3 Aralık 2012 Pazartesi

MUTLU OLMAK İSTEYEN ADAM


‘’Senin neyi yapıp neyi yapamayacağını kimsenin söylemesine izin verme. Hayatını seçecek ve yaşayacak olan sensin…’’

Yukarıdaki cümle, Laurent Gounelle’nın ‘Mutlu Olmak İsteyen Adam’ isimli kişisel dönüşüm romanından alıntı yaptığım  ve  en anlamlı bulduğum  mesajlarından birisi yalnızca.




         Laurent Gounelle bir psikiyatr olmasına rağmen, kitabında verdiği mesajlar ile  ‘yaşam koçluğu’ ve ‘kariyer koçluğu’ nun ana temalarını başarılı bir şekilde betimlemiş olduğu söylenebilir.  

Son zamanlarda okuduğum en başarılı, yaratıcı, sizi kendi yaşamınız ve kendi özünüz üzerine düşünmeye akılcı bir şeklide teşvik eden, farkındalığımızı arttırmamıza yardımcı romanlardan birisi, bir diğeri de yine Laurent Gounelle’nın kaleminden olan ‘TANRI DAİMA TEBDIL-I KIYAFET GEZER’ isimli romanı (bu romandan bir sonraki yazıda bahsedeceğim).  

Gelelim ‘‘Mutlu Olmak İsteyen Adam’’ a , kısaca özetleyecek olursak:   Romanın ana karakteri Julian. Julian, yaşamını başkalarının algılarına ve düşüncelerine göre şekillendirirken, kendi özünü bir yerlerde bırakmış, öğretmenlik mesleğini icra eden ve mutlu olmak daha doğrusu kalbinin sesinden yola çıkarak kendini bulmak isteyen meraklı bir adam olarak kısaca betimlenebilir. Julian, tatil için Bali de bulunuyor ve Japon başbakanını ve birçok ünlü ismi tedavi ettiği söylenen meşhur şifacı ile tanışmak istiyor.Ve ünlü şifacı Julian a bir teşhis koyuyor: ‘‘Mutsuz birisiniz siz’’ … Romanın bundan sonraki kısmında şifacı titiz bir terzi ustalığı ile Julian ın korkuları ile temas etmesine verdiği ödevler ile vesile olmakta. Ve sonunda Julian a yaşamımızın, her saniyesinde özgür olduğumuzu, verdiğimiz kararların şu anımızı ve geleceğimizi nasıl biçimlendirdiğini öğretir.

Yaşamın koskoca bir sahne olduğunu düşünelim, belli bir yaşa kadar bu yaşı siz belirlersiniz 6-16-22-35… Ebeveynlerimiz bizde gördükleri ya da olmasını arzu ettikleri nitelik ve özellikleri bizlere yüklerler aynı bir bilgisayara bir program yükler gibi. Ve bizler bu sahnedeki oyunumuzda bizlere yüklenen program dahilinde oynayabiliriz, farklı algılayamadığımız olgular ise karanlıkta kalır. Hani bazen hiçbir neden bulamadığımız halde üzgün, mutsuz, heyecanlı, gergin hissederiz ya.. İşte o anlar bizim programımızda olmayan ve sahnede olması gereken bir şeyler vardır ancak biz onları duygusal düzlemde fark edebiliyor ancak düşünsel düzlemde fark edemiyoruzdur. Bir an gelir ki bunu idrak ederiz; o an ‘ben yaşamımın yaratıcısıyım’ dediğimiz ve tüm yaşam sorumluluğumuzu üstlendiğimiz andır işte o an sahnedeki karanlık, belirsiz yerleri de aydınlatabileceğimiz gerçeği ile yüzleşiriz. Bir seçim yaparız, ikinci doğumumuzu gerçekleştirmek böylelikle kendimizin hem annesi hem babası olmayı öğreniriz, gerçek özümüz ile ancak bu şekilde temas edebiliriz…

Julian da ikinci doğumunu gerçekleştiriyor, hayatını içindeki çocuğun sesini keşfederek dönüşüm kararı alıyor…

Kitaptan güzel bir farkındalık egzersizi: ‘‘Bu akşam öleceğinizi ve bir haftadır bunu bildiğinizi düşünün. Öleceğinizi bildiğinize göre, bu bir hafta içinde yaptığınız şeylerden hangisini/hangilerini yapmış olmayı isterdiniz?

Not: Yaşamdaki en büyük mutluluk nedir biliyor musunuz? Size küçük bir sır vereyim o halde: Hiç kimse kendisini geçmişte ya da gelecekte mutlu edemez. En büyük mutluluk: ciğerleri kapasitesi kadar hava ile doldurarak, bu havayı geri verebilmektir. Nefes alıp verişimiz öğrenilen bir şey değildir. Sadece var olduğumuzun en somut noktasıdır. Kendimiz ile sağlıklı ayrışıp buluştuğumuz sürece mutlu hissederiz, Julian bunu keşfetti peki ya siz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder