29 Aralık 2016 Perşembe

"Ölüm-sevgi-zaman bu 3 şey tüm insanları birbirine bağlar" diyerek iddalı bir konuşma ile başlayan Gizli Güzellik filmi; başarılı, yetenekli ve zeki Howard'ın çok sevdiği biricik kızının ölümünden sonraki yas süreci deneyimlerini aktarıyor. Filmi izlerken şöyle düşündüm;  hikaye ve hikayeyi özetleyen muhteşem başlık nasıl da birbirini muazzam bir şekilde tamamlıyor...

Her yas sürecinin sonunda ortaya çıkan ve tüm süreci taçlandıran gizli bir güzellik 
daima vardır. 

Yaşam döngünüzde kayıp(lar) deneyiminiz oldu mu? Her birimiz kayıplar deneyimliyoruz şu an mesela bu yazıyı okurken saniyeler geçiyor ve bir kayıp deneyimlemekte olduğunuzun farkında mısınız? Her bir "an" ı bir daha o "an"ki gibi deneyimleme şansımız bulunmamakta bu nedenledir ki zaman çok kıymetli bir armağan. Zaman yaşamın kıymetini bilebilmemiz için varoluşunu sürdürürken; ölüm ise yaşamı anlamlandırabilmemiz için bizlere sunulan en özel armağan. Sevgi ise en temel gerçeklik, her birimiz şu anki görebildiğimiz ve hissedebildiğimizin de ötesinde birbirimize sevgi bağları ile sımsıkı bağlıyız. 

"Her birimiz örülmüşüz ilmek ilmek sevginin ipleri ile her zaman var olmak ve 
sevginin rahminde çoğalmak üzere" 

"Türk toplumuda yas süreci" yüksek lisans tezimin konusu idi. Tezimi hazırlarken "ölüm" olgusunu o güne değin ne kadar da az düşündüğümü hiç ölmeyecekmiş gibi zamanımı sarf ettiğimin farkına varmıştım. Ve ölüm hakkında düşünmeye başladıkça yaşamın mucizesi ve varoluşun anlamı daha da belirginleşmeye başladı ve hızla zihnimde beliren sorular: "eğer bir son varsa neden yaşıyoruz?, "ölümden sonra neler oluyor?", "neden ölüm var?", "öleceğimiz anı bilebilir miyiz?"vb.
Ve en önemlisi ölmeden önce ne söylemek istiyorum? Dünyada bulunma amacım nedir? Tüm bu sorular zihnimde atlı karıca misali dönüp dururken yaşamın sonsuzluğuna ilişkin idrak sürecimi de başlattığımın henüz farkında değildim. Her sorunun bir yanıtı vardır. Her soru, cevabını içinde/özünde barındırır. Şimdi hep birlikte deneyelim: bir soru sorun ve bırakın. Hemen yanıtını bulmak için çaba sarf etmek yerine bırakın, cevap tahmin edemeyeceğiniz bir biçimde size sunulur bu nedenle odağınız uyanık olsun. 
Tez danışmanım biricik kızını genç yaşta kaybetmiş bir baba idi. Zamanın acıyı azaltmadığını veya yok etmediğini sadece acıyı  anlamlandırdığını kendisinin hikayesinde deneyimledim. Söz ile ifade etmek kolay ancak yaşamımızda deneyimlediğimiz şeyleri gerçekten biliyoruz. Birçok konu hakkında bilgi, fikir sahibi olabilirsiniz ancak bu bilgi ve fikirler deneyim ile yoğrulduğunda gerçekten bilebilirsiniz. 
Gizli Güzellik filminin ana karakteri Howard ın deneyimlediği gibi filmin başlangıcında gözleri gülen, yaşama sımsıkı bağlı ve ölüm-zaman-sevgi kavramlarının Dünya daki en değerli kavramlar olduğundan söz ederken güçlü bir yüzleşme deneyimliyor. Kızının ölümü, kendisinin gerçekten zaman-ölüm ve sevgiyi bir kez daha sorgulayarak yaşamında henüz farkına varamadığı güzelliği ortaya koyabilmesi için sadece bir vesile. İnsan varlıkları olarak bizler deneyimlediğimiz olaylar ile öğreniyoruz. Ve öğrenmenin özünde mutlak bir acı oluyor. Acı hiç şüphesiz en iyi öğretmenimiz.

     “Acılarımız en değerli yol göstericilerimizdir. Acının içerisine doğru yürüyebilme
 cesareti gösterebildiğimizde dönüşür, kim olduğumuzu hatırlarız.” 

     Öz olarak şunu aktarmak istiyorum, her birimiz birçok şey söylüyoruz lakin söylediğimizi yaşamsal
     olarak deneyimlediğimizde gerçekten öğrenmiş oluyoruz...

     Her yas süreci deneyimine muhakkak "depresyon" semptomu yoldaşlık etmektedir.. Halk arasında "depreyon" tek başına bir ruhsal bozukluk olarak tanımlanmakta olsa da "depresyon" bir semptomdur ve kaygı bozuklukları, kişilik bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları, travma sonrası stres bozukluğu ile birarada deneyimlenebilmektedir. "Depresyon; bizlere durmamız ve kendi içselliğimizi yeniden dengelememizi, yaşamdan ne istediğimizi netleştirmemiz gerektiğini ve kim olduğumuzu gerçekten hatırlamamız gerektiği "an"ın geldiğini bizlere iletmek amacı ile görevli bir süreç deneyimidir.
      
         "Her bir ruhsal bozukluk; organizmanın var olan sisteme yönelik alarm çağrısı yaparak "denge" haline dönüşme isteğidir.Bir başka deyim ile sinir sisteminin uyarıcıya olan tepkisidir.
    
     Yas sürecinin ne kadar süreceği kişinin kendi içsel dinamiklerine bağlıdır. Acıyı anlamlandırma süreci kişiye özeldir. Yas sürecinde duyguların ifade bulması önemlidir. Bziler çoğu zaman kaybı deneyimleyen kişinin yanında konuşmamaya kayıp ile ilgili çağrışım oluşturabilecek söylem ve eylemlerden kendimizi sakınırız oysa ki tam tersine yaptığım araştırma göstermektedir ki; yaşanmışlıklar ve yaşanamamış/deneyimlenememiş özlemler hakkında duygu ve düşüncelerin ifade bulması sağlıklı bir yas süreci deneyimini birlikte getirmektedir. 
      
      Gizli Güzellik filminde de yas sürecindeki babanın önce kaybı inkar ettiğini, depresyon semptomlarını deneyimlediğini, öfkesini, duyguları ve düşünceleri ile olan pazarlık sürecini ardından gelen kabullenmeyi ve yeniden doğum süreçlerine çok gerçekçi bir şekilde tanık oluyoruz. Ve Howard duygularını dışsallaştırmak adına çok güzel bir teknik kullanıyor: yazmak. Duygularımızı sözel olarak ifade etmeye henüz hazır hissetmediğimiz anlarda yazarak duyguların ifade bulmasını sağlamak oldukça iyi bir terapötik yöntemdir. Ölüm-Zaman ve Sevgi kavramlarına mektuplar yazmak, denemek ister misiniz?
    Şimdi hemen boş bir kağıda birkaç cümle yazmayı deneyimlemek ister misiniz? Ölüm kelimesi ilk hangi kavram ile çağrışım yapıyor? Ya zaman , sizin için zaman ne anlam ifade ediyor. Zamana ne(ler) söylemek istersiniz? Sevgi, tüm varoluşun kaynağına ne söylemek istersiniz? Hadi hep beraber biz de ölüm-zaman-sevgi kavramlarına birer mektup gönderelim ne dersiniz? Emin olun ki; yanıt gelir :) 
     
      Film sürecindeki önemli bir hususa dikkatinizi yöneltmenizi istiyorum. Howard ın değerli arkadaşları ölüm-zaman ve sevgi kavramlarını canlandırmak istediklerinde her biri bir kavram ile biraraya gelirken aslında kendi yaşamlarını da şifalandırmaktaydılar. İhtiyacımız olan şey bizlere koşulsuzca sunulur ve bizler kendimizle uyumlanan frekanstaki kişileri yaşamımıza çekeriz. Hiçbir insan ile tesadüfen yollarımız kesişmez. O insan yaşamımızdaki bir farkındalık oluşturmak amacı ile var olur.  
    Özümüzdeki güzelliği, ışığı ortaya çıkartabilmemiz için yaşam deneyimleri deneyimliyoruz. Yaşam deneyimleri benzer hatta aynı olsa dahi her birimizin yaşam deneyimlerine vereceğimiz yanıt farklı ve biriciktir çünkü her birimizin özündeki gizli güzellik eşsizdir.

S   Sizin özünüzdeki gizli güzelliği ışımak için nasıl bir yaşam deneyimine ihtiyacınız var? 


















SPERM VE YUMURTA HÜCRESİ "BİR"LEŞTİĞİ AN BAŞLAYAN NEDİR?

Bu yıl 16-18 Aralık 2016 tarihinde 5.'si düzenlenen "Anne Bebek Çocuk Fuarı"na 18 Aralık Pazar günü aşağıda gördüğünüz Güneş in muhteşem ışınları ile bizleri selamladığı güzel ve çoşkulu bir günde katıldım, gözlem ve deneyimlerimi aktarmaya çalışacağım...


Keyifli sohbet ve söyleşi programlarının yanı sıra çocuklar ve özümüzdeki çocuk ile temasımızı arttıran etkinlik ve atölye çalışmaları da oldukça renkli ve eğlenceli idi. Susam sokağının unutulmaz karakterleri de yetişkinleri çocukluk yıllarına doğru bir yolculuğa çıkarmakta idi.
İbs fuarının bu yılki teması: "Dönüşüm", Sihirli Yolculuk Dönüşüm. Dönüşüm gerçekten de sihirli muazzam bir yolculuk. Dönüşüm; varlığın "öz"ü ile temas sınırlarını yeniden oluşturacak bir "ol"ma halini temsil eder ve büyümeyi içerir. 
İBS fuarının son gününü sondan başlayarak aktarmak bazı oluşumların nasıl zihnimizde şekil aldıklarını aktarmak adına daha verimli oluyor.

Dr. Bülent Madi: "yumurta ve sperm hücresi birleştiği andan itibaren iletişim başlıyor" diyerek "anne karnından itibaren çocukla iletişim" başlıklı bilgi dolu söyleşisine başladı. Bizlerin çoğu iletişimin sadece sözcükler kanalıt ile oluştuğunu zannetsek de öz iletişim duyguda, hissetmekte başlıyor ve hücresel olarak beden hafızamıza kaydoluyor. Psikologluk mesleğini icra eden biri olarak şunu söyleyebilirim ki; "bir canlı Dünya gezegeninde beden almayı seçerken aynı zamanda ailesini ve ismini de seçmektedir."

Hiçbir şey tesadüf değildir. Yaşam; düşüncelerin sentezinden oluşmuş ölüm-doğum döngüsünde sürekli olarak tezahür eden (oluşan) kendini hatırlama ("öz"e dönüş) yolculuğudur. Bu sihirli yolculuk boyunca seçtiğimiz aile ben i BEN ile buluşturacak ve mevcut potansiyelimi Dünya ya sergileyebilmem için en uygun zemini oluşturacak ailedir. Dr. Madi'nin de aktardığı üzere öğrenme anne karnında başlıyor. Annenin tüm hissiyatlarını duyumsayan fetüs dış dünyaya ilişkin algı zeminini oluşturuyor. Bu bağlamda hamilelik süreci boyunca anne ve baba adaylarının iyi bir ses tonu ile bebekleri ile sürekli iletişim halinde olması güven ve sevgi zeminini güçlendiriyor. Bebek Dünya ya merhaba dedikten sonra ise beyin gelişimi için en önemli merkez: dokunma merkezimizdir. Bebeğinize sevgiyle dokunarak gözlerinin içine bakarak gülümsediğiniz ve şefkatli bir ses tonu ile hitab ettiğiniz zaman beyin gelişimi sağlıklı bir şekilde tamamlanır. Eğer bebeğiniz sürekli kaygı duygusunun kök saldığı bir çevrede gelişme ve büyüme aşamaları sürecinde ise, beyinin hipokampus bölgesi: hafızamızdan sorulu ve limbik sistem= duyularımızın merkezi ile sıkı ilişki içerindedir ancak süreki kaygı duygusunun hissedildiği bir zeminde beynimizin amigdala "savaş-kaç-don" komutlarını beynimize ileten bölgesi aşırı uyraıldığında sürekli salgılanan kortizol: stres hormonu neticesinde hipokampus bölgesi zamanla işlevselliğini yitirebilmektedir. Duygularımızın güvenli bir zeminde ifade bulması sağlıklı bir gelişim ve büyüme için esastır. İfade bulmayan her duygu beden  hafızasında kayıtlı olarak kalacak ve ileride biriken enerjiler kendilerini "hastalık" adını verdiğimiz beden-ruh-zihin birliğinin dağılması olarak göstereceklerdir. 

Bir bebeğin en temek ihtiyacı nedir? Bir bebeğin en temel ihtiyacı "koşulsuz sevgi"dir. İlgisiz ve sevgisiz bir bakım bebeklerde travmalara zemin hazırlar diyen Sevil Yavuz (pedagog & klinik psikolog), bir bebeğin annelik kaygıları nedeni ile en temel ihtiyaçlarının göz ardı edilmesi bebeklik çağı travmalarını oluşturmakta olduğunu ifade ediyor. Günümüzde kadının çalışma yaşamına yaratıcı potansiyeli ile dahil olması beraberinde; "acaba çocuğuma yeterli bir annelik yapabiliyor muyum?" sorusunu içsel diyaloglarında süreki tekrarlayan anneler bu kaygılarını ister istemez bebeklerine yansıtmaktalar. İlk 3 yıl bir çocuğun varoluş potansiyelinin zemininin oluştuğu yıllardır ve bu 3 yıl birincil derece bakım verenler ile iletişimin sevgi-güven-aşk-teslimiyet duygulanımları üzerine inşa edilmesi sağlıklı bireylerin yaşamda var olabilmeleri için en mühim katalizörlerdir. Amine Kamburoğlu, Merve Tuncer ve Beril Bayındırın konuşmacı olarak yer aldığı "Yeni Nesil Annelik" sohbetinde de yeni nesil annelerinin kaygılarından bahsedilirken genellikle korumacı bir tutum sergiledikleri ifade edildi. Korumacılık rollerinin ise dış etkenlerden kaynaklandığını ifade eden 
değerli anneler, aslında kendi çocukları ile ilişkilerini anlatırlarken kendi içsel dinamiklerinde yer alan kaygı ve korku duygularından bahsetmekteydiler. Bilgi çok değerli bir hazine ancak bilgiyi aktarırken her zaman kendi hikayemizden yola çıkarak ve her daim kalbimizin sesi ile eylemde olmanın öneminin de altını çizen pozitif anneler her çocuğun eşsiz bir hikayesinin olduğunu yanlış-doğru kavramlarının her aile için farlı olabileceğini de belirttiler. Kendi içsel sesimiz en iyi rehberimizdir. Her anne kendi çocukları ile olan ilişkisini hikaye tarzında paylaşabilir ancak bu paylaşımdan yola çıkarak kendi çocuklarımız ile olan ilişkimizi aynı şekilde düzenlemek bir yarar ve fayda sağlamayacaktır çünkü her birey parmak ve nefes izlerimiz kadar eşsiz ve biriciktir.

Her birey kendi özünü bir diğerinin aynasında tanımakta ve bilmektedir. İlk iletişim sperm ve yumurta hücresinin birleştiği an itibari ile başlarken bu bağın sonraki en önemli gelişim ve büyüme basamağını emzirmek oluşturuyor. Doula Esra Erkut ve Pınar Mallı nın "Emzirmek Her Şeydir!" başlıklı sohbet buluşmasında kadınların "doğum anı"na çok fazla dikkatlerini yönelttikleri halbuki anne olmaya niyet ettiğiniz an annelik serüveninizin başladığını ve hamilelik süreci öncesi, hamilelik süreci , doğum süreci ve ardından yeni doğan ile bakım sürecinin de odaklanılması gereken önemli süreçler olduğu önemle vurgulandı. Emzirmek sadece bebeğinizin karnının doymasını sağlamak mıdır?  Emzirmek, anne-bebek arasındaki en özel bağdır. Kaç ay emzirmek daha sağlıklı, daha yararlı? sorusunu hemen hemen her yeni anne sormakta ve sorgulamaktadır. 6 ay ya da 2 yıl, önemli olan annenin iç sesini dinlemesidir diyor Erkut ve Mallı ve ekliyor bebeğiniz ile olan kalpten kalbe iletişiminizi güçlendiren en önemli eylemdir, emzirmek bu bağlamda Emzirmek Her Şeydir!

Bir insan varlığının Dünya gezegenine merhaba demesine vesile olmaya niyet etmek ile başlayan anne ve babalık adaylığı süreci boyunca, anne ve baba adaylarının kendi doğum travmaları ile çalışmaları öncelikle kendi içsel dinamikleri ile buluşmaları da oldukça mühimdir...

Çoşkulu, keyifli, paylaşımcı, sevgi dolu anne, babalar ve anne-baba adayları ile birarada olmak, özlerindeki çocuk ile buluşan ebeveynler görmek ve en önemlisi öğrenmeye açık, bebekleri ve çocukları için daha neler yapabilirim? sorusunu yönelten bireyler ile birarada olduğumuz muhteşem bir fuar deneyimi idi...

Kelebeğee dönüşen tırtılın kozasında ne kadar sevgiyi, umudu, cesareti, şefkati, merhameti ve aşkı deneyimlerse özgürlük uçuşu bir o kadar harikulade bir şölene dönüşebilir. 











KOD ADINIZ ........???

Tüm konsantrasyonunuzu nefesinize yönlendirin ve nefesinizi verirken yavaşça göz kapaklarınızı gözlerinizin üzerine doğru kapanmaya davet edin…Tüm içsel odağınız nefesinizin ritminde olsun.
5-6 yaşlarında olduğunuz döneme doğru bir geçiş yapın. Ve gözlerinizin önünde şöyle bir sahne canlandırın: henüz anlabileceğinizin ötesinde bir nedenden ötürü yaşam deneyiminizi gerçekleştirdiğiniz gezegen istila altında, anneniz ve babanız gözlerinizin önünde eli silahlı adamlar ve robotlar tarafından kuşatılmış durumda, tüm olanlara tanık olurken anneniz gözlerinizin önünde öldürülse , nasıl hissedersiniz? Zihninizden neler geçer?  Bedeniniz size ne (ler) söyler?

İki güç arasındaki umudun ve inancın hikayesi;


Rogue One: Bir Star Wars Hikayesi uzaya yayılmış bir isyandan daha ziyade ne yapmak istediğimizi özümüzde bildiğimizde hemen ardından özümüzdeki bilgenin ışığında yürümeyi seçtiğimizde rasyonel bir mantığın asla kabul sınırlarında değerlendiremeyeceği herşeyin gerçekleşebileceğini gözler önüne cesursa sunan umudun ve inancın çok güzel bir hikayesini aktarıyor, bizlere.

“Her İsyan Bir Umuda Dayanır”

İyi ve kötü daima var oluyor ve süreki bir devinim halinde… İyiliğe anlam kazandıran onu yaşama bağlayan, kötülüktür ve aynı zamanda kötülüğe anlam kazandıran ve onu yaşama bağlayan, iyiliktir.
Tıpkı analitik psikoterapinin kurucusu Carl Gustav Jung un deyiminde olduğu gibi: “hüzün, mutluluğun şekil değiştirmiş halidir.”
Dünya gezegeni düalite zemininde var olan bir gezegendir dolayısı ile herşey birbirinin zıttı ile var olur. Bu zıtlıklar sarmalında dengeyi bulduğumuzda herşeyin bilgisinin mevcut olduğu “öz”ümüzle buluşuruz. Zihinlerimizde, herşeyin istediğimiz gibi olmasına ilişkin senaryolar üretiriz ve deriz ki “ben bilirim, ben en iyisini biliyorum”. Ben diyebilmek, önceliklerimizi belirleyebilmek adına ve kendimize ilişkin sağlıklı temas sınırları oluşturmak adına her daim işlevseldir. Ancak “ben” in dozu biraz fazla kaçtığında şifa veren bir ilacın fazla tüketiminin zehire dönüşebileceği gibi, kendi kendimizi imha etmek üzere büyük bir istila oluşumuna zemin hazırlıyor olabiliriz. İnsanoğlunun doğasında hükmetme güdüsü vardır ancak insan varlığı düşüncelerini gözlemleyerek, düşüncenin doğasını tanıyayarak ve bilerek kendi düşüncelerine hükmetmeyi tercih etmek yerine dışarıdaki insan varlıklarına hükmekte yönünde gerçekçi olmayan bir yolda yürümeyi tercih etmektedir, şimdilik. Çok sıkça söylediğimiz ve sıkça dinlediğimiz: “hata ben de değil; sen de ,değişsene sen!, gibi.
Rogue One ın uzayın derinliklerindeki heyecan kasırgası içeren sahnelerinde izlerken “güç” kavramının insan doğası ile yakından ilişkisini de gözlemlemekteyiz. Güçlü olmak nedir, size göre?
Güç, kendini bilmektir. Neyi neden yaptığını bilmek ve nasılı nasıl oluşturabileceğini görmektir…


Star Wars Rogue One hikayesinde; imparatorluk mutlak hükümdarlığını sürdürebilmek ve diğer gezegenleri yok edebilecek güçte bir silah yaratıyor “Ölüm Yıldızı” adındaki bu silah  imparatorluğa karşı özgürlüğü ve bağımsızlığı savunan bir bilim adamı tarafından üretiliyor üstelik. Tabi ki özündeki gücü bilen cesur bilge adamı, silahı üretirken içerisinde silahın kendi kendisini imha etmesini sağlayacak bir very kodluyor, eğer bu kodlama aktif hale getirilebilirse silah kendi kendini imha edebiliyor.
Şimdi düşünelim, “Ölüm Yıldızı” silahını her an kendi kendimizi sabote etmek ve placebo güç etkisini deneyimleyebilmek adına her an yaratmıyor muyuz? Gün içerisinde kaç kez kendi kendinize “bu kesinlikle olmaz”, “ben bunu yapamam”, “ya başarılı olamazsam?”vb. cümleler kullandığınıza dair farkındalığınızı yöneltin.  Dışarıda olan biten herşey içimizin bir yansımasından ibarettir. İç dünyamızı düzenleyerek, kendimizi bilme adına adım attığımızda dış dünyadaki ahengi, güzelliği ve düzeni idrak ederiz.

“Ancak herşeyin güçlü olduğu kadar zayıf yönleri de var. İşte o zayıf yönlerimiz özümüzdeki bilgeliği uyandırmak için tetikleyici görevi görürler. Herşey bitti dediğiniz her anın yeni bir başlangıç olduğunu fark edersiniz. Bir an gelir kendinize dair oluşturduğunuz tüm inanç kalıplarınızı yıkmak durumunda kalırsınız çünkü siz bir inancın çok ötesinde varlıklarsınız…
“Ben bunu asla yapmam, yapamam dersiniz….” Ve bir olay veyahut durumun içerisinde buluverirsiniz kendinizi ki en olmaz dedikleriniz ile sınandığınız .Ve yüzleşirsiniz kendinizle, mutlak gücün ışığıyla…

Şimdi yazının başında sorduğum sorulara ilişkin yanıtlanızı gözden geçirin. Özellikle hangi duyguları duyumsarsınız, kısmına odağınızı yönlendirin ve şimdi bu duygunun tam zıddını telaffuz edin. İşte kod adınızı buldunuz…

Kod adı: ___________________________


Kod adı : Savira= ışıltı dolu, parlayan enerji

4 Aralık 2016 Pazar

KENDİ "SES"İNİ ARIYOR MUSUN?

Beden-zihin-ruh bütünlüğü kapsamında her yıl,  arayışta olan yolcular ile yolda olan yolcuları sevgi ve bilgelik zemininde buluşturan bir şenlik var, biliyor musunuz? 

Festiva Organizasyon tarafından Naturel Beden, Zihin, Ruh Sağlığı Festivalinin 34. sü İstanbul'da 24-27 Kasım da gerçekleştirildi. 3 yıldır, bu festivale büyük bir zevkle katılmaktayım, benim için birçok kapıyı araladığını söyleyebilirim. Bu yıl sadece Cumartesi (26 Kasım) tüm gün festivale dahil olabildim. (9-11 Aralık tarihlerinde festival İzmir de gerçekleşiyor, bilginize...)

İlk olarak "Bedenin Şifa Kapıları" kitabının yazarı Ebru Demirhan'ın workshopunu deneyimledim. Bedenimiz bizim ile her an nasıl konuşuyor? Eğer bedenimizin bizlere iletmek istediklerini dinlemezsek, fiziksel bedenimizin nasıl hastalık ürettiğini kendi  hikayesi üzerinden anlatarak başladı sözlerine. Hiçbir şeyin tesadüf olmadığını her şeyin bir amaca hizmet ettiğini vurgulayarak. Ve en çok dikkatimi çeken: "şükürler olsun" kelimesini sıkça tekrarlamasıydı ki, oldukça faydalı. Birşeyi ne kadar çok sık tekrarlarsanız muazzam bir dönüşüme yol açarsınız. Ayrıca zihinsel boyutta kabul ediyorum dediğimiz şeyleri aslında yürekten söylemediğimiz için nasıl da bir fark oluşturmadığını çok iyi aktardığını düşünüyorum. zihinsel boyutta "tamam affettim" desek de aslında sözcükler kalpten dökülmediğinde hiçbir şeyin dönüşmediğini aktarırken, her zaman kendimiz ile çalışmamız gerektiğini çok iyi vurguladı doğrusu.Yıllardır kendi mesleki sahamda aktarmaya çalıştığım gibi zihinsel boyutta sadece sözcüklerle kurulu bir düzenekteki psikoterapi seansları ile iyileşme sağlamamakla birlikte dönüşüm de gerçekleşmemektedir. Bir insan varlığının ana rahminde geçirdiği ve biraz daha öncesine bakılarak Dünya gezegenine hangi misyon ile geldiğinin izi sürülmelidir ki; bu da beden-zihin-ruh üçlü dinamiği ile eş zamanlı olarak uygulamalar gerçekleştirmeyi gerektirmektedir. 
Bir an oluyor ki;  her ruh sağlığı danışmanı aynı dili konuşuyor ve gerçek anlamda ruh ile temas ederek çalışmalarını icra ediyor buna yürekten inanıyorum...

Ebru Hanım oldukça içten, samimi, paylaşımları naif idi. Yaşam yolunda ilerlerken soru sormayı daima hatırlayan ve çözüme yönelik eyleme kalbin sesi ile cesurca adım atabilen güçlü bir insan, kendi gözlemimce..."Bedenin Şifa Kapıları" kitabını öneririm oldukça sade, net ve açık. Kitabın en arkasında bir de beden haritası mevcut. Bedenin hangi bölümünün hangi duygu ve düşünce ile ilişkili olduğunu gösteriyor. Ve sürekli kendinize soru sormayı hatırlayın. Vücudunuzun bir uzvunda "ağrı" hissiyatı mı deneyimleniyor? O uzva sorun: bana neyi hatırlatmak istiyorsun? bana nasıl bir mesaj vermek istiyorsun?" sorun ilk zihninize düşenleri ve ardından bırakın cevaplar en ummadığınız anda gelebilir, her an farkında olun! 

2. Workshop, oldukça ilginçti. Heyecanlı ve bir oldukça titizce, özenle hazırlanılmıştı. "Tibet Ses Çanakları ile Beden, Zihin, Ruh Akordu ve Ses Meditasyonu" sunumu Sırma Belin tarafından gerçekleştrildi. Yakın zaman kadar sürekli bir arayışta olduğunu bir türlü kendi sesini bulamadığını ve annesinin rahatsızlığına çare bulabilmek için çıktığı yolculuğunda ses çanakları ile tanıştığını ve bu çanaklara yönelik inanılmaz bir çekim hissettiğini aktardı, bizlere. Ben ise tabi tahmin edeceğiniz üzere; "kendi sesini bulmak" deyimine odaklanmıştım. Ne kadar güzel ve yalın bir ifade. Her birimiz kendi mesajımızı iletmek için burada köklenmekteyiz lakin önce mesajı vereceğimiz ses frekansını bulmak ve bu frekansa uyumlanmak gerek değil mi? Siz kendi sesiniz ile buluştunuz mu? ya da henüz kendi sesinizi arayış sürecinde misiniz? 
Dr. Emoto'nun su deneyini, çakraların seslerini ve herşeyin bir frekansı,  hücrelerimizin, her organımızın frekansı olduğunduğunu aktaran Belin ses çanakları ile masaj eğitimini Almanya da Peter Hess enstitüsünde tamamlamıştır. Eğer hücrelerimiz ve organlarımız içsel ve dışsal koşullara verdiğimiz yanıtlar neticesinde frekansları bozulursa, biraz akord edilmeleri gerekir. 
Bizleri de mucizevi ses çanakların şifalı ses ritimleri ile özümüze doğru br yolculuğa doğru çıkardı değerli Sırma Hanım. 

Ardı arkasına deneyimlediğim 2 workshopda bir çare bulmak üzere yola çıkan ve kendi sesleri ile buluşan cesur ve bilge kadınların hikayesiydi. Biri oğlu; diğeri annesi için şifa ararken aslında şifacı olduklarını keşfetmişlerdi. Herşey, herşeye nasıl da güzel hizmet ediyor değil mi? 

Ve sahnede; masmavi takım elbisesi, uzun siyah hafif dalgalı saçları ve keskin bakışları ile Uzman Psikolog ve Hipnoterapist Adil Maviş belirdi ardından hızlıca başladı "Kendi Terapistiniz Olun" isimli workshopa. Her bir kelime bir amaca hizmet edilecek şekilde kurgulanmıştı. Benim işim: "sorun çözmek" diye devam etti. Siz kendi mesleğinizi 2-3 kelime ile tanımlasanız ne dersiniz :.........................................Şimdi gözlerinizi kapatın ve sorun olduğunu düşündüğünüz sorunlarınızı zihninizden geçirin diye devam etti. Ve gerçek şu ki; sorunlarınızı sevmiyorsunuz insan sevmediği birşeyi nasıl çözüme kavuşturabilir ki? diye ekledi, Sn. Maviş. Her zaman söylediğim gibi yine tekrarlıyorum: "sorun-problem olarak tabir ettiklerimiz; bizi bize yaklaştıran en kıymetli armağanlarımızdır." Özetle: herşeyin yaratıcısı biziz. Sorun-problem-hastalık-kaza vb. bunların her birini bizzat kendimiz oluşturuyoruz. Ne zaman? Kendimizden/Özümüzden uzaklaştığımızda. Yakınlaşmak için ne gereki? Tek kelime : SEVGİ. Kendinize sorun: "sorunlarımı/problemlerimi sevmek için neye ihtiyacım var?" Verdiğiniz yanıtn aslında sizde var olduğunu gördüğünüzde şaşıracaksınız... Workshopun sonunda Adil Bey bir de "meditasyon" deneyimletti. Hergün 5 dakika uygulayacağınız meditasyon şifa, fayda gibi kelimeler yazmayacağım. Uygulayın ve hissedin, lütfen....

Dördüncü workshop kuantum ile ilişkili idi. Bedenden başladık-zihin ile devam ederken morfik rezonansın ortasında buluverdim kendimi. "Bütünsel Enerjetik Dönüşüm" isimli sunumu ile Başak Yüksel Yıldırım sahnede adeta şifa dağıttı. Teorik bilgiye fazla yer açmadan. En önemli vurgusu kalbin kendine ait enerji ağı olduğunu ve beyinden yaklaşık 6000 kat daha güçlü olduğunu aktardı :) 
Önce tüm bilgi kalbe gelir ve kalpten mesajlar beyine iletilir. Kalp, benliğin merkezidir. 
Daha sonra bir alan açtı ve fiziksel ya da duygusal bir sorunu olan kişileri davet etti. Sorunun ne olduğunun pek bir önemi yoktu. Benzer sorunu deneyimleyenler oturdukları yerde hiçbirşey yapmaksızın iyi hissettiler. Bu da bizlere bir kez daha kendi gücümüzü hatırlatsın ki; bir bireyin dönüşümü Dünya için en değerli ve en büyük armağandır. Sizin dönüşümünüzle birlikte birçok insan varlığı da dönüşüyor eş zamanlı olarak. Zannedersem atom altı seviyede güçlü bir çalışma gerçekleştiriyor. Ne yaptığını kesin olarak aktarmayı tercih etmedi. Ancak öncelikle bugün birçoğumuzun bildiği NLP metotları ile problem/sorun u dışsallaştırdı, katılımcıdan bir şekle benzetmesini, bir renk vermesini ardından vücudunun neresinde deneyimlediğini sordu. Buraya kadar herşey bildiğim teknikler sonrasında ellerini kullanarak yaptıkları çok anladığımı söylemeyeceğim, sorduk ancak çalışmaya odaklanmamızı rica etti. Demek ki anlamak için daha zaman var :) 

Ve katıldığım son workshop: bugün aradığımız herşeyin öz çözümü Dr. Evelina Ivanova'dan geldi. 
"Dişiliğin Sırrı Hayatın Sırrıdır" . Şu an Dünya dişil enerji titreşiminde dolayısı ile gezegenimizi beslemek için yavaşlamamız, herşeyden zevk alarak eylemde "ol"ma deneyimlerini tezahür ettireceğimiz zamanlar deneyimliyoruz. Evelina bir aile terapisti aynı zamanda bir seksolog ve "Dişil Enerji" eğitimleri düzenliyormuş diyor ki: "gerçek kadın neşe ve ışık saçan mutlu bir kadındır"
Sahnede parıldayan dişil enerjisi yoğun bir kadın gördük. Türkçe lisanı çok iyi olmamasına karşın oldukça sempatik hali ile sevgi dolu bir deneyimdi. Evelina bizlere "mandala dans" da deneyimlettirdi, bu da kendisinin yeni projesiymiş. Her bir bedende "dişil" ve "eril" enerji mevcuttur. Dişil enerji almak ve olmak; Eril enerji vermek ve yapmak ile ilişkilidir. Bir kadın bedeninde dişil enerjiyi uyandırmak için öncelikle her yaptığınız şeyden zevk ve haz alın çoşkulu olun diyor Ivanova ve ekliyor koşulsuz sevin. 

Günün Özeti: 

Şifa özümüzde kendi sesimiz ile buluştuğumuzda sorun/problem olarak nitelendirdiğimiz şeyler için şükrediyoruz ve o an koşulsuz sevgiyi alıyor ve koşulsuzca veriyoruz...




Özge Genlik
Uzman Psikolog
Vesta 77 Psikolojik Dönüşüm ve Yaşam Akademisinin Kurucusu
www.vestaakademi.com









3 Aralık 2016 Cumartesi

İKİNCİ ŞANS

*Şans nedir? 
*Kendinizi "şanslı" olarak nitelendirebilmeniz için, neye ihtiyacınız var?
*Mevcut yaşamınızda "şanslı" kadın, "şanslı" erkek olarak nitelendirdiğiniz kimler var? 
*Dünya "şanlı" bir gezegen mi?

Genellikle yaşam döngümüzde "kendi yarattığımız zihinsel imajları" deneyimlediğimizde "ne kadar şanslıyım! Herşey tam da istediğimi gibi oluyor deriz ve yolumuza yüksek bir
motivasyonla, şevkle, aşkla devam ederiz. herşey iyidir, güzeldir, rengarenktir...
Bir de bunun tam tersinin deneyimlendiği senaryolara bakalım: "kendi yarattığınız zihinsel imajların" deneyimlenmemesi halinde, herşey çok kötüdür. Siz ne kadar çaba gösterirseniz gösterin istedikleriniz gerçekleşmiyordur : ne kadar da "şansız" bir insanım ben... :)

Şans; "kendini bil" mektir. Kendi ile buluşmuş, kendini bilen varlık her daim çok şanslıdır. Kendi varoluş potansiyelinin farkında ve bu potansiyeli en yararlı ve en faydalı hallerde nerede, ne zaman, kimlerle kullanabileceğinin farkında olan varlık dengededir, dolasıyı ile çok şanslıdır.

"Kendini bil" menin ilk aşaması: mutlak teslimiyettir. Herşeyin muazzam bir düzen ve denge ahengi ile var olduğuna yürekten inanarak güvenle, aşkla teslim olabilmek. Sonrasında ise gölge yönlerimiz ile yüzleşmek. Her bir varlık "+" ve "-" yönleri ile bir bütündür. "-" yönlerim hiç yok demek bir illüzyon halidir. Her birimizin "-" yönleri vardır. Önemli olan bu "-" yönleri keşfetmeye niyet ederek "+" ve   "-" yönlerin dengelenmesidir. Ben hiç de kıskanç bir insan değilim demek bir illüzyondur. Her insan varlığında "kıskançlık" vardır. Ancak bu niteliğin nasıl değerlendirildiği kişiye özeldir.  Bu niteliği "onda olmasın sadece ben de olsun" deyimi ile diğerine yönelik zarar verme boyutunda kullanmak da mümkün; "benim istediğim yaşam tarzına yakın bir yaşam tarzı var bunu nasıl başarıyor, merak ediyorum" diyerek kıskançlığı merak potansiyeline dönüştürmek de mümkündür. Burada mutlak iradenin ve niyetin gücü önem kazanır. 

Deneyimlediğimiz her olay, her bir ses tınısı, her bir bakış, karşılaştığımız her insan varlığı, zihnimize düşen düşünceler ve duygular, yüreğimizin sesi, tüm hissiyatlarımız bizi bize yakınlaştırmak için var olurlar. Gerçek benliğimizi doğurabilmemiz için. Hiçbir şey şans eseri veya tesadüfen yaşamımızda var olmaz. Herşeyin belirli nedenleri ve bu nedenlerin belirli sonuçları vardır. Tahmin ettiğinizden de öte bir düzeyde birbirimize sımsıkı bağlıyız. Bir insan varlığının neşesi her birimizin neşesi aynı zamanda huzursuzluğu da her birimizin huzursuzluğudur. Birşeyleri dönüştürmek için hep dışarıya bakıyoruz lakin göremiyoruz, hep istiyoruz ki dış koşullar değişsin, karşımızdaki kişi değişsin ve böylece daha"mutlu", daha "huzurlu", daha "şanslı" hissedebileceğimize dair zanlar üretiyoruz zihinlerimizde halbuki kendimiz üzerinde çalışarak dönüştüğümüzde herşeyin de dönüştüğüne şahit oluyoruz hem de Dünya gezegenine sunabileceğimiz en özel ve biricik armağanımızı sunuyoruz KENDİMİZİ tabi ki ÖZ olarak :) 

Daha önce deneyimlediğiniz birtakım olaylar ve sizin bu olaylara yönelik tepkileriniz sonucunda kendinizden uzaklaşmış olabilirsiniz bu süreçte benzer bir olay kapınızı çalar ve siz kapıyı açar hiç de görmek istemediğiniz bir arkadaşınızı kapıda gördüğünüz an gibi hoşnutsuzluk tepkisi verir ve belki de içten içe öfke duygusunu deneyimlersiniz. Ancak bu olay, bu kişi, bu durum bana ne anlatmak istiyor? Mesajı ne olabilir? diye sormaya başladığınızda kapılar bir bir açılıveir. Daha önce yapmak isteyip de yapamadıklarınıza ilişkin kocaman bir şans ayağınıza gelmiştir. Şimdi seçim sizin ya daha önceki deneyiminizdeki gibi yüreğiniz yerine zihninizi dinleyek eyleme geçeceksiniz ya da bu sefer kendi değerleriniz ile bütünleşerek ve kendinizi bilerek şansa kucak mı açacaksınız? 

*Şansın mesajı ne olabilir?
Güven, teslim ol, kalbinin sesine kulak ver, çok değerlisin, çok özelsin, biriciksin... ???????

Özge Genlik
Uzman Psikolog
Vesta77 Psikolojik Dönüşüm ve Yaşam Akademisi Kurucusu
www.vestaakademi.com