havayı geri
verebilmektir. Nefes alıp verişimiz öğrenilen bir şey değildir. Sadece var
olduğumuzun en somut noktasıdır. Kendimiz ile sağlıklı ayrışıp buluştuğumuz
sürece mutlu hissederiz, Julian bunu keşfetti peki ya siz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder